Röportaj 04.06.2019 09:01 Güncelleme: 04.06.2019 09:06

'Hedef bağımsız enerji'

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez: Hep vurguladığımız bir sloganımız var; "Bağımsız Enerji, Güçlü Türkiye". Enerjide mümkün olduğu kadar dışa bağımlılığı azaltacağız.
'Hedef bağımsız enerji'

ŞAFAK GÜVEN

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Lüleburgaz sahasında incelemelerde bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, TPAO Trakya Bölge Müdürlüğünde düzenlenen iftar programın ardından basın mensuplarına önemli değerlendirmelerde bulundu ve soruları cevaplandırdı.

Cari açığı etkileyen en büyük kalemlerden birisinin enerji ürünleri ithalatı olduğuna dikkat çeken Bakan Dönmez şunları söyledi:

KAYNAK ÇEŞİTLİLİĞİ

“Çünkü enerjide dışa bağımlıyız. Kendi kaynaklarımız yeterli değil maalesef. Tükettiğimiz petrolün yaklaşık yüzde 10’unu kendi kaynaklarımızdan üretebiliyoruz. Doğalgaz da bu oran yüzde 2 mertebesinde. Yurt dışına geçen yıl doğalgaz, petrol ve kömür ithalatı için ödediğimiz bedel ki son yılların ortalaması da ona yakın, yaklaşık 40 milyar dolar.

Bu sebepten hep vurguladığımız bir sloganımız var; “Bağımsız Enerji, Güçlü Türkiye”. Enerjide mümkün olduğu kadar dışa bağımlılığı azaltacağız. Bunu bugünden sıfırlayacağız demek iddialı olur ama ne kadar aşağı çekebilirsek o kadar bağımlılığımızı azaltacağız. Bunula beraber üzerine çalıştığımız bir başka politikamız da kaynak çeşitliliğini sağlamak. Böylece uygun rekabet koşullarını geliştirerek, ülkemizin tek bir kaynağa bağımlılığını da azaltmak. Rekabet sağlanması da tüketicinin lehine. Dünyanın her yerinde rekabet hem fiyatları, hem de kaliteyi olumlu etkiliyor.

Petrol ve doğalgazda aramalarımızı artırıyoruz. Geçtiğimiz yıl TPAO eliyle 66 petrol arama ve sondaj kuyusu açtık bu sene inşallah 130’a çıkartacağız. Aradıkça üretiminiz artıyor, geçtiğimiz yıl petrol ve doğalgazda toplam 46 bin varil/gün ortalamayla kapattık. Bu sene ilk çeyrekte bu rakamı 48 bin varile çıkardık. Hedefimiz, bu yıl 50 bin varil ve üstünde bir ortalama üretimle tamamlamak.”

ENERJİ GİRİŞİM FONU

“Ağırlıklı olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı koordinasyonunda yürüyor. Şu anda üretim şirketleri fonda olabilir. Burada hem şirket sahipleri hem de kredi sağlayan bankaların tutumu, davranışı bu süreci belirleyecek gibi gözüküyor. Bugünden bir şey demek erken. Zaman zaman bu tip uygulamalara gelişmiş ülkelerde gidildiğini de görüyoruz. 2008 dünya krizinde hem Avrupa’da, hem de Amerika’da sadece enerji şirketleri değil biliyorsunuz, başka sektörlerin de zaman zaman bu tip fonlar üzerinden faaliyetlerinin devamı sağlanmış oldu. Bu örnek modellerde de çalışıyorlar arkadaşlar, ondan sonra olay şekillenecek, kamuoyuyla da paylaşılır diye düşünüyorum.”

İSTANBUL’DA DOĞALGAZ İNDİRİMİ

“Binali Bey, Sayın Adayımızın böyle bir indirim taahhüdü söz konusu. EPDK dağıtım şirketlerinin tarifesini belirliyor, ama o tarife bir tavan fiyat tarifesi. Nasıl çalışıyor? Doğalgaz fiyatının üzerine dağıtım bedelini koyuyor, üstüne vergileri koyuyor ve nihai perakende satış fiyatı oluşuyor. Her dağıtım şirketi bu tavan fiyat üzerinden daha aşağıda bir fiyat belirleme hakkına da sahip. Dolayısıyla burada Sayın Yıldırım’ın ifade etmiş olduğu İGDAŞ’ın kendi marjından bir indirim söz konusu olacak gibi gözüküyor. Ayrıca, ihtiyaç sahibi ailelere 50 liralık doğalgaz bedelinin katkı sağlanması da yine ya şirketin imkânları ya da belediyenin sosyal destek bütçelerinden karşılanabilecek bir durum da olabilir.

