​18 YAŞ VE SAĞLI-SOLLU GENÇLİK ÖN YARGILARI

Erol ERDOĞAN 13 Şub 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
"Gençlerimize haksızlık etmişiz. Onları anlayamamışız. Gençler bizi şaşırttı, helal olsun onlara."

“Gençlerimize haksızlık etmişiz. Onları anlayamamışız. Gençler bizi şaşırttı, helal olsun onlara.”

Yukarıdaki cümleleri yakın tarihimizde, iki siyasi çizgiden sıklıkla duyduk. Önce, Haziran-Ağustos 2013 döneminde, Solcu, Kemalist, Liberal pek çok insan Gezi olayları sebebiyle “Gençlerimize helal olsun, hükümeti sarsıyorlar.” diyerek gençlerine sınırsız övgüler yağdırdılar. Onlar, gençlerden hiç beklemedikleri bir durumla karşılaşmanın şaşkınlığını yaşıyorlardı. Bu övgüler, o ana değin gençleri yetersiz/beceriksiz gördüklerinin itirafıydı. Benzer cümleleri, 15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ darbe girişimi sonrası, muhafazakâr ve İslamcı camiadan da duyduk. O gece, darbenin önünde yiğitçe duran gençleri görenler “Helal olsun gençlere, bizi yanılttılar.” dediler. Onlarınki de itiraf cümleleriydi. Gençlerden beklemedikleri bir kahramanlıkla karşılaşmanın şaşkınlığını yaşıyorlardı. Bazıları da “Nerede yetişmiş bu gençler, demek ki gençleri anlamamışız.” diyerek şaşkınlığı beyan ediyordu.

O dönem, Uluslararası Vuslat Platformu Gençlik Sempozyumunda, her konuşmacının 15 Temmuz üzerinden gençlere övgü yağdırması üzerine, şunları söylemiştim.

“Konuşmacıların çoğu, 15 Temmuz direnişindeki cesaretleri nedeniyle, gençler için övücü sözler söylediler. Bu fark edişin, bu salondakilere has olmadığını söylemeliyim. Gezi olayları, ülkemizin sokaklarında tencere-tava ile devam ederken, gezi ruhunun sahipleri büyük bir övünçle ‘Gençlerimize haksızlık etmişsiz, gençlerimiz çok iyiymiş.’ dediler. 15 Temmuz sonrasında benzer cümleyi AK Parti başta olmak üzere dindar-muhafazakâr camia tekrar ederek ‘Gençlerimizi eksik tanımışız, onlar çok iyiymiş.’ diyorlar. Muhalif iki zihniyetin öz eleştiri yapması iyidir ama gençlik çalışmalarında reformcu bir değişime gitmezsek, bu övünç dalgası bizi bir süre idare edebilir.”

Gerçekten çok sürmedi. Anayasa değişiklik paketinde, seçilme yaşının 18’e indirilmesi yer alınca, Gezi olayları ve 15 Temmuz ile başlayan övgüler bıçak gibi kesildi, gençlikle ilgili ön yargılar ve küçümsemeler her iki tarafta yeniden sökün etti. Maalesef, gençlere yönelen, sağlı-sollu, dindarlı-laikli, evetli-hayırlı salvoların ardı arkası kesilmiyor. 

İLK KÜÇÜMSEME: ÇOCUKLAR! 

Gezi ve 15 Temmuz sonrasında ‘gençlik’ olarak övülen kitle, seçilme yaşı tartışmalarında birden ‘çocuk’ olarak adlandırılmaya başlandı. Vatan savunmasında ‘genç’ veya ‘Mehmetçik’ şeklinde övülenlerin, seçilme söz konusu olunca bebek-çocuk olarak tanımlanması, küçümsemek değil de nedir? Bazıları kadını görmezden gelmek isteyince ‘çoluk-çocuk’ diye geçiştirir. Genci yok saymanın yollarından biri onu bebek-çocuk görmektir. 

GENÇSE VUR GİTSİN! 

Maksat gençliği kötülemek olunca, mantığa gerek kalmıyor galiba. Mesela “Büyüklerin kavga ettiği TBMM’de gençler neler yapar neler!” cümlesinin neresinde din, akıl, mantık var? Sanki kavgaları ve savaşları gençler ve çocuklar çıkarıyor. Sanki insan; savaş ve kavga duygusu ile doğuyor, yaş ilerledikçe kötü duyguları azalıyor. Oysa tarih, bilim ve din, tersini söylüyor. Hatırlayalım: İnsan ‘fıtrat-barış’ içinde doğuyor. 

