Vakıf Katılım web
Röportaj 10.05.2022 07:00 Güncelleme: 09.05.2022 22:34

'ÖNCELİĞİMİZ ÇOCUKLARIN İLETİŞİM YETENEĞİ'

Hiç şüphe yok ki, eğitim sektöründeki başarının yolu, kişinin kendisini adamasından geçiyor. Fatih Kanberoğlu kendini eğitime adayanlardan. Öyle ya, dünyanın en prestijli ve köklü üniversitelerine öğrenci gönderen bir eğitim kurumunun da başında. Kanberoğlu, önceliklerinin okulda iletişim yeteneği olduğundan söz ediyor: "Çocuğumuzun iletişim yeteneği gelişsin diye çok uğraşıyoruz."
'ÖNCELİĞİMİZ ÇOCUKLARIN İLETİŞİM YETENEĞİ'

Gülay YÜCEL

Fatih Kanberoğlu, nam-ı değer 'Fatih Hoca', henüz gencecik bir lise öğrencisiyken, arkadaşları arasında çalışma grupları düzenleyerek veriyor ilk sinyalleri..

Lisede yatılı okurken alt sınıflarına yardım etmekle başlayan bir öğretmenlik hikayesi, onunkisi...

Kendi deyimiyle, henüz 'özel ders kavramından' dahi haberinin olmadığı yıllar.. Arkadaşları 'Fatih Hoca' rehberliğinde üniversite sınavlarına hep birlikte çalışarak hazırlanıyorlar. Sonrasında Kayserili bir velinin, "Özel ders diye bir şey var sen benim çocuğuma özel ders verirsen haftada 10 saat, ben sana şu kadar ücret vereceğim" teklifinde bulunmasıyla başlıyor her şey..

4 yıl, 1991 - 1995 yılları arasında evde, sonrasında 1996 yılında kurduğu butik bir dershanede devam ediyor öğretmenlik..

Dereceyle, Boğaziçi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü’nü kazanıyor aynı zamanda..

Dünyadaki en iyi eğitim kurumlarının bir tanesinin kurucularından olmak gibi bir hayali var.. Alışkanlık haline getirdiği “öğretme sevgisini” İstanbul’da da sürdürüyor. Daha da ötesi, ikinci sınıfa geldiğinde kiraladığı bir apartman dairesinde özel dersler veriyor ve kazandığı parayı da kendi eğitimi için kullanıyor.

Önce bir etüt merkezi, arkasından dershane ve devamında da Modafen İlköğretim Okulu..

İlk açıldığında sadece 6 öğrencisi olan Modafen, kısa süre sonra yüzlerce kişiye ulaşıyor ve bünyesine bir ana okuluyla, bir de lise katılıyor.

Matematik ve geometri dersleri vermeyi hiç bırakmıyor bu arada, Fatih Hoca.

Çekmeköy’de, çam ormanlarının arasında, doğa harikası zümrüt yeşili bir tepede bulunan Modafen'de sohbet ediyoruz.. Her zaman öğretmenlik yaparken mezunlarıyla buluşacaklarını, çocuklarına ders vereceğini anlattığından söz ediyor. “Burada 25-30 kadar eski öğrencim şu an kurumlarımda öğretmenlik. Okuldaki çocukların yüzde 10’u eski öğrencilerimin çocukları. Bu beni çok mutlu ediyor. İnşallah eski öğrencilerimin torunlarına, torunlarının çocuklarına da ders verme rehberlik yapma şansı bulurum.”

‘İLETİŞİM YETENEĞİ GÜÇLÜ İNSANLAR’

Modafen’in eğitim felsefesinden bahsedebilir misiniz?

Bizim güçlü yönümüz akademik yandır her zaman. Akademik olarak nitelikli ders veren sert, ciddi ders veren bir ekibiz. Bence okul insanı her açıdan geliştirmesi gereken bir kurum ve bizim önceliğimiz okulda iletişim yeteneği, yani çocuğumuzun iletişim yeteneği gelişsin diye çok uğraşıyoruz.