Biz biliyorsunuz elektrikte böyle bir elektrik bedeli tüketim desteği programına gitmiştik, Şubat ayı itibariyle de bu uygulama başladı. “

SONDAJLAR

“Petrol ve gazda hem karada, hem de denizde ciddi manada bir atağa kalktık. Bu sene 130 tane arama üretim sondajı yapacağız. Bunların bir kısmı da denizde, denizde bu sene 7-8 sondaj gerçekleştireceğiz. Ağırlıklı olarak Akdeniz’deyiz biliyorsunuz, hem sığ denizde hem de derin denizde. Fatih sondaj gemimiz ikinci sondajına başladı, devam ediyor. Yaklaşık 100 günlük bir program belirlenmişti. Yavuz Gemisinin de upgrade çalışmaları devam ediyor. Onu da tahmin ediyorum Haziran’ın sonuna doğru limandan uğurlarız. Temmuz başı gibi KKTC’den alınan ruhsat sahasında bir lokasyonda sondajına başlamış olacak.

 İki gemi ortalama yılda ikişer tane sondaj yapabilecek kabiliyette, ikisi de birbirine benzer özelliklere sahip iki gemimiz. Gemilerde çalışanların da şu anda büyük bir kısmını yerlileştirdik.”

YEKA RES -2

“YEKA RES -2 Yarışması son derece umut verici ve sevindirici bir şekilde tamamlandı. İlkini iki yıl önce yapmıştık. 4 bağlantı bölgesi için 9 firma müracaat etti. 4 tane 250’şer megavatlık yeni alan belirlemiştik; Aydın, Muğla, Balıkesir ve Çanakkale. Yerli ve yabancı birçok firma katıldı. Birden fazla alana başvuran firmalar da oldu. Öyle baktığınızda 22 adet başvuru var toplamda. Yarışma geçen hafta açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyunun huzurunda gerçekleşti. Teknik olarak yarışma bitti, ama hem dosya üzerinde, hem de diğer hususların değerlendirmeleri komisyon tarafından yapıldıktan sonra gerekli onayları verilecek. Ondan sonra da süreç sonuçlanmış olacak. Yarışmayı önde tamamlayan şirketlerin birisi yerli bir firmamız Enerjisa, diğeri de Enercon. O da dünyada sayılı (Alman) bir rüzgâr türbini firması. İkisinin de iddialı girmiş olması bu yarışmaya, Türkiye’de enerji piyasasına olan güvenin devam ettiğinin en güzel örneği. Çünkü bu dört sahada yaklaşık 1 milyar dolarlık bir yatırım söz konusu olacak ve bu diğerlerinden farklı biliyorsunuz YEKA’nın farkı; buradaki üretilecek türbinlerin ortalama yüzde 65 oranında yerlilik şartı var. Yani kulesinden kanadına, hatta jeneratör, türbin, kritik bazı ekipmanların Türkiye’de üretilme şartı da var. Kule, kanat gibi bazı parçaları, bazı aksamları zaten Türkiye’de üreten firmalar vardı. Ama jeneratör gibi, kritik aksam Türkiye’de üretilmiş olacak.

Birinci ihaleyi alan konsorsiyum içerisinde Siemens vardı. O da bu alanda çok iddialı firmalardan birisi. Onlar fabrika inşaatında belli bir noktaya da geldiler.

Orada tabii Türk işçilerimiz, Türk mühendislerimiz çalışacak, belli oranda ar-ge’ler yapılacak. Düşünün normalde bu şirket sadece 500 megavat için böyle bir teknolojisini, bütün fabrikasını kurmayı düşünmez. Belli ki hem Türkiye’de daha sonra olabilecek pazarın büyüklüğünü, hem de civar ülkelerde, komşu ülkelerde pazar fırsatını gördükleri için buraya giriyorlar. Bu, Türkiye açısından da son derece sevindirici. Türkiye, güneş santralleri, güneş panellerinden sonra rüzgârda da yenilenebilir enerji teknoloji üretim üssü haline gelmiş olacak. Yani bundan sonra belki bir komşu ülkede Türkiye’de üretilmiş rüzgâr türbinini, güneş panelini görebileceğiz.”

