ADALETTE MERHAMETİN ÖLÇÜSÜ

Ümit G. CEYLAN 05 Ara 2019

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Allah sonsuz merhamet sahibidir. Ama Allah aynı zamanda da kahhardır ve adildir.

GENÇLERLE İLETİŞİM SORUNU

Çağımızın en büyük problemi teknolojinin hızlı gelişimine bağlı olarak değişen nesiller arası iletişim sorunları. Nesiler arası iletişim uçurumları eski nesillere nazaran daha derin gibi görünse de en fazla bir iki kuşak sonrası bu sorunun olmayacağına inananlardanım. Şimdi bir geçiş evresindeyiz. İletişimdeki asıl sorunun bilgi, enformasyon ve verinin ne işe yaradığını nasıl kullanacağımızı öğrenmekten geçmektedir. Artık veriler çağındayız. Evet bilgi kadimdir. Enformasyon güncel hayatımızı düzenlemeye yarar ama verinin ise şu anda neye yarayacağı henüz tam olarak anlaşılmış değildir. Sürekli her yerden akan verinin hayatımızdaki yerini çözdüğümüz anda iletişim sorunları asgariye inecektir. Bu hafta Üniversite gençliği ile yaptığımız bir mini röportajımız var. Gençlerimize sorduk: Yaşadığınız iletişim sorunları nelerdir? Bunları çözme yolunda nasıl bir çabanız oldu? Haftaya buluşma noktasında görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın.

ADALETTE MERHAMETİN ÖLÇÜSÜ

Allah sonsuz merhamet sahibidir. Ama Allah aynı zamanda da kahhardır ve adildir. Adalet ise salt akıl ile değil kalbin mihmandarlığı ile bulunur. Kalbin tartısı ise vicdandır. Vicdan öyle bir terazidir ki orada eksik veya fazla tartı olmaz. Akıl ve kalp çoğu zaman karşı karşıya gelir. İnsanız ya nefis taşıyoruz! Karar verirken nefsimizi kanırta kanırta aradan çıkarabiliyorsak vicdanımızla mutmain olacağımız bir karar vermiş oluruz. Yoksa akıl nefse ve şeytana da uyar.. Doğal olarak insan aklına göre hareket edecek ama eğer aklımızla kalbimizi aynı potada eriterek karar verme alışkanlığı elde edersek, şuurla terazi tutulursa adaletin ölçüsü kaçmaz.

Merhamet adaletin içinde

Allah sonsuz merhamet sahibidir dedik. Ama Allah’tan da daha merhametli olmaya çalışmamak gerekir. Merhametin ölçüsü kendimize zarar verecek bir raddeye varmamalı. Merhamet ise sadece insanlığa değil elbette tüm canlıya, yaratılmışa gösterilirse külli bir merhametten bahsedilebilir. İşte vicdan terazisinin içinde akıl ile kalbini birleştirebilen kişi merhamet duygusunda da abartıya gitmiş olmaz. Adil olmak için merhametin ölçüsünü abartmamak gerekir ki, hem kendimize hem de başkalarına adalet eksenli davranmış olalım.

Aşırı merhamet mi!

Aşırı ve ölçüsüz merhamet veya iyilik, sorunlu bir durumdur. Sınırı aşan merhamet, karşı tarafa suiistimal imkânı verir. Bu faydadan çok zarar verici bir tutumdur. Hakkı olmayanları azdıran, hakkı olanların da pasifize edildiği bir adaletsizlik oluşturur. Değer görmesi gerekenler görmez, görmemesi gerekenleri de yoldan çıkarır. Merhamet dozunda uygulandığında adalet layıkıyla tecelli eder. Merhamet gerektiği şekilde gösterilir. Hoşgörü sınırlarını aşmaması gerekir. Yoksa meczupluk başlar. Allah merhametlilerin en merhametlisidir.

Merhametten maraz doğar mı?