Çünkü akademik yan zaten bizim için nispeten daha güçlendirilebilen bir yan. Akademik çalışmada iyi bir sistem ve iyi bir kadronuz varsa konuya hâkim çocuk tabii daha güçlü olabiliyor. Ama eninde sonunda hayatın içine girdiği zaman ailesiyle, arkadaşlarıyla, çalıştığı insanlarla kurduğu iletişim ne kadar iyiyse, aslında o kadar mutlu ve başarılı oluyor. O yüzden Modafen olarak biz, eğitim öğretim stratejimizin en üst kısmına iletişim yeteneğini koyduk.

Çocuklardaki iletişim yeteneği güçlensin diye okulun sosyal yanını oldukça renkli ve güçlü tutmaya çalışıyoruz. Spor ve sanata özel önem veriyoruz. Düzenli yapılan spor ve sanat aktiviteleri, çocuklarda kazanılması gereken öz disiplini, özgüveni çok daha hızlı ve çok daha farklı şekillerde kazandırdığına inanıyoruz. O yüzden Modafen’in önceliği iletişim yeteneğinin güçlenmesidir.

Bunun içinde onlara gelecekte güç sağlayacak akademik güç, sportif yetenek gelişimi, sanatsal gelişim, kültürel gelişim bunları da bu iletişim tekniği altında görüp onları da elimizden geldiğince çocuğa özel programlarla desteklemeye çalışıyoruz. Modafen’in asıl stratejisi budur yani iletişim yeteneği güçlü insanlar yetiştirmektir.

‘ÇOCUK OLDUĞUNU UNUTMAMALIYIZ’

Çocukların akademik isteklerinin arttırılması önemli bir başlık, özellikle ülkemiz eğitim sistemi açısından. Bu konuda neler yapıyorsunuz?

Dünyadaki başarılı ülkelere, özellikle iyi öğrenciler yetiştiren ülkelere baktığımız zaman iyi öğrencilerin ortak özelliğinin aslında isteklerinin olduğunu görüyoruz. Yani bir çocuk IQ’su ne olursa olsun bir şeyi çok istiyorsa başarılı oluyor.

O yüzden, “biz yeni yetiştirdiğimiz nesli, çalışmak ve başarılı olmaları için daha istekli hale nasıl getiririz?” bunun modellenmesi gerekiyor. Bu modelde anne ve baba ve de ailenin diğer bireylerinin çocuklara olan yaklaşımıyla, okuldaki ortamın ve öğretmenlerin sınıf arkadaşları ve alt-üst sınıfların yaklaşımının her birinin bir bütün olduğuna inanıyorum.

Biz maalesef Türkiye’de yeterince iyi lise ve yeterince iyi üniversite oluşturamadığımız için akademik endişelerle çocukların çocuk olduğunu unutarak çok erken yaşlardan itibaren yoğun tempoya soktuğumuzu gözlemliyorum.

Bunu doğru bulmuyorum çünkü, 12 yaşına kadar çocuk, çocuktur. Çok hızlı öğrenen ama akılda asıl soyadını tutabilen bir yapıya sahiptir, o yüzden bu çocuklara bir şey öğretmek benim için tamam. Ama sürekli sınav yapmak, test yapmak ve bu çocuklara sürekli ödev vermek.. Evde aileleri ile geçirecekleri spor ve sanatta geçirecekleri kaliteli zamanı test çözerek veya soru çözerek geçirmelerini sağlamak, bence hem iletişim yeteneklerini kısıtlıyor hem de derse olan ilgisini, okula olan ilgisini ve sevgisini azaltıyor isteğini törpülüyor.

O yüzden akademik isteklerini arttırması için çocuklara aslında ilk yapılması gereken şey onların 12 yaşına kadar çocuk olduğunu unutmamaktır.

O yüzden önemle tavsiyem Türkiye’de 12 yaşına kadar ödevlerin ve sınavların kaldırılmasıdır. Biz evdeki tartışmaları böylece ortadan kaldırabiliriz.

Bizim temel önceliğimiz çocukların okulu sevmesi, okuldan keyif alması, okula gelmek istemesi. Sömestrde veya ara tatilde anneannesi veya büyük babası veya işte parka gitmek için eve geldiklerinde ebeveynler; “okula gidebilir miyiz, okulu özledim” diye çok öğrencimiz geliyor bu beni çok mutlu ediyor. Yani parkın öncesinde veya sonrasında bile bir okul turu koyuyorlar ve bu beni çok mutlu ediyor. Çünkü okulu seven, öğretmenlerini seven, sistemi seven çocuğun isteği artıyor bu da aslında başarının sırrı.

