Röportaj 12.06.2017 03:00 Güncelleme: 14.06.2017 18:41

"RAHMETLİ ÖZAL'IN TÜRK BİRLİĞİNE ÖMRÜ YETMEDİ"

Ömrünü mazlum Türk halklarının hakkını savunmakla geçiren, yıllardır Türkiye'de sürgünde yaşayan Özbek muhalif lider Muhammed Salih, Kerimov'un Türk düşmanı olarak baskıyla Türk birliğine karşı çıktığını, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ise Türk Birliği için uğraş verdiği ancak bu ideolojiye ulaşmak için ömrünün vefa etmediğini belirtti.
"RAHMETLİ ÖZAL'IN TÜRK BİRLİĞİNE ÖMRÜ YETMEDİ"

Tarık ÇELENK

Türk Birliği kurulduğunda Avrupa Birliği’nde olduğu gibi Türk dünyasının yükseleceğini kaydeden Özbek muhalif lider Muhammed Salih, Türk dünyası için ilerde tehdit olabilecek Çin’e karşı Türk-Slav bloğu oluşturulabileceğini söyledi. 

Medreseler ve tarikatlar var mıydı Sovyetlerde? 

Vardı ama hepsi yeraltındaydı. Bizim çocukları da  yeraltındaki genç mollalar okuttu. O zaman çocuklara Kuran okutmak da suçtu. Okuyan da okutan da ceza alırdı. Ona rağmen oğlum Timur ve kızım Umide’yi Elhamdülillah okuttum.

Ne zaman serbest oldu medreseler, okuma, okutmak?

1990’larda. 90’ların başlarında. 

Sizin peki siyasete daha doğrusu Meclise girmeniz ne zaman oldu?

1990  mart ayında seçim oldu ve ben de bağımsız ve komünist olmayan ilk milletvekili olarak seçildim. Seçim nispeten serbest seçim oldu.

“Türk düşmanı Kerimov’un şiddetli baskısı ile Türkçülük akımı durduruldu”

Ona tekrar döneceğim. Bizim Türkiye’ye döneyim müsaadenizle. Türkiye’deki Özbek aydını olarak, Türk aydını olarak Türkiye’deki Türkçülüğü ve Türk Milliyetçiliği şu anki yapısıyla Orta Asya’daki Türklerde bir karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz? Şu anki Türkçülüğün fikir yapısının Orta Asya’daki bütün Türk dünyasına hitap edebilecek bir fikir derinliği olduğunu düşünüyor musunuz?

Düşünüyorum. Eğer bu Türk dünyası potansiyel iyi değerlendirilip, uygun bir şekil bulunursa bir ideoloji oluşturulabilir. Biz 1980 sonlarında Türk dünyası hakkında ilk defa açık konuşmaya başladık. En azından yerel zeminde bir ideoloji oluşturmaya çalıştık. Bu konuda benim biraz tecrübem de var. 1980 sonlarında 7-8 aylık bir teşvikat bile Özbeklerin Türklük ve Türk entegrasyonunu kavraması için yetti ve Özbekistan’da ilk defa Özbeklerin özbe öz Türk olduğunu açık dile getirmeye başlamışlardı. Sonra Türk düşmanı Kerimov’un şiddetli baskısı ile bu akım durduruldu ve onun liderleri yurttan sürgün edildi.

Sizin bir öneriz olarak ortak dil olarak İstanbul Türkçesi olabilir değil mi?

Evet bu en rasyonel ve gerçekçi teklifti. Türkistan Türkleri 75 yıl boyunca kendi aralarında ortak dil olarak Rus dilini kullandı. Neden biz şimdi kendi Türkçemizi, İstanbul şivesini ortak dil olarak kabul etmeyeceğiz?

Peki mesela Türkiye’de Türk Milliyetçilik hareketiyle diğer ülkücü hareketlerinin Türkiye’nin bir ortak sorunu var. Kürt Sorunu mesela. Kürt sorununa Orta Asya Türk aydını olarak nasıl bakıyorsunuz? Siz Kürt olsanız nasıl bakardınız?

Bence Kürtleri asimile etmeye çalışmamak lazım. Eğer böyle yapmaya çalışanlar varsa tabii. Bence tam tersini yapmak lazım. Kürtlerin  pasaportunda “Türkiye vatandaşı” değil, “Kürt” diye yazmak lazım. Türk pasaportunu da “Türk’’ diye yazmak lazım. Kürtlere Kürtlük yapmalarına engel olmamak gerekir, eğer bu Türkiye’yi parçalamak amacı taşımıyorsa. Fakat Türkiye bir üniter devlettir, burada Türkçe devlet dilidir ve bu devlette yaşayan herkes bu dilde konuşmaları zorunlu olması lazım. Nasıl Amerika’da herkesin İngilizce konuştuğu gibi. 