“Çoluk-çocuğa devlet mi teslim edilirmiş!” şeklindeki bir sözden, 600 vekilin tamamının veya çoğunun çocuklardan oluşacağı anlaşılır. Öyle mi olacak? Peki, neden bu algı oluşturuluyor. Çünkü “15-20 vekilin 18-24 yaş arasında olmasına karşıyız.” dediklerinde etkisiz kalacaklar.

BAZILARINA GÖRE HİÇ GENÇ YOK

Bazıları, sadece 18 yaşa hak verilecekmiş gibi konuşuyor. Oysa 18, 19, 20 21, 22, 23, 24 yaşa seçilme hakkı veriliyor. “18 erken olmuş, 22-23 olsa iyi olurdu.” gibi bir cümle duysam, itiraz sahibini dinlemeye hazırım. Öyle bir ayrım yapmıyor. Çünkü onlara göre 30 yaş bile erken. Benzer itirazları seçilme yaşı 25’e çekilince de yapmışlardı. 

AK Parti, gençlik kollarında görev almayı 30 yaş ile sınırlandırmasaydı gençler için hayli sıkıntılı olacaktı. Gençlik kolları için yaş sınırı koymayan partilerde, 50 yaşında bile, gençlik kolları üyeleri ve başkanları var. Bazı büyüklere göre, sonraki kuşak hep çoluk-çocuk, hep cahil, hep beceriksiz. 

İtirazlardan en tuhafı sanıyorum “18’indeki çocuğa kız bile verilmez.” cümlesinde karşımıza çıkıyor. Bunu söyleyen büyüklerin çoğunun evlenme yaşı, mevcut seçilme yaşı olan 25’ten aşağıda olduğuna kuşku yok. Üstelik onların bir kısmı, erken evlilik tartışmalarında, “Allah’ın verdiği hakkı niye yasaklıyoruz?” gibi cümlelerle tartışmaya katılmıştı. 

Unutmadan yazayım. BM 15-24 yaş arasını genç olarak tanımlıyor. Hukuk sistemi 18 yaşı reşit (sorumlu) kabul ediyor. İslam ise akil baliğ olan insanı mükellef sayıyor. 

GENÇ DERKEN HANGİ YAŞ? 

İlk sorum Atatürkçülere… “Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” şeklindeki seslenişiz, gençlere değilse, hangi yaş grubuna yönelikti? Yoksa “Gençler sokaklarda olay çıkarsınlar, yaksınlar-yıksınlar ama TBMM’de olmasınlar.” mı diyorsunuz? 

Şimdiki sorum Osmanlı ve Fatih hayranlarına… “Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın. Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!” derken hangi yaş grubunu kastediyordunuz? “Baştasın” derken, “ölümlü işlerde başta ol, seçimli işlerde toz ol!” mu demek istiyordunuz? 

Bu soru dindarlara… Muaz bin Cebel’i anlatırken onun 27 yaşında vali olduğunu unuttunuz mu? Hz. Ali’nin 10, Abdullah b. Ömer’in 13, Zeyd b. Hârise’nin 15, Abdullah b. Mes’ûd ve Zübeyr b. Avvâm’ın 16 yaşında Müslüman olarak güçlü düşmanlara yiğitçe karşı durduklarını unuttuk mu? 

“Şimdiki gençler farklı, onlar eskidendi.” diyorsanız, iki sözüm var. Bir: Eski gençler sorumluluk sahibi şimdikiler değilse, bu, büyüklerin gençleri yok sayan tavrının sonucudur. İki: Böyle bir şey yok, günümüzün gençleri de çok iyi ve başarılı, biz büyükler onları tanımıyoruz. Atalarımız cesurmuş gençlik konusunda. “Akıl yaşta değil, başta.” demişler, gençlere güvenmişler. 

EKSİK SÖZ: GENÇLER GELECEĞİMİZ! 

Gençliğe bakışımızdaki problemi ortaya koyan cümlelerden biri, gençlerin şimdi ile değil gelecekle ilişkilendirildiği bu cümledir. “Gençler, geleceğimizin teminatı” ifadesi, konusu gençlik olan her etkinliğin vazgeçilmez cümlesidir. Oysa gençleri şimdi ile ilişkisiz hale getirmeye ne hukuken, ne dinen ne de başka bir sebeple hakkımız yok. “Gençler, geleceğimizin teminatıdır.” cümlesi, gençlere bir iltifat olmadığı gibi onlara sorumluluk yükleyici de değildir. Bu cümle, ya büyüklerin paylaşımsızlığının dışa vurumu veya gençleri tanımıyor oluşumuzun ikrarıdır. İnsan, yaşadığı anın insanıdır.