Aşırıya kaçan her şey maraz getirir. Aşırı merhametten de maraz doğar. Aşırı merhametli davranan kişinin de hastalıklı bir durum içinde olduğu kadar aşırı merhamete maruz kalan kişiyi de, hastalıklı bir hale sevkedeceği anlamına gelir. Çünkü bu maraza sahip kimselerin kişilik yapılarında sorgulama, tartma, eleştiri kültürü yoktur veya zamanla yitirmişlerdir. Allah adildir. Kur’an bize adil olmamızı emrediyor. Kuran’a göre bir hayat tarzı bize kurtuluş ve huzur sunuyor. Her şeyin usül ve adabı vardır. Yardımı bile önce en yakınından başlayacaksın. Komşusuna sırt çeviren nasıl olur da uzaktakine el uzatabilir!..

Sosyal Adalet

Toplum dediğimiz o büyük aile, biz birey yani fertlerden oluşuyor. Bireylerin sağlıklı ruh yapısı toplumun toplam ruh yapısını oluşturur. Özellikle eğitim, din gibi önemli konulara bakışımız, uygulama sahalarımız içinde bulunduğumuz toplum hakkında ip uçları verir. Bizim gibi kolektif toplumlar malum duygusal ve manevi yönleri baskın toplumlardır. Dışarıdan gelen tehditlerde birlik olur ve hemen tepki veririz. Ancak daha bireye indiğimizde birlikte karar verme alışkanlığımızdan dolayı genele bakıp hareket ederiz. Sorgulamayan, eleştirmeyen ve ezberden gidilen uygulamalarda toplumun bütününün mutluluğu esas alınıyor gibi gözükse de esasında bir bireyin hakkının verilmemesi adaleti rencide eder. Çünkü Allah hak ve helal kavramını toplum üzerinden değil birey üzerinden değerlendirir. Bir müminin kalbinin kırılması, hakkının yenmesi, değerinin verilmemesi külli adalet içinde bunları uygulayan kişinin yanlışlığıdır. Bu haksızlığa maruz kalan kişi ise uyanır ve hakikatin buradan tecelli ettiğini görürse, kendini yeniden konumlandırması kaçınılmaz olur. İnsan hakikat neredeyse yönünü o tarafa çevirir vesselam...

GENÇLİK ÇIKMAZI

Spot ışığı gecenin karanlığını aydınlatır mı? Yüreklerdeki yangını bir bardak buz gibi su soğutabilir mi? Peki çıkmazdan bir el bir genci kurtarabilir mi? Hangi reçete günümüz gencine şifa olacak? Nasihatler, menkıbeler, kahramanlık hikâyeleri hangisi? Laf olsun diye söylenmiş gönülden akmayan sözcüklerle nereye dokunabilir insan? Bana bir şey söyle, öyle bir şey olsun ki varlığımı dirilteyim yeniden ve hep yeniden bu gücü kendimde bulayım. İşte böyle bir gücü bir dinamodan mı elde ederiz? Yüksek voltajlı müzik mi gençlik çıkmazlarına derman olacak. Bir söz söylemeliyiz. Öyle bir söz ki nesillere çağrıda bulunacak, ölüleri diriltecek, ruhsuzlara ruh üfleyecek kadar güçlü. Düşün bakalım ne olabilir bu? Gençliği çıkmazdan çıkarabilecek olan nedir? Peki biz kendi çıkmazımızdan çıktık mı? Belki de buradan başlamalıyız.

MİNİ RÖPORTAJ

Enes Buğra Taşdemir: Bugünlerde yetişkinler ve gençlerin iletişime geçerken yaşadıkları en büyük sorunun jenerasyon farkından kaynaklanan kelime kullanımı olduğunu düşünüyorum.

