Vakıf Katılım web
Dünya 22.09.2019 11:48

İran ve Suudi Arabistan'ın bölgesel güç mücadelesi

Bölgesel hakimiyet için yıllardır mücadele eden İran ve Suudi Arabistan, başta Bahreyn, Yemen ve Suriye olmak üzere bazı ülkelerde destekledikleri gruplar üzerinden birbirlerine karşı vekalet savaşları yürütüyor.
İran ve Suudi Arabistan'ın bölgesel güç mücadelesi

Bölgesel hakimiyet için yıllardır birbirlerine karşı destekledikleri gruplar üzerinden vekalet savaşları yürüten İran ve Suudi Arabistan arasındaki mücadele, başta Bahreyn, Yemen ve Suriye olmak üzere bölgedeki krizler nedeniyle son yıllarda giderek yoğunlaştı.

Tahran ve Riyad yönetimi, Irak ve Lübnan'da da birbirlerine üstünlük sağlamak için kıyasıya mücadele verirken, iki ülkenin vekilleri üzerinden sürdürdüğü çatışmalar bölgedeki krizleri derinleştiriyor.

Şah iktidarının ortadan kalktığı 1979'de gerçekleşen devrim öncesinde iki ülkede de Batılıların desteklediği monarşiler hüküm sürüyordu. Bu dönemde Tahran ve Riyad arasında oldukça iyi ilişkiler kuruldu. 1979'daki devrimde ülkeden kaçan Şah Muhammed Rıza Pehlevi ülke dışına son ziyaretlerden birini 1978'de Suudi Arabistan'a yaptı.

İran devriminden sonra ilişkiler bozuldu
İran'da 1979'da gerçekleşen devrim sonrasında lider Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin sürgünden ülkeye dönerek iktidarı ele almasının ardından İran'ın Suudi Arabistan'la ilişkileri düzelmeyecek şekilde bozuldu.

Kendisini "Sünni dünyanın lideri" olarak gören Suudi Arabistan, o dönemde İran'da gerçekleşen Şii İslam Devrimi'nin bölgeye yayılmasından endişe duydu. Bunda Humeyni'nin İslam dışı olarak nitelediği bölgedeki monarşilere ve başta ABD olmak üzere Batı destekli hükümetlere karşı açıkça tavır alması da etkili oldu.

İran'ın devrim ihracı çabaları CIA raporunda
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından devrimden hemen sonra 1980'de yayımlanan bir raporda, İran'da iktidarı ele alan teokratik yöneticilerin devrimi komşu ülkelere ihraç etmeye çalıştığı iddia edildi. Bu durum bölgede en çok Suudi Arabistan'ı endişelendirdi.

Devrim lideri Humeyni ve Cumhurbaşkanı Beni Sadr'ın bölgede İran'ın devrim ihracı konusunda kararlı oldukları belirtilen raporda, şu ifadelere yer verilmişti:

"İran'ın devrim ihracı çabaları ABD'nin kritik çıkarlarını tehdit ediyor. ABD'nin bölgedeki müttefikleri, İran'ın bölgede daha aktif rol oynamasından rahatsızlık duyacaktır. Bölgede İran'ın destekleyeceği ayaklanmalar, Basra Körfezi'ndeki ülkelerdeki bir çok petrol bölgesinde Şiilerin bulunduğu göz önüne alındığında sabotajlara ve petrol sektöründe grevlere sebep olabilir."

İran devriminden etkilenen Şiiler Katif'te sokağa döküldü
Suudi Arabistan'da 1980 yılının kasım ayında Şiilerin yoğun nüfusa sahip olduğu Katif kentinde İran'daki devrimden etkilenen Şiiler, reform talepleriyle sokağa döküldü.

Protestocuların bazılarının Humeyni'nin posterlerini taşıması Suudi Arabistan yönetimini endişelendirdi. Güvenlik güçlerinin sert müdahaleleri sonucunda da 20 gösterici hayatını kaybederken yüzlerce gösterici de gözaltına alındı.

Topraklarında Şiilerin öncülüğünü yapacağı bir devrimden endişe eden Körfez'deki monarşiler 25 Mayıs 1981'de İran'a karşı Batı iş birliğinde hareket eden Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) temellerini attı.

Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in 1980'de kendi rejimine tehdit olarak gördüğü İran yönetimine karşı savaş ilan etmesinin ardından Suudi Arabistan, 1982'de İran'a karşı Saddam Hüseyin'e askeri ve finansal destek sağlamaya başladı. Bunun ardından İran ile Suudi Arabistan ilişkileri daha da gerildi.