“TÜRKİYE YILDA 100 BİN ‘ÇOK İYİ ÖĞRENCİ’ YETİŞTİRİYOR”

Tüm dünya için etkili bir model olan İskandinav ülkeleri ekolünü benimsediğinizi okumuştum..

Finlandiya eğitim sisteminde beni asıl etkileyen sınav ve ödev stresinin küçük yaşlarda çocuğa verilmemesi. Bu yönü beni etkilemişti. Tam olarak bir İskandinav eğitim sistemi veya Amerikan veya Avrupa eğitim sistemi demek istemiyorum çünkü, ben 31 yıldır öğretmenlik yapıyorum. Belki de 20 yıl Fransız, Amerikan, Alman ekollerinde öğrencilerime ders verdim. Ekollerin ortaokul ve lisede ne okuttuğunu, hangi derslerle çocukları muhatap ettiklerini çok iyi biliyorum. Bu konunun rehberliğini yaptım. Her birinin farklı artıları var. Almanlar bir konuda çok derin bilgi verirler, Amerikalılar yüzeysel, gelişmeyi veya derinleşmeyi sonraki yıllara üniversiteye veya mastıra bırakırlar. Aslında her bir sistemin kendi içinde artıları var Fransızlar çok nettir, çok serttir, 30 yıl önceki konuyu hala bugün gibi anlatırlar, çizgileri çok keskindir. Ben bunlara baktığım zaman aslında, Türkiye’nin eğitim yönünü biraz daha Amerikan modeline uygun olduğunu düşünüyorum. Çok derin bilgi vermenin ortaöğretimde önemli olduğuna inanmıyorum. Ama bir öz disiplin ve özgüveni vermemiz gerektiğine inanıyorum, okula gitme isteğini arttırmamız gerektiğine inanıyorum, nitelikli lise ve nitelikli üniversite sayısını arttırmamız gerektiğine inanıyorum, temel problemlerimiz bence buralarda.

Beyaz Zambaklar Ülkesi(*) biliyorsunuz Atatürk’ün de ilgisini çekmiş bir konudur bence bunu Türkiye’de en hızlı bir şekilde uygulamamız lazım. Ben okuldan kaçmaya çalışan, ödevden, sınavdan kaçmaya çalışan çocuklar değil de; okula gitmeyi özleyen, okula gitmek isteyen, tatilde okulunu özleyen çocukların olduğu bir eğitim sistemine dönüşmemiz gerektiğine lisede de, üniversitede de nitelikli okul sayısını agresif bir şekilde arttırmamız gerektiğini düşünüyorum.

1990’larda Türkiye’de üniversite sınavında etkileyici “net” yapabilen -matematik üzerine konuşuyorum- 10 bin kadar çocuk vardı. Bunlar çok çok iyi öğrenci anlamına geliyor benim için. Bu çok çok iyi öğrenci sayısı 30 yılda yani 1990’dan 2020’lere geldiğinizde yaklaşık 10 katına çıktı. Yani şu an sınava giren yaklaşık 2,5 milyon çocuk var. Bunların yaklaşık 100 bini matematiği çok iyi yapabiliyor şu an, 100 bin kadar çok iyi öğrenci yetiştiriyor bu ülke. Aslında bu basit anlamda ne demek? Şu demek, biz 1990’la 2020 arasında 30 senede 10 kat iyi öğrenci sayımızı arttırabildik ülke olarak.

Bununla paralel ne olması gerekiyor? Ülkenin eğitim sisteminin aynı kalitede kalabilmesi için iyi üniversitelerimizden 10’ar tane yapmış olmamız gerekiyordu. Yani 10 tane Boğaziçi, 10 tane İTÜ, 10 tane Hacettepe, 10 tane ODTÜ, 10 tane Yıldız, 10 tane Marmara, 10 tane de İstanbul Üniversitesi yapmamız gerekiyordu.