Özellikle son senelerde gençlerin batıyı taklit etmeye başlaması ile birlikte ne Türkçe ne İngilizce bir dil oluşturduk kendimize. Bu da geçmişte günümüz kelime kullanımından uzak saf Türkçe'ye biraz daha yakın bir dil kullanan yetişkinlerle iletişimimizi zorlaştırdı. Çoğu mesajı karşımızdaki kişi kim olursa olsun yabancı kelimeler serpiştirerek vermeye başladık. İçinde saflık taşıması gereken sevgi sözcüklerini bile yabancılaştırarak anlamsız hale getirdik.

Benim düşüncem bu iletişimsizliğe çözüm yolunun kelimeleri yabancılaştırmayı bırakıp kendimizi güzel Türkçemizin kollarına bırakmaktan geçtiğidir. Akranlarımdan farklı olarak Türkçe kelimelerin içinde bulunan o ahengi seviyorum. Yapmamız gerekenin bu ahengi canlı tutup, çağa değil dile ayak uydurmak olacağını düşünüyorum. Yine bu ahengi canlı tutmak için yabancı kelimeler yerine olması gerektiği gibi Türkçe kelimeler kullanarak bu duruma son vermek de bizim elimizde.

Sonuç olarak gençlere yarısı yabancı yarısı Türkçe 100 kelime ile günü geçirmenin değil en zengin dillerden biri olan Türkçe'nin zenginliklerini unutturmamak için çabalıyorum. Yabancı kelimeler yerine Türkçe'nin kelimelerinin zenginliklerini kullanarak gençler için bu kelimelerin eskiden olduğu gibi anlamlı hale gelmesi için uğraşıyorum.

Ayşenur Erdoğan: Zamane gençleri genelde toplu taşımalarda veya sokakta yürürken kulaklıkla dolaşıyor. Böyle olunca yaşlılar onlara bir şey dediğinde veya bir şey istediğinde ya duymuyorlar ya da umursamıyorlar. Yani teknoloji iletişimin önüne geçiyor. Yaşlıların teknoloji ile alakaları olmadığı için Gençleri anlamıyorlar. Gençler de onları geri kafalı olarak görüyor. Gençler daha çok yalnız olma kafasında. Yaşlılar onlarla konuşmak sormak bir şeyleri irdelemek istiyorlar fakat gençler çok da ilgili değil. Gençlere teknoloji yetiyor kendilerini kaptırıyorlar. Dünya ile iletişimleri yok olacak kadar azalıyor. Yaşlılar gençlere öğüt verici ve bilgilendirici konuşmak istiyorlar. Gençler ise bir duvar örüyor adeta. 

Feyza Ezgi Akdemir: Büyüklerin büyük bir çoğunluğu her şeyi ben bilirim havasında ve bizim düşüncelerimizi önemsemiyorlar. Bizimle empati yapmıyorlar. Sorunların daha çok bu nedenlerden olduğunu düşünüyorum. Her şeyi kendilerinin bilmediğini kabul ederlerse ve bizi anlamaya bizimle empati kurmaya çalışırlarsa bu sorunların çözüleceğini düşünüyorum. Biraz daha anlayışlı olmalılar ve bizi ciddiye almamaktan vazgeçmeliler. Ben onların her şeyi bilirim tavrundan sıkıldığım için artık çok fazla şey anlatmamaya çalışıyorum yani çözüm için bir girişimde bulunmuyorum.

Sıla Kabukcı: Büyüklerimle iletişimde yaşadığım en büyük sorun sürekli hatalı olduğumuzu düşünmeleri. Yaşımızın ve tecrübesizliğimizin verdiği toylukla hatalar yapabiliyoruz elbette ama doğru düşüncelerimiz, haklı isyanlarımız da var. Bu sıkıntının nedeni de güvensizlik sanırım. Büyüklerimiz değişen dünyanın da etkisiyle geleceğimiz için kaygılılar. Bu sorun için onlara daha empatik yaklaşmayı denedim. Aslında temel çözüm iki tarafında birbirinin kararlarına saygı duyması ve gerçekten birbirlerini dinlemeleri.