MİNİ GES YEKALAR YOLDA

“Geçtiğimiz yıl yaptığımız YEKA GES ihalesiyle bir alanda 1000 megavatlık ki Türkiye’nin en potansiyeli yüksek olan yerlerinden birisi Konya Karapınar’da bir ihaleyi yapmıştık. 30 megavat, 50 megavat, 60 megavat civarında güneş potansiyelinin yüksek olduğu doğudan batıya doğru bir kuşağımız var. Daha önce güneş santrallerinin olmadığı yerlerde böyle mini YEKA GES ihaleleri planlıyoruz. Arkadaşlar yer tespitleriyle alakalı çalışmalarını büyük oranda tamamladılar. Buralarda bizim yer hazırlıklarını da yapmamız gerekiyor. Yatırımcı çok fazla uğraşsın istemiyoruz. Belli izinler de en azından bizim tarafımızdan karşılanırsa işler daha hızlı yürür. Onları da tamamladıktan sonra takvimi açıklayacağız. Ben öyle tahmin ediyorum, burada da hakikaten küçük-orta ölçekli birçok girişimci belki bir araya gelmek suretiyle bu ihalelere girecek diye düşünüyorum. Yine orada da yerli ekipman kullanım oranını bizim daha önce ihalelerimizde belirlediğimiz oranlarda tutturmak zorundalar. Kendi fabrikalarını kurmak zorunda değil, yani bu 50 megavat için bir güneş paneli fabrikası kuramayabilir, ama üçü-beşi bir araya gelebilir veya mevcut fabrikalardan bu ürünü alabilir. Bizim için önemli olan Türkiye’de üretilen yerli malı olması. Bunu sağladıktan sonra bir sıkıntı görmüyoruz. İhalenin takvimine ilişkin çalışmalara devam ediyoruz inşallah hazırlıklarımızı bu yıl yetiştirebilirsek bu yıl olabilir.”

500 MADEN SAHASI

“500 maden sahası ihalesi ilanları çıktı. Biz geçtiğimiz yıl binin üzerinde maden sahamızı ihaleye çıkmıştık. Bu sene de binin üzerinde olacak, belki 1500-2000 civarında maden sahasının inşallah ihalesini gerçekleştirmiş olacağız.

Türkiye’de maden sektörünü geliştirmemiz lazım, yaklaşık 130 bin civarında çalışanımız var. Ve bu yerli girdisi neredeyse yüzde 100 olan bir üründen bahsediyoruz. İşte demir ithal etmiyorsunuz, altın ithal etmiyorsunuz çıkartırsanız, kömür çıkartırsanız kömür ithal etmiyorsunuz. Bazı kalemlerde iyiyiz, ihraç ediyoruz baktığımızda; mesela mermer ve doğal taş ürünleri ihracatımız var, bor ihracatımız var, krom ihracatımız var. İhtiyaç fazlasını satıyoruz.

Altın ve kömürle ilgili de, kömürde biz bu son sondajlarla birlikte aslında ciddi bir rezerv yakalamış durumdayız, şu anda hem linyit, hem de taşkömüründe 19 milyar tonluk bir keşfimiz var. Ama yıllık geçen sene biz 100 milyon tonu geçmiş olduk. Üretimde, 101,5 milyon tonla rekor kırdık. Buna karşılık 30 milyon ton civarında da bizim ithal kömürümüz var, yani kömür ithal ediyoruz. Özellikle daha kaliteli, kalorisi yüksek, kükürtü düşük kömür, taşkömürü dediğimiz kömür ithal ediyoruz. Onu önlemenin yolu bizim taşkömürü üretimini artırmamız. Linyitteki artış hızımız fena değil, fakat taş kömüründe bizim yıllık üretimimiz 1 milyon 200 bin ton civarında. Ama sırf o Zonguldak havzasındaki rezervimiz 1,5 milyar ton, yani bu hızla bin yılda biz çıkartamayız. Linyitte 100 milyon tondan bahsediyoruz üretimimiz, orada da 18 milyar ton var, yani 180 yıl da oradan bu hesapla yapacak olursak. Biz bu 30 milyon ton ağırlıklı kısmı biliyorsunuz taşkömürü ithal ettiğimiz için orada üretimimizi de hızla artırmamız gerekiyor. Bu gelen taşkömürünün önemli bir kısmı da elektrik üretiminde kullanılıyor, bir kısmı da sanayi tesislerinde kullanılıyor.”