Ve bu üniversitelerin niteliği de yani içindeki hocaları, işleme sistemi, kampüs özellikleri bu kalitede olması gerekiyordu. Biz maalesef bunu yapamadık ülke olarak. Aslında yükseköğrenimde şu an Türkiye’nin yaşadığı sıkıntı bu o yüzden.

Evet, üniversite sayımızı arttırdık, üniversiteleri Türkiye’nin birçok iline ilçesine açtık. Bu tabii ki doğru bir şey, yapılanları takdir ediyorum. Ama bence eksik olan konu, çok güçlü öğrencilerin dünya çapında da bilimi önde taşıyabilecekleri, önde götürebilecekleri nitelikte hocalarla, çok nitelikli üniversitelerde çalışabilmesidir.

‘ÖĞRETMENİMİZİ REHBER ÖZELLİKLİ SEÇİYORUZ’

Özellikle, rehberlik sisteminin önemine dikkat çekiyorsunuz..

“Çocuklarımıza ne yapabiliriz? Daha iyi bir eğitim almaları için neler yapabiliriz?” gibi sorular geliyor. Bu tarz sorulara şu cevabı veriyorum: Bana bu tarz sorular sormayın, neyi hangi yaşta kaçırmayalım onu sorun. Neyi kaçırmamak gerektiği bence çok daha kritik. O yüzden çocuklara her yaş grubunda neler kazandırılması gerektiğini bilen kişilerden rehberlik alınması lazım.

Yani rehberlik sistemi; birincisi çocuğun özelliklerini iyi tanımalı, ikincisi çocuğun ne istediğini iyi anlamalı, en sonunda da buna giden en kısa yolu çizmeli. Çünkü hayatta bir verimlilik üzerine kurulu insanların çok fazla zamanı yok. Zaman bir eğitim yolculuğunda çok hızlı geçiyor. Çocuk yetenekleri ve seveceği alana doğru şekilde, doğru kişilerle yönlendirilirse çok daha rahat ve keyifli bir hem eğitim hayatı hem öğretim hayatı yaşayabiliyor.

Biz o yüzden birçok öğretmenimizi rehber özellikli seçiyoruz çünkü özel sınav hocalarımızın rehber özelliği çok yüksek. Birçoğu özel derste veya dershanecilikte tanınan bilinen arkadaşlarımız. Onlar çocukları çok iyi analiz edip gidecekleri yola en kısa sürede yol gösterebiliyorlar. Biz artık rehberliğin çok önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz neden çünkü artık çok fazla seçenek var.

Ben rehberliğin çok kritik olduğunu, geç alınan rehberliğin birçok zaman hiçbir işe yaramadığını düşünüyorum.

Örnek veriyorum, bebeği yeni doğan arkadaşlarımız soruyorlar, “Fatih ne yapmamız lazım?”, “bunu demeyin” diyorum. Çocuğunuzun, 7 yaşına kadar müthiş bir öğrenme hızı var, bebeklikten itibaren. Lütfen çocuklarınıza bir ortam hazırlayın. İşte evdeki ortam yabancı dil konuşabilen bir anne ya da baba, varsa “evde İngilizceyi kullansın” diyorum. Yoksa İngilizce konuşan bir bakıcı olabilir diyorum, en azından çizgi filmler İngilizce izlensin diyorum.

Modafen ana sınıfından liseye kadar mı?

Üniversiteye kadar. Bizde anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise var şu an. Açıkçası burada 10 yıldır kampüsteyiz, yaklaşık 4-5 yıldır da bu kampüse sığmıyoruz. Yani yeni alan ihtiyacımız var. Şimdi İstanbul Avrupa yakasına Çekmeköy’de bize çok yakın bir yere kampüs yapma planımız var. Önümüzdeki yıl Eylül ayında da inşallah Modafen Kayseri’de ilk kampüsümüzü açmış olacak.

Kayseri’den sonra..

Kayseri çok planlı değildi ama, yapılan yatırımı çok beğendik, kampüsü çok beğendik. Çok güzel bir felsefesi var, çok güzel bir planla yapılmış. Oradaki bir devlet üniversitesinin içindeki bir arazi, yaklaşık 80 dönüm bir araziye eğitim kampüsü yapılmış. Oradaki üniversite hocalarının, yurt dışından gelecek hocaların da çocuklarının okuyabileceği şekilde tasarlanmış. TOBB yapmış kampüsü, biz kiracıları olacağız. Ben çok beğendim çok etkilendiğim için tamam dedim zaten Modafen’i gelecekte İzmir’de, Ankara’da, Bodrum’da, Antalya’da görebilirsiniz. Ama 3-4 yıl içinde de Avrupa’da da Modafen olsun istiyoruz.