Sena Kandemir: İletişim, duygu ve düşüncelerin karşı tarafa aktarılması yani insanların birbirlerini anlamasıdır. Bu tanımdan yola çıkarak bence günümüz gençliğinde kendini ifade edememek iletişimin sağlanamamasında temel sebep. Bizim nesil az okuyan araştıran dinleyen ama çok bilen bir nesil. Hani büyüklerimiz hep anlatır ya kış aylarında sobanın etrafında dönen o şahane sohbet ortamlarını. Orda küçüğün büyükten dinlediği ve öğrendiği bilgi, deneyimlerin artık internetten öğrenilmesi alttan alttan büyüğe ihtiyaç mesajı verir gibi bilinç altına işlendi. Dinlemeyi unuttuk bunun sonucunda da iletişimin temeli olan konuşmayı.

Hale Nur Yıldırım: Bence günümüzde büyüklerimiz ile iletişimde yaşadığımız sorunlardan biri bir şey için izin isterken veya bir olayı anlattığımızda onlardan istediğimiz cevapları almamamız ve bence bu sıkıntı onlarla yetiştiğimiz zaman, dönem farklılığından meydana geliyor. Yaşadığımız ve anlattığımız, fikirlerini aldığımız, izin istediğimiz, bazı durumlarda verdikleri tepkileri günümüz tabiri ile geri kafalılık olarak adlandırıyoruz. Aslında bu yakıştırmanın yanlışlığı biraz düşünülürse açıkça ortaya çıkıyor. Zaman değişiyor, insanlar değişiyor, kültürler değişiyor. Böylelikle hayatı yorumlamamız ve algılamamız farklı olabiliyor. Tıpkı bizim büyüklerimiz ile hayatı farklı algılayabildiğimiz gibi bizden sonraki nesil de hayatı bizden farklı algılayabilir ve aynı yakıştırmaları bize yapabilir. Bu gerçekleşmesi çok olağan olan bir süreç. Belki de sadece bize verdikleri yanıtlar işimize gelmediği için onları bu şekilde değerlendirerek kendimizi yaptığımız şeye ikna etmeye çalışıyoruz. Yani bence sorun yetiştiğimiz çağın farklı olmasından ortaya çıkıyor. Ama bu sorunun çözümü için bir girişimde bulunmadım çünkü nasıl çözebileceğimiz hakkında fikre sahip değilim.

GİRİT KURABİYESİ VE BİSKÜVİ

Sevgili Melek ablayı 30 yıla yakın bir zamandır tanırım. Önceleri annesinin elinden çıkan Erdek’ten gönderdiği bu leziz ve bayatlamayan kurabiyeleri yerdim. Şimdi de Melek abla evinde mutlaka Girit kurabiyelerinden yapar ve ağzı kapalı kaplara koyar ben gelince de ikram eder. İçinde yumurta olmadığı için uzun süre dayanabilen bu kurabiye muhtemelen o büyük göç zamanında eldeki az malzemeyle yapılmış bir kıtlık, savaş dönemi yiyeceği. Un, yağ, yoğurt ve şeker ile yapılabilen bu basit tarifin farklı versiyonları da var ama Melek abla en basitini yapıyor ve çok lezzetli oluyor. Ancak kendisi de yazılı olmayan bu tarifi tam tutturabilmek için çok defa farklı tariflerde denemiş ve sonuca ulaşmış. Uzun süre dayanabilen ecdâd yadigarı Girit kurabiyesini bulan bacılarımıza rahmet olsun. Öte yandan kurabiye taklidi bisküviler var hayatımızda uzun zamandır. Sanayileşme ve paketleme endüstrisi ile birlikte önce bakkal sonra da marketlerdeki yerini aldılar ve hala da oradalar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar bisküvinin sımsıcak gerçek bir hikayesi yok. Reklamları saymazsak.