ALTIN ÜRETİMİ

“Altında şu anda fena gitmiyoruz. Geçtiğimiz yıl 30 ton üretim yaptık. Bu sene hedefimiz yüzde 10 artışla 33 tona çıkarmak. Altında 6500 ton potansiyel rezervimiz var bu ciddi bir rakam. Fakat altın madenciliği hazırlık dönemi çok uzun. Başvurusundan üretimine kadar en az 5 ila 10 yıl arasında bu izinler başta olmak üzere bir yatırım dönemi var. Şu anda fiilen üretenlere baktığınızda en yenisi 8-10 yıl önce bu işlere başlamış. Daha eskiden beri üretenler var. Düşünün 1 ton ham madde taş-toprak çıkartıyorsunuz. Oradan birkaç gram altın elde edebilmek için. Dünyada da böyle tabii. Şu anda altın fiyatları da iyi seyrettiği için, altın madenciliği de bu anlamda ekonomik gözüküyor. Biz milletçe altını seviyoruz. Ziynet eşyası, takı, hediye, bir de altın ayrıca rezerv para gibi de değerlendirilebiliyor. Biliyorsunuz dünyada merkez bankalarının portföyünün bir kısmı da altında değerlendiriliyor. İthal ediyoruz, bir taraftan da ihraç ediyoruz da; Ama tabii ithalatımız daha çok.”

HİDROKARBON SONDAJLARI

“Amerika 10 yılı aşkın bir süredir ankonvansiyonel teknolojiyi kullanıyor, şimdi dünyada da bayağı kullanan ülke var. Bizde geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde de aslında bu denemeler yapıldı, ama olumlu netice alınamadı. İlk defa Diyarbakır’da Mermer-1 adlı sahamızda biraz yarı klasik, yarı klasik olmayan yöntemle ilk üretimimizi başardık. Bugün gittiğimiz sahada bu tam ankonvansiyonel olacak. Önce düşey ineceğiz 4-5 bin metre arasında, ihtiyaç olursa yatay da burada ilerleme imkânımız var. Ama düşey indiğimizde, çatlattığımızda oradaki gazı alabilirsek, tabii o zaman yatay gitmemize herhalde gerek kalmayacak. Fakat öyle bir teknoloji de var. Şimdi iki tane de tekrar Güneydoğu’da petrol sahalarında planımız var. Dolayısıyla bu sene çatlatma yöntemiyle 14 sondaj gerçekleştiririz.

Bu teknolojiyi sağlayan bir-iki firma da Türkiye’de yerleşti artık. Bunlar yabancı firmalar, onlardan hizmet alabiliyorsun. Kuyuyu açma ayrı, bu hidrolik çatlatma ayrı, kuyuya birtakım servis sağlayıcılar, yani petrolü gördüğünüzde orada belki siz sadece TPAO’nun tabelasını görüyor olsanız da, orada ekipman sağlayıcısından bu servis sağlayıcısına, hizmet sağlayıcısına kadar belki onlarca firmayla çalışıyor bu sektör. Birbirini yakın tanıyan, birbiriyle teknolojileri uyumlu sektörler. Şimdi bunlardan birkaç tanesinin de Türkiye’ye de geliyor olması önemli. Çünkü özel firmalardan da, bugün Trakya’da birkaç tane de özel şirkete ait ruhsat alanları var, onlar da bu hidrolik çatlatmayla arama yöntemlerini denediler, bundan sonra da devam edeceklerini söylüyorlar.

Artık Türkiye bundan sonra inşallah bu alanda da kendisine yakışanı yapacak, böylece daha önce üretemediğimiz ya da üretsek bile bize pahalıya mal olan, yeteri kadar üretim hızına ulaşamadığımız bu alanda açığımızı da gidermiş olacağız.”