‘DÜNYANIN EN İYİ ÜNİVERSİTELERİNDE TAM BURSLU’

Üniversite?

Üniversiteyi de kurmak istiyoruz ama onun için bir tarih veya zaman veremiyoruz.

Milli yüzücü Demirkan Demir okulunuzdan.. Başarısını Modafen’in spora destek vermesiyle açıklıyor..

Demir çok beyefendi çok iyi bir öğrencimdi çok seviyorduk. Bizim Demir gibi çok sayıda sporcumuz var yüzücü, basketbolcu, futbolcu, voleybolcu, tenisçi performans sporu yapan çok sayıda öğrencimiz var. Basketbol, futbol, jimnastik, yüzmede ve teniste bireysel ve takım halinde Türkiye şampiyonluklarımız var, hem Avrupa ve dünyada şampiyonluklar yaşadık. Futbol takımı bu sene 3. Ligde mücadele veriyor.

Burada Modafen’de olmaktan memnun olmalarının sebebi bizim aslında sporu ve sanatı destekliyor olmamız.

Yani, çocukların turnuvalarında veya antrenmanlarında veya maçlarında sorun yaratan değil onlarla gurur duyan ve onların bu özel anlarına destek veren bir bakış açımız var. Elimizden ne geliyorsa yapıyoruz, daha güçlü daha iyi bir şekilde spor ve sanat aktivitelerini devam ettirmeleri için. Bu onları çok mutlu ediyor, stresleri minimum oluyor. Çünkü çocuk okulda strese girerse performans sporunu sağlıklı yapamaz.

Demir’in yüzme yeteneği vardı, yüzme yeteneğine ailesi ve kulüpler destek oldu lisede de Modafen destek verdi iyi olduğu yere destek verip şu an Demir’in dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde, New York Columbia Üniversitesinde full burslu eğitim almasını sağladı.

Yurt dışında ofisimiz var bu tarz yeteneği olan bu spor veya sanatını düzenli yapan çocukların gidebilecekleri veya önemseyebilecekleri okulları tespit edip onlarla diyaloğa girip çocuklarımızın kabulünü kısmi burs almasını veya full burs almasını sağlamaya çalışıyoruz.

Bu tarz sporcularımız, mezun olan sporla akademik hayatı birlikte götüren 11 tanesi bu sene dünyanın en iyi üniversitelerinden Harvard, Georgia Tech, George Washington gibi birçok üniversiteden çok önemli olan zaten bu üniversitelere kabul olmak çok zor burs aldılar.

(*) Yazar Grigory Petrov'un çeşitli aralıklarla çıktığı Finlandiya seyahatlerindeki notlardan oluşan eser[1] 1800'lerin son döneminde Finlandiya halkının içinde bulunduğu durumu, cehaletten kurtulmak için başta Johan Vilhelm Snellman olmak üzere ülkedeki bir avuç Fin aydının verdiği olağanüstü mücadeleyi anlatır. Çeşitli kaynaklarda Mustafa Kemal Atatürk tarafından askeri okullarda okutulması ve öğrencilere tavsiye edilmesi istendiğinden bahsedilmektedir.

 MODAFEN’den Harvard Gururu

Modafen Okulları, bu yıl 68.’si düzenlenen ve dünyanın en prestijli organizasyonlarından biri olarak kabul edilen, Harvard Üniversitesi Model Birleşmiş Milletler Konferansı’na (Model United Nations Conference) 15 lise öğrencisi ile katılan İstanbul’daki tek okul olmanın gururunu yaşadı.

Boston’da Harvard Üniversitesi tarafından düzenlenen, Model Birleşmiş Milletler konferansına 9. kez katılmayı başaran Modafen’li lise öğrencileri, Harvard Model Birleşmiş Milletler Konferansı Sertifika Töreni’nde sertifikalarını almaya hak kazandılar.