Ana dilde eğitime nasıl bakarsınız, Kürtlerin anadilde eğitimine?

Ana dilde eğitimini onlar kendileri yapabilirler isterlerse. Ama burası Türkiye, her şeyden önce Türkçe konuşabilmesi ve Türkçeyi öğrenmeleri lazım.

Yerel yönetimler özerkliğine nasıl bakarsınız? Bunların Kürt siyasi partilerin talepleri yerel yönetimdeki özerklik diye. 

İyi bakmıyorum bu ülke federal devlet değil.

Türkiye’nin dışındaki Kürtlerle ilişkilerine nasıl bakarsınız? Mesela bir konfederal yapı teklifi olsa Türkiye açısından  uygun olur mu sizce? Irak’taki Suriye’deki Kürtleri ile birliktelik gibi? 

Bu düşünebilir. Konfederal bölge olarak.

Peki bir de mesela genelde hangi ideoloji olursa olsun sosyalist ideolojiye dahil bütün insanlara hitap eden bir yönü olmalı. Şimdi Türkçülüğü ya da Türk milliyetçiliğin sizce bütün insanlığa hitap eden bir yönü var mıdır?

Türk milliyetçiliğinin her şeyden önce biz Türk olduğumuzu gizlemememiz lazım. Türk olduğumuzu bilmemiz lazım. Ben Türküm demekten korkmamak lazım. Tabii, Türküm diye başka bir kavime üstünlük sağlamak iyi bir şey değil. Aynı şekilde “biz sadece Müslümanız” da diyemeyiz. Biz Müslümanız Elhamdülillah, ama aynı anda Türküz. Türklük bizim ürettiğimiz, uydurduğumuz bir şey değil. Allah bizi Türk olarak yarattı. Millet, Türklük Allah’ın kavramıdır. Allah’ın ayeti var bu konuda. “Sizi kavim kavim olarak yarattık” diyor Kuran’ı Kerim. Millet kavramını reddetmek Allah’ın kavramını reddetmektir. 

Türkiye’deki İslamcı akımın açısının Orta Asya’daki Türk dünyasının bir ilişki geliştirememesini nasıl okuyorsunuz?

Düşünmüyorum. İslamcılık benim pek sevmediğim bir terim. İslam - bizim dinimiz, Elhamdullah Müslümanız, dini özgürlükler olması lazım, ama aynı zamanda milli değerlerimizi de korumamız lazım.

Peki Orta Asya’daki bu radikal İslamcılığın gelişmesini neye bağlıyorsunuz, Sovyet sonrasında mesela Orta Asya için çok ciddi dünyaya terör ihraç algısı var?

Totaliter sistemin ürünü bu. Ilımlı Müslümanları radikal yapan totaliter rejimdir. Ve bütün dünyada sadece Özbekistan değil, totaliter rejimler toplumlarda radikalizmi tetikleyen en büyük etkendir.

Bunda onu görüyorsunuz.

Çünkü insanlara başka bir yol bırakmıyorlar. Kendi dini vecibelerini yerine getirmeye engel oluyorlar ve bundan yararlanarak gerici akımlar meydana çıkıyor. Gerici ve cahil radikallere ortam oluşturan totaliter rejimlerdir. Kendi cemaatından başka tüm Müslümanları “kafir’’ diyen radikallar kendilerini ortaya çıkaran totaliter rejimler gibi totaliter zihniyetlidirler. Yani bir totaliter zihniyet ikincisini doğuyor. Biri ateist zalim ikincisi dinci zalim, ikisi de zalim. Biri komünist diğeri tekfirist – hiç bir farkı yok aralarında, ikisi de zülme hizmet ediyor.

Nasıl mücadele edilebilir? Orta Asya’da siz mesela yönetimlerde olsanız nasıl mücadele etmeyi düşünüyorsunuz radikal akımlarla?

Bütün dindarların hukukları Anayasada gösterilen şekilde verilmesi lazım. Dindarlardan korkmamak lazım, onların özgür yaşaması lazım. Kanun dışına çıkarsa herkes gibi cezalandırılması lazım. Herhangi bir suçlu vatandaş cezalandırıldığı gibi kanun önünde suçlu dindar da cezalandırılacak tabii. 