TRAKYA’DAKİ DOĞALGAZ KEŞFİ

“Bazı tahmin bilgileri aldık, hiç olmama ihtimali de var. Böyle bir şeyi tabii ki bilmeden, bulmadan, ispat etmeden açıklamak, kamuoyunu yanlış yönlendirmek doğru değil. Bu tabii şirketlerin güvenirliliğini de etkiliyor çünkü dünyada bu sektörde birçok şirket, halka açık. Bu tip deklarasyonları yanlış yaparlarsa yatırımcısına da yanlış sinyal vermiş oluyor. Onlar açısından da önceden ispatlanmamış bu rezervlerin açıklanması doğru değil. Ama resmi olmayan, fakat onların mühendislik departmanlarının, uzmanlarının verdiği birtakım tahminler var, biz şu aralıkta bir rezerv tahmin ediyoruz diye.

Ben sadece şunu söyleyeyim: Hem TPAO, hem de burada bir başka özel firma, onlar da aşağı yukarı 5-6 yıldır çalışıyorlar. Bu sahadan ümitliler. Onlar 2-3 tane kuyu da açtılar, biraz daha somut bir şekilde konuşabiliyorlar. Ama 1-2 yıllık programları olduğunu daha söylediler. Yani sahadaki tüm verileri alıp keşifle alakalı şu anda bir açıklama yapmanın doğru olmayacağını söylüyorlar. Biz de yakın takipçisiyiz, Türkiye’de yeter ki petrol-doğalgaz bulunsun. Bunun sadece TPAO tarafından bulunması önemli değil. Kim bulursa bulsun. Çünkü yerleşik kanunlara göre kurulmuş özel şirketleri var. Devlet hakkı, kim üretirse üretsin, TPAO da üretse devlete payını veriyor, özel sektörde üretse veriyor. Bu işi kamu-özel eliyle birlikte yürümesi gereken bir alan olarak görüyoruz. Yabancı şirketlerin bu anlamda Türkiye’ye geliyor olması, ilgi gösteriyor olması bizim açımızdan da ayrıca sevindirici tabii, onu da söyleyeyim.

Bu bölgeler potansiyel olarak bir hidrokarbon potansiyelini gösteriyor. Nitekim uzunca bir süredir buralarda zaten TPAO hem petrol üretti, hem doğalgaz üretti. Özel sektörden de bu bölgede üretenler var. Şimdi üretilemeyen kısım için bu bahsettiğim klasik olmayan yöntemle, yani hidrolik çatlatma yöntemiyle acaba kayaç gazı üretilebilir mi? Şu anda yoğunlaştığımız nokta budur. Bunun için de biraz sabırlı olacağız, inşallah bu yıl içerisinde bunun ilk haberlerini vereceğiz size.”

NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİ

“Üçüncü nükleer projesinde ağırlıklı Trakya üzerinde duruyoruz. Sebebi de şu: Trakya bölgesi demin bahsettiğim coğrafik alan itibariyle buradaki enerji talebi, Buradaki talebi karşılayabilmemiz için bizim Anadolu’dan, ta Keban’dan, Atatürk’ten, Ege Bölgesinden elektriği taşımamız gerekiyor. Orada da bir talep var, İstanbul’un Anadolu Yakası da var. Sanayinin yoğun olduğu yerler. Burada bizim bölgesel anlamda arz güvenliğini tehlikeye atmamız orta-uzun vadede doğru değil. Tabii şu anda sistemimiz ayakta olduğu için bir sıkıntı yaşamıyoruz. Ancak ne yapıyoruz? Biz bu elektriğin yarısını, yani burada tüketilen elektriğin yarısını diğer bölgelerimizden taşıyoruz.

Burada böyle bir bu talebin baz yükünü karşılayacak bir santralin olmasını teknik açıdan, hatta ekonomik açıdan çok uygun. O açıdan Trakya böyle bir güç santralinin, uzun dönemli baz yükünü karşılayacak bir güç santralinin olmasını bu bölgenin arz güvenliği açısından önemli olacağını düşündük. Henüz şu adres, şu köy, şu ilçe demek doğru değil. Çünkü burada aşağı yukarı 25-30 tane parametre var.

Çalışmalar, Akkuyu’da da şu anda hızla devam ediyor.Temel atıldı, o büyük kabinin beton dökme çalışmaları da devam ediyor.