GENÇLERİ TANIMIYORUZ! 

Gençleri tanımıyoruz, tanımadığımız için onlara ulaşamıyoruz. Böyle olunca ön yargılarımızdan, hor görmelerimizden, seçkinci tavırlardan kurtulamıyoruz. 1970-90 arasına göre 2010’lu yıllarda, gençlik yapılanmaları ve organizasyonlarımız; kuruluş, şube, imkân bakımından daha çok olmasına rağmen, dindar ve muhafazakâr camiaya ait, dernek, vakıf, tekke-tarikat, cemaat, belediye ve parti gençlik birimleri her 10 gençten birine bile ulaşamıyor. Gençliğin yüzde 10’una bile ulaşamadığımızın farkında da değiliz. Ulaşamıyor olmak bir iletişimsizlik halidir. İletişimsizlik, dil ve üslup sorunu, ön yargı, yanlış bilgi, yanlış yöntem, tecrübe zehirlenmesi gibi etkenlerle oluşur ve aynı sorunlara sebep olur. Bu kısır döngü bir türlü kırılmazsa, aradaki uçurum (kuşak çatışması) sürekli büyür. Kemalistler, Sosyalistler de farklı değil. İdeolojilerin insan tanımı problemlidir çünkü. 

18 YAŞTA ERDOĞAN FAKTÖRÜ

Seçilme yaşının indirilmesine, evet ve hayır cephesinden muhalefet gelmesine rağmen, 18-24 yaşa seçilme hakkını verecek maddeden vazgeçilmemesini, Recep Tayyip Erdoğan’ın çocukluk ve gençlik yaşlarından itibaren sosyal, kültürel ve siyasi hayatın içinde olması ile çocuk ve gençlerle iletişimini hiç kesmemesine bağlıyorum. Başbakan Binali Yıldırım’ın, gençlerle kurduğu iyi ilişkiler de bu maddenin korunmasında etkili olmuş olmalı. Gençlere ön yargısız yaklaşan, onlarla iletişimini sürdüren ve tahakküm yerine gençleri anlamayı önceleyen herkes, gençlere güvenir ve onlara sorumluluk devretmekten çekinmez. Benim, gençler konusunda, zihnimin bu denli rahat olması da bundan dolayı. Her ay, liseli ve üniversiteli gençlerle, hiç değilse 5-6 defa seminerim oluyor. Bence gençler iyi yolda, büyükler kendine baksın. 

MECLİS NE DEMEK? 

TBMM yasama, denetleme ve istişare mekânı. Böyle bir yerde, evrensel prensiplere göre genç, hukuka göre reşit, dine göre mükellef olan 18-24 yaş arası insanlar da olsa, temsil, denetleme ve yasama için doğru olmaz mı? Kesinlikle doğru olur. Ancak, “Çoluk-çocuğa devlet mi teslim edilirmiş!” cümlelerini kuranlar, Cumhurbaşkanı veya bakanlar artık 18’inde olacakmış veya TBMM’nin hepsi 18 yaşındakilerden oluşacakmış gibi konuşuyor. Topu kaleye atamayanlar, kaleyi ayaklarının önüne getiriyorlar. Pes doğrusu! Çocuklarına ve gençlerine değer vermeyen, gençlerden görüş almayan, gençlerin bakış açılarını ve beklentilerini ciddiye almayanlar kayıptadır. Bu ister devlet, ister parti, ister aile, ister şirket olsun. 

ANLAYALIM, TANIYALIM! 

Gençleri dinlemediğimiz için anlamıyoruz, anlamadığımız için tanımıyoruz, tanımadığımız için yeteneğini ve kapasitesini bilemiyoruz. Bütün bunlardan dolayı gençlerimize güvenmiyoruz ve onları eksik seviyoruz. Bir ‘beyin göçü’ var, bir de ‘beyin göçertme’ var. Beyin göçü olarak kaçmayıp yanımızda olan gençlerin beynini göçerterek onları yok sayıyoruz. Gençleri anlamama inadımızdan vazgeçelim. Ailemizdeki gençleri dinleyelim, görüşlerine değer verelim, eğilimlerini dikkate alalım. Eğitim ve gençlik politikalarında gençlere kulak verelim. Siyasette, iş hayatında, ekonomide onların görüşlerini soralım. Böyle yaparsak birçok şey daha iyi olacak. İster evet, ister hayır deyin ama bunu yaparken gençlere haksızlık etmeyin, onlara sorumluluk devretmekten kaçınmayın. İlk insandan beri insanı anlama derdinde olan ve gençlere değer veren herkese selam olsun.