“RAHMETLİ ÖZAL’IN TÜRK BİRLİĞİ İÇİN ÖMRÜ YETMEDİ”

Peki 50 yıl içinde Türk dünyası genel bir ittifak genel bir kardeşlik, genel bir bütünleşme ve içte birlik siyasi olarak başka bir ülkeler açısından değil de, yani bir barışçı katkı olarak bütün Türk dünyasında. Gaspıralı’ların dediği gibi dilde fikirde işte birlik mümkün müdür? Rahmetli Özal buna gayret etti. Mümkün müdür? 

Mümkündür. Çok mümkündür daha önce olacaktı.

Neler yapmak lazım başta bununla ilgili?

Her şeyden önce devletlerimize bu gaye önünde engel olmayacak, bu gaye taraftarı olan iktidarların gelmesi lazım. Türk cumhuriyetlerinde ve Türkiye’de uzun yıllardan beri konuşulan bu proje artık bir hayal değil, nihayet bir DEVLET SİYASETİ’ne dönüşmesi gerekir. Bu gaye, şimdi konuştuğumuz gibi bizim gibi tek tük aydının sofra etrafında  konuşması formatından çıkıp, devletlerimiz zirvelerinde baş gündem olması gerekir. Mesela Özbekistan’da “Türk Birliği” için her şeyini ortaya koyabilecek bir kadro iktidara gelirse oradan hareket başlar. Biz bu hareketi hep Türkiye’den bekledik. Ama Türkiye kendi iç problemleriyle uğraşmak zorunda kaldı. Rahmetli Özal bu perspektifi sanki görmüştü, ömrü yetmedi.

Şimdi tarihe baktığımız zaman aslına bakarsanız Türk dünyasının kültürünün kaynağı Anadolu’daki Türklerin kaynağı hep Orta Asya, yani her şeyimizi ve kendimizi Orta Asya’daki köylere gittiğimizde görüyoruz. Evet, biz de Anadolu’yu gezerken orada Orta Asya’yı, Türkistan’ı görüyoruz.

Fakat Türkiye Osmanlı ve Selçuklulardan itibaren hep burada Anadolu’da bir bütünlüğünü korumuş. Nedense Orta Asya emirliklerinde, hanlıklar hep parça parça ve son 150 yıldan sonra genellikle bir Rus hegomonyasının değişik adları altında ve hemen kültürel anlamlara baktığımız zaman; bir arada yaşama ve düzenini sağlama konusunda Ruslar var. Niye Orta Asya Anadolu’daki Türkler gibi kendini bir bütünleştirememiş kendi ittifakını sağlayamamış bunun kültürel ve siyasi sosyal kodları nasıl görüyorsunuz? Buhran 15-16 asırda, Timur’un parçalanmış mirası hudutlarında merkezleşmiş bir devlet kurmaya çalışan Muhammed Şeybanihan’dan sonra başladı. İşbu çöküşün asıl nedenlerini ben sadece içtimai-siyasi, iktisadi ya da başka global faktörlerin sonucu olarak görmüyorum. Bence, asıl neden manevidir. Biz, Türkistanlılar Şeybani’den sonra bozulduk.

Şeybani hangi dönemde yaşadı?

15-16 asırda. Şeybani Timur’un torunu Zahriddin Muhammed Babur’u Semerkant’tan kovduktan sonra Orta Asya’da bir devlet kurdu. (Baburşah ise Hindistan’a geçti ve orada  Moğol İmparatorluğunu kurdu) Şeybani’nin kurduğu devlet Timur sonrası başlanan anarşiyi bir müddet durdurdu ama uzak yaşamadı. Şeybânîler, 16. yüzyıl boyunca İran’daki Şiî-Safevîlerle devamlı olarak savaştılar. Ehl-i sünnet olan Osmanlılar ve Hindistan’daki Bâbürlülerle iyi münâsebetler kurmaya çalıştılar. Mâverâünnehr’de zirâat, ticâret, güzel sanatlar ve kültürü geliştirdiler. Ülkede huzur ve emniyeti sağlayıp, iktisâdî refah seviyesini yükselttiler. Ticâret yolları üzerinde kervansaray ve köprü inşâ ettirip, kıymetli mâdenlerden, alım gücü yüksek para kestirdiler. Sulama kanalları açarak, zirâî verimi yükselttiler. Şeybânî hanları kültürlü kimseler olup, âlim ve sanatkârları himâye ederlerdi. 