Nükleer işi, orada kullanılacak her bir malzemenin ve orada çalışan her bir elemanın belgeli olması gereken bir alan. Yani başka bir ifadeyle, mesela uçak sektörüyle, belki havayoluyla kıyaslayacak olursak, orada herhangi bir tedarikçi o uçağa ürün satamıyor belgelendirilmesi gerekiyor, kalite belgelerinden tutun da proseslerine kadar. Şimdi nükleerde kullanılacak malzemelerin de, çimentosundan, demirine kadar veya yarın elektromekanik aksamına kadar nükleer reaksiyonun gerçekleşeceği çekirdek ünitesine kadar bunların hepsi son derece ağır kriterlerden geçen tedarikçilerden temin edilmek zorunda. Öyle olunca da işte çarşıdan nalburdan falan alınarak yapılacak, konulacak bir ürün değil. TSE işin içerisinde var, Nükleer Düzenleme Kurumu kurduk, orada onlar kullanılacak malzemeleri üretici daha buraya sevk etmeden evvel fabrikasında testlerine nezarete gidiyorlar. Hem bizim elemanlarımız, yerine göre eğer TSE ihtiyacı varsa TSE.

Kaldı ki bu projeyi yapan Rosatom, onlarca reaktörü bugüne kadar yapmış ve işletmiş hem kendi ülkesinde, hem de yurt dışında, onların da zaten hem kendi ülkelerinde, hem de Avrupalı veya Batılı diğer ülkelerde uzunca bir süredir çalıştığı tedarik listesinde yer alan firmalar var. Bunların hepsi ağır süreçlerden geçiliyor, belgelendiriliyor ve ondan sonra bu malzemelerin kullanılmasına izin veriliyor. Burada birisinin gözünden kaçtı, şöyle oldu; bunlar tamamen gerçek dışı şeyler. Bu konuda kesinlikle sıfır toleransla çalışıyoruz.

Biz ayrıca Uluslararası Atom Enerji Ajansının da uzun yıllardır üyesiyiz, orada da ciddi anlamda regülasyonlar var, yani düzenlemeler var. Ve bu tip çalışmalar bu tip uluslararası örgütlerin de gözetimine açık. Biz oraya zaman zaman o çalışmaları raporluyoruz. Bizden de uzmanlar mesela bir başka ülkedeki bir nükleer güç santraline denetçi olarak gidiyor, oradan buraya geliyor. Burada hakikaten kritik bir alan olduğu için böyle şeffaf, izlenebilir, denetlenebilir belgeli bir sistem var. Burada hiç kimsenin endişe etmesini gerektirecek bir durum yok.”

ELEKTRİK ve DOĞALGAZ DEPOLAMA

“Elektrik depolama konusunda uzunca bir süredir çalışıyoruz. Tabii elektrik depolamanın birkaç alt başlığı var, mesela hidrolik pompaj dediğimiz bir sistem var, suyu, yani bildiğiniz potansiyel enerjiyi uygun saatlerde kodu yüksek bir yere basıyorsunuz, depoluyorsunuz, sizin enerjiye ihtiyaç duyduğunuz bir zamanda düşürüyorsunuz, bunun kinetik enerjisinden yararlanıyorsunuz.

Öte yandan batarya teknolojisi de hızla gelişiyor. Orada da muhtemelen TEİAŞ üzerinden her yıl belli kapasitede bir elektrik depolama programına başlayacağız. Bununla alakalı önce teknik ve idari düzenlemelerin yapılması gerekiyor. EPDK ile TEİAŞ bir araya gelip çalıştılar, belli bir noktaya da getirdiler. Orada da yakın bir süre içerisinde programımızı açıklayacağız. Orada da dediğim gibi, depolama teknolojisi enteresan tabii, o teknoloji geliştikçe, sadece şu akıllı telefonlardaki olaya bakmayın, araba, elektrikli otomobillerin en kritik teknolojilerinden, malzemelerinden birisi bataryalar, pil teknolojisi hızla gelişiyor. Olgunlaşmaya başladı o teknoloji gittikçe. Konu tabii sadece fiziksel anlamda bir pilin alınması da değil. Bunun yönetimi özel yazılımlarla yapılıyor, softwarelerle yapılıyor, orada hatta biz orta-uzun vadede yerli yazılım firmalarıyla bu batarya yönetim sistemlerinin yazılımlarının yerlileştirilmesini de düşünüyoruz.”