1987 Kanlı Hac olayı
Hac ibadeti için 31 Temmuz 1987'de Kabe'yi ziyaret eden İranlı hacılar, ABD ve İsrail karşıtı sloganlar atınca Suud güvenlik güçleri hacılara müdahale etti. "Kanlı Hac" olarak adlandırılan olaylar sonucunda en az 400 kişi hayatını kaybetti. Suudi Arabistan'ın "ayaklanma" şeklinde nitelendirdiği olay, İran tarafından "hacılara yönelik katliam" kabul edildi. Mekke'de yaşanan olayların ardından Humeyni, Suud halkına Suud hanedanına karşı ayaklanma çağrısında bulunurken Riyad yönetimi İran ile diplomatik ilişkilerini keserek, sonraki yıllarda İranlıların hac ziyaretine izin vermedi.

Rafsancani döneminde Riyad ile ilişkilere önem verildi
İki ülke arasında kopan ilişkiler 1989'da reformist Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin İran'da cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından 1991'de yeniden kuruldu. İran'ın Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini önceleyen Rafsancani dönemi boyunca, iki ülke ilişkilerinde önemli bir sorun yaşamadı.

Rafsancani, 2005'de Mahmud Ahmedinejad'ın göreve gelmesinin ardından ilişkilerin bozulmasıyla ilgili 2015'te yaptığı bir açıklamada, şu ifadeleri kullanmıştı:

"Ben Suudi Arabistan'la ilişki kurmak için program hazırlamıştım. Bazı anlaşmalar da yapmıştık. Fakat geçen hükümet döneminde bu anlaşmaları bozdular. Kral Abdullah ve yakınlarıyla görüşmemizi engellediler. Aracılığımla bazı anlaşmalar gerçekleştirdik ancak sabote ettiler."

Veliaht Prensle ilişkiler daha da gerildi
Daha sonra iki ülke ilişkileri, 2011'de Arap Baharı adı verilen Orta Doğu'daki halk ayaklanmalarına kadar inişli çıkışlı bir seyir izledi. Kral Abdullah'ın 2015'te hayatını kaybetmesinin ardından Kral Selman'ın başa geçmesiyle Suudi Arabistan'da Veliaht Prens Muhammed bin Selman, sahneye çıktı. Babasının krallığı döneminde Muhammed bin Selman'ın savunma bakanı olarak ilk icraatı Yemen'de İran yanlısı Husilere karşı askeri operasyon başlatmak oldu. Geride 4 yılı bırakan savaşta, Yemen, İran ve Suudi Arabistan arasında yeni bir çatışma sahasına dönüştü.

Şii din adamı Nemr'in idamı ilişkileri kopardı
Suudi Arabistan'ın, Ocak 2016'da Şii din adamı Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr'i idam etmesi iki ülke arasındaki tansiyonu daha da artırdı. İranlı yetkililerin tepkisinin ardından Suudi Arabistan'ın Tahran Büyükelçiliği ve Meşhed kentindeki konsolosluk binası ateşe verildi. Bunun üzerine Suudi Arabistan ile birlikte Bahreyn, Sudan ve Cibuti gibi ülkeler İran ile diplomatik ilişkilerini askıya aldı.

Doğrudan çatışma endişesi
İran ve Suudi Arabistan, Tunus'ta başlayan daha sonra Mısır, Libya, Bahreyn, Suriye ve Yemen'e uzanan halk ayaklanmalarında hep birbirinin karşısında yer aldı.

İran, Suudi Arabistan'ın iyi ilişkilere sahip olduğu Tunus, Mısır, Yemen ve Bahreyn'deki hareketleri açıkça desteklerken, Suriye'de ise Beşşar Esed rejimini ayakta tutabilmek için Rusya ile birlikte askeri ve finansal açıdan seferber oldu. Suudi Arabistan ise Tunus, Mısır, Yemen ve Bahreyn'deki rejimleri desteklerken, Suriye'de İran'ın aksine muhalif grupları desteklemeyi seçti. İki ülkenin vekil güçler üzerinden çatışma meydanı olarak kullandığı Yemen ve Suriye'de krizlerin başlangıcından bu yana yüz binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarcası da ülkelerini terk etti.

Tahran ve Riyad ilişkileri geçen hafta Suudi Arabistan'ın milli petrol şirketi Saudi Aramco'nun tesislerine düzenlenen saldırıyla tarihte belki de hiç olmadığı kadar gerildi. Saldırı, İran'ın desteklediği Yemen'deki Husiler tarafından üstlenilse de ABD ve Suudi Arabistan yönetimi, saldırının İran'ın desteğiyle ya da doğrudan İran tarafından gerçekleştirildiğini öne sürüyor. İran yönetimi ise saldırıyla bağlantısını reddediyor.

İki ülke şu ana kadar doğrudan bir çatışmaya girmekten kaçınsa da ABD'nin nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesinin ardından İran'a tarihin en ağır yaptırımlarını geri getirmesinin bir sonucu olan bölgedeki gerginliğin son aylarda özellikle Basra Körfezi'nde ve Yemen'deki gelişmelerle birlikte Tahran ve Riyad arasında doğrudan çatışmaya dönüşmesinden endişe ediliyor.