Yeni Özbekistan yönetimine tavsiyeleriniz nelerdir? Yani buradan baktığımız zaman genelde nasıl görüyorsunuz?

Bugünkü Kerimov sistemi değişmedi başka biri geldi. Ancak o daha ılımlı.

Galiba iyi mesajlar verdi.

Evet iyi mesajlar veriyor ama sistem değişmedi. Rejim değişmedi ve kadroları hiç değişmedi. Sadece onların yerleri değiştirildi. Ama yönetim stili, uslubu ve devlete bakış açısı ve komünistik yobazlık devam ediyor. Biz muhalefet olarak yeni yönetimi bir süre tanımamız lazım, dedik. Ve o süre devam ediyor. Biz yeni yönetimi aşırı tenkit etmemeye çalışıyoruz. Fakat bu yönetimden inkılabi bir şey beklemiyorum doğrusu.

Peki demokratik inkılap kolay mı, Orta Asya’da ki devletlerle o yapılarda tarihsel geçmişlere baktığımız zaman zor değil mi orada demokrasinin yerleşmesi?

Böyle bir şey zor değil “Biz demokrasiye hazır değiliz, Batı demokrasiye uzun yıllar sonra geldi, bize de süre lazım” diye bir safsata var. Bu bizim yerli diktatörlerin uydurduğu safsatadır. Demokrasiye onlar hazır değil, biz hazırız. “Perestroyka” döneminde ben halkımızın demokrasiye ne kadar hazır olduğunu gördüm. Biz miting yapıyorduk, sokaklara on binlerce insan çıkıyordu, mitingler kavgasız, sakin ve birlik içinde cereyan eder ve bu dev kalabalık dağılırken, meydanda hiçbir çöp bırakmazdı, bulunduğu alanı tertemiz yapıp gidiyordu insanlar. Çok şuurluydu insanlar yani. Diğer bir örnek: Ben muhalif ERK partisinden Cumhurbaşkanılığı seçimine katıldım. Rakibim İslam Kerimov (Cumhurbaşkanı) Partimize ayrılan bütçeyi vermedi, biz kendi paramızı kullanmak zorunda kaldık. Parti için 65 bin dolar topladık ve seçimi yüzde 52 kazandık. Tabi büyük sahtekarlık yapıp, bu rakamı Kerimov yüzde 12.7’ye kadar indirdi, ama seçimi kazandığımızı bütün halk gördü. Benim gibi antisovyet ve antikomünst kişiye yüzde 52 oy veren halkı “demokrasiye hazır değil” diyebilir misiniz? 

Bu bağışlarla toplanan paralar mıydı?

Evet dostlar geldi. Amerikalılar geldi ve Türkler geldi. Onların bıraktığı partiye yardım amaçlı paralardı. Bağış başka bir şey yok. Yani insanlar kendi paralarını harcadılar. Kerimov çeşitli bahaneler bularak bana seçim için ayrılmış bütçeydi vermedi. Bir kuruş vermedi. “Halkın yüzde 52’si oyunu bana verdi”

“Türk Birliği” için her şeyini ortaya koyabilecek bir kadro iktidara gelirse oradan hareket başlar. Biz bu hareketi hep Türkiye’den bekledik. Özbekistan’da “Türk Birliği” için her şeyini ortaya koyabilecek bir kadro iktidara gelirse oradan hareket başlar. Ama Türkiye kendi iç problemleriyle uğraşmak zorunda kaldı. Rahmetli Özal bu perspektifi sanki görmüştü, ömrü yetmedi”

“ÇİN’E KARŞI TÜRK-SLAV BLOĞU”

Şu an Türk dünyası için Çin’i bir tehdit olarak görüyor musunuz? 

Bugün en büyük potansiyel tehdit Çin’dir. Türk dünyası Çin’den korunmak için derhal Türk dünyası entegrasyonuna başlarsa iyi eder. Daha ileride, bu sürecin devamında bir Türk-Slav Rus, Ukrayna ve başka Slav halklarıyla bir Türk-Slav bloğu oluşturulabilir. Geçenlerde “Adriatik’ten Çin Seddine kadar” diye duygusal bir şiar vardı, eğer Çin faktörünü  ciddiye almazsak bu şiar hiçbir zaman gerçekleşmeyebilir.

YARIN: Kerimov size başkanlık teklif etti değil mi?