​100 BİN PARÇALI PUZZLE

Alican DEĞER 15 Kas 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Küçük küçük resimler olduğunu düşünün. Girintili çıkıntılı. Tek başına hiçbiri bir anlam taşımıyor.

Daha o zamandan belliydi. Bir sürü insanın telefonlarının sahte isimlerle dinlenmesinden yani. Hakimlerin hiç soruşturmadan polisten gelen istekleri hemen kabul etmesinden. Mutlaka birilerinin kafasında soru işaretleri oluşturmuştur.

Ama ilk kez bu derece organize bir suç örgütü ile karşılaşıldığından kimse tam olarak adını koyamıyordu. Herkes kendi tarafından gördüğü şekilde anlatıyordu.

Küçük küçük resimler olduğunu düşünün. Girintili çıkıntılı. Tek başına hiçbiri bir anlam taşımıyor. Etkisi de çok sınırlı. Ama birer ikişer kümelendikçe daha büyük bir resim oluşturuyorlar. Etkileri artıyor. En sonunda birisi tıpkı bir puzzle gibi küçük küçük resimleri toplayıp büyük resmi ortaya çıkarınca doğal olarak dehşete düştük. O küçük resimler meğer bir cehennemi tasvir ediyormuş.

Şimdi bir yandan cehennemi kurutmaya, diğer yandan da yarattığı tahribatı önlemeye çalışıyoruz. Haliyle çok zor oluyor. 

En son iddianame ile ortaya çıkan ise gizli kamera skandalı. Aslında özel hayatın gizliliği falan ayrı bir durum, bu düpedüz bir dikta hevesi ile operasyon yapmak. Yoksa anlı şanlı polis müdürleri sanki hiç işleri yokmuş gibi, hiç bir suç işlenmiyormuş gibi davranıp, “Hangi milletvekili kiminle yatıyor?”u neden araştırsın? Bunun için adam görevlendirsin, evler gizlice çilingirlerle açılsın, olmadık yerlere gizli kameralar yerleştirilsin.

Düpedüz ülkeyi karanlık bir diktaya taşıyacak yola taş döşeniyormuş. Şimdi o taşların tek tek sökülmesi gerekiyor.

“Doktor beyler yürek gördüler”

“Orhan’ın cenazesi kalkacak öğle namazından sonra, ben sabah namazında oradaydım, birkaç kişi haricinde kimseler yoktu, öğlen olduğunda her taraf doldu, bütün İstanbul gelmişti, namazdan sonra Orhan arabaya konacak, mezarlığa götürülecekti, hiç sevmezdi Orhan arabaya binmeyi, yürümeyi severdi O. Arkadaşlarla Orhan ile birlikte son kez yürümek istedik, arabanın şoförüne söyledik sen git bizi Sirkeci’den al diye. Herkes Orhan’la birlikte yürüyebilmek için tabutu omuzlamaya çalışıyordu. Tabuttan ayrılanlar ellerine bakıp çok üzüldüklerini gördüm, sıra bana geldi, evet Orhan’ımla yürüyorum, son yürüyüşümüz,  sonra ellerime baktığımda gördüm ki birkaç kan pıhtısı, işte o zaman anladım… Otopsiyi yapan doktorlar ya dikememişlerdi, ya da sarsıntıdan dikişler açılmıştı… Eve döndüğümde bir şiir yazmak istiyordum ama bir türlü ne yazacağıma karar veremiyordum,  derken eşim yemek için hadi ellerini yıka da gel yemek hazır diye seslendiğinde ellerimde Orhan’ın kanının hala durduğunu gördüm, bana yemek yoktu bugün, bu şiiri tamamlamalıydım, Orhan’ın son hatırası da silinmeden gece 05:00’de Otopsi şiirini tamamladım” 

Halim Şefik Güzelson. Orhan Veli’nin çocukluk arkadaşı. Dün Orhan Veli’nin ölüm yıldönümüydü. 1950’de bir haftalığına gittiği Ankara’da belediyenin açtığı bir çukura düşerek başından hafif yaralanmıştı. İki gün sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirip hastaneye kaldırıldı. Beyinde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor tarafından anlaşılamadı ve alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi uygulandı. Beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşıldı. Aynı akşam sekizde komaya giren şair gece 23.20'de komadan çıkamayarak Cerrahpaşa Hastanesi’nde 36 yaşında hayata veda etti.  Orhan Veli’nin birçok şiirini bilirsiniz. Ben size ardından yazılmış en güzel şiiri aktaracağım bugün. Girişte söylediklerini aktardığım Halim Şefik Güzelson’un Otopsi’sini. 

OTOPSİ

Morgda açılınca kafatası

Doktor beyler beyin gördüler

İndirince ten kafesine neşteri

Doktor beyler yürek gördüler

Yürekte ne gördüler dersiniz

Yürekte memleket gördüler

Dünya gördüler

Bir de dost gördüler

Ama bu işte doktor beyler

Doğrusu geç kaldılar

Çok geç kaldılar

Türkiye ‘Süper Ay’ın etkisinde mi yoksa?

Dün ‘Süper Ay’ vardı. Yani Ay, dünyaya yaklaştığı için normalde gördüğümüzden çok daha büyük duruyordu. Koskoca okyanusları bile gel-git ile etkileyen Ay’ın insanları etkilememesi mümkün mü? Bence değil. Okyanusu çekip bir tarafa toplayan, garibim, insanlara neler yapmaz. Şöyle diyelim daha doğru olur, neler yapar?

- Dolunay dönemlerinde trafik kazaları, gasp ve cinayetler artıyor.

- Migren ve sinir hastalıklarında şikâyetler yükseliyor. Dolunayla birlikte baş ağrılarının arttığı ve insanların daha stresli hale geldiği düşünülüyor.

- İnsanlar daha duygusal oluyor ve daha çabuk ağlıyor.

- Dünya genelinde doğum sayısı bu dönemlerde yüzde 20 oranında artış gösteriyor.

- Östrojen oranında artışa neden oluyor ve bu nedenle cinsel arzular fazlalaşıyor.

- Kadınların ay döngüleri de dolunaydan etkileniyor. Dolunayla birlikte adet görme düzeni bozulduğu düşünülüyor. 

- İnsanlar bir işe odaklanmakta ciddi konsantrasyon sorunları yaşayabiliyor.

Bunlardan herhangi bir sizde olursa üzülmeyin geçecek. Çünkü bir sonraki Süper Ay, taaa 2034’de.