Vakıf Katılım web

ADAM YETİŞTİRMEK ZAMANI

Ümit G. CEYLAN 19 Tem 2018

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Çekirdek bir aileden başlayın, sistematik olarak okullardan, çevreden, usta çırak ilişkisinden, hayatın her aşamasında yetişmiş iyi adamlara ihtiyaç vardır.

21 GÜN

Efendim bir tavsiyem olacak ama tabi siz yine de bunu uzmanına danışarak yapın. Kadim tıp bilgileri konusunda uzman olan sevgili görümcem Müzeyyen’in tavsiyesi üzerinde 21 gün boyunca vegan beslendim. Aslında hem vegan hem de doğrudan karbonhidrat olmayan bir beslenme programı uyguladım. Sonuç harika! Dört kilo yağdan verdim tüm şişliklerim indi, gece beş altı saat uyku ile sabahları dinç kalkabiliyorum. En önemlisi de beslenmedeki yanlışlıklarımı bana zararlı olan besinleri keşfetmemi sağladı bu detoks. Çünkü 21 günün sonunda sırasıyla yasak olan ürünleri teker teker hayatınıza alıyor ve alerji testi yapıyorsunuz. İnek sütü, pirinç ve beyaz undan yapılan her şey artık hayatımda yok. Bu aslında bir anlamda bir riyazat. Çünkü nefse gerçekten ağır geliyor. İlk günler ağlayabilirsiniz, sinirleriniz bozulabilir ama eşiği atlattığınızda peygamber efendimiz gibi yarı tok yarı aç yaşamanın ne demek olduğunu öğreniyorsunuz. En önemlisi de alışkanlıklarınızı görüyor ve bırakıyorsunuz.

ADAM YETİŞTİRMEK ZAMANI

Çekirdek bir aileden başlayın, sistematik olarak okullardan, çevreden, usta çırak ilişkisinden, hayatın her aşamasında yetişmiş iyi adamlara ihtiyaç vardır. İyi adam demek ahlaklı, adaletli, vicdanlı, işe yarayan insan demektir. Bir anlamda eleman demektir. Hükümet sisteminin değişmesiyle yeni dönem başlamıştır artık. En başta zihniyet değişimine yönelik adam yetiştiren bilinçli adamlar yetiştirmektir. Bu mesele sadece devletin meselesi değildir artık; bir kültür olarak insan yetiştirmeyi bir şiar haline getirecek vatansever bir milletten bahsetmemiz sözkonusudur. Artık adam yetiştirmek zamanındayız. Bütün beklentimiz, inancımız ve ümidimiz en başta çocuklarımız ve yeni neslimizdir.

İnsan Kaynakları Ofisi

Enderun-ı Hümayun mektepleri 19. Yüzyıl başına kadar önemini korumuş bir sistemdi. Batı tandanslı eğitim veren okulların açılması ile bu sistemden kopuş başladı ve arkasından tamamen ortadan kalktı. Bu tarihten itibaren başta Osmanlı coğrafyasında ve yeni Türkiye’de ve hatta tüm Müslüman coğrafyasında nitelikli insan yetiştirme metotlarını maalesef kaybettiğimizi görüyoruz. Bunun birçok sebeplerini kültürde ve eğitimde görüyoruz.  Her defasında masaya yatırılan konular olan eğitim ve kültüre dair köşesinden de olsa çözüm olabilecek, katkı sunacak bir bakış getirmeliyiz.

Metodlar

Osmanlı’da askeri ve idari yapıya nitelikli insan yetiştiren bir kaynak olan Enderun mekteplerinin yanı sıra halkı da manevi açıdan diri tutan tarikatler vardı. Tabi tarikatler bugün anladığımız anlamından çok uzaktaydı. Adeta bir sivil toplum kuruluşu gibiydiler. İnsanı bencillikten uzak tutan kişiyi sıkıntılardan, buhranlardan uzak tutacak maneviyatı zerk ediyorlardı. Sanatın da her dalı halktan başlayarak derece derece saraya oradan da yine halka inen bir neşve tabiatı içinde akıp gidiyordu. Enderun’da da akıllı ve yetenekli çocuklar ırk ve kana bağlı olmayacak şekilde seçilip Türk-İslam kültürü ile okullarda yetişiyorlardı.

Yeni hükümet sisteminde insan kaynakları ofisi

Son seçimlerle birlikte resmen yürürlüğe giren Başkanlık sistemi ile Başkana bağlı bir İnsan kaynakları ofisi çalışacak. Bu çok önemli bir ofis. Bu ofis elbette sadece CV kabulü yapan bir departman olmayacak. İşleyişi, sistem itibariyle neyi esas alacakları amaçları konusunda bazı bilgilerden en dikkat çekici olanı; özel yeteneklerin keşfini sağlayacak ve yetenek yönetimi projelerini yürütecek, politika kurullarının öncelediği alanlarda küresel düzeyde insan kaynağının tespitini yaparak milli projelere kazandırılmasını sağlayacak olmasıdır. Önemli olan özel yeteneklerin keşfi için yapılacak çalışmaların, milli eğitimi de itecek bir lokomotif görevini üstlenmesidir.

Ortaokullardan başlamalı

Özel yeteneklerin keşfi için üniversite geç bir zamanlamadır. Zira en geç beşinci sınıftan itibaren tespit edilmiş yetenekli çocukların özellikle okullarda başta münazara, hitabet, kültür sanat, spora önem verecek şekilde kulüplerle özel bir eğitim planlanmalı. Artık eğitimi bilgi depolamadan çıkarmalıyız. Özel yeteneklerin keşfi için uygulanan BİLSEM’in de tekrar baştan aşağıya yeniden yapılandırılması lazım. Üçüncü sınıfta BİLSEM sınavına girip kazanamayan bir çocuk RAM’de yapılan testlerde sürekli özel yetenekli çocuk olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çelişkilere de son verilmeli. En geç 10 yaşlarında çocukların yeteneklerine göre şekillendirdiğimiz bir sistemle topluma nitelikli insan kaynağı kazandırabiliriz.

Beyin Avcılığı

Her çocuk özel yeteneklidir. Her çocuğun içindeki yetenek keşfedilmeli daha çocukluktan takip edilebilecek sistemin kurulması lazım. Siyasete nitelikli ahlaklı insanların yetişmesi için gerek idari kadrolarda gerekse askeri kadrolarda milli değerlerini, ilim ve irfanını bilen ve düşünüp akıl edebilen, yeni fikirler geliştirebilen çocuklara ihtiyacımız vardır. Beyin avcılığı yapabilecek öğretmenlerin varlığına ve bu çocukları sistem içinde doğru yönlendirecek akıllara ihtiyacımız acildir. Bu anlayış aynı zamanda beyin göçünün de önüne geçecektir. Esas itibariyle gelecek nesilleri, çarkın öğüttüğü yığınlar haline değil kendini keşfeden, öz benliği ile barışık geleceğe feraset ile bakabilen bilge kişiler olarak yetiştirmeliyiz. İnsanlığa hizmeti esas alan kucaklayıcı bir neslin özlemini duyuyoruz.

LİSAN-I HÂL

Kadın olmak lisanı hâl ile yaşamak demektir. Kadın olmak her ülkede, her devirde, her zihniyette anlaşılmaz bir muamma gibidir. Kadın olmak meçhul bir evren gibidir. Yakıcı ve kavurucu bir çölde belki bir serap, belki de hakikatin parçası yemyeşil bir vaha gibidir. Onu anlamak ona lisanı hâl ile yaklaşmak belki de onu anlaşılır kılmak adına, ona duyulan kutsal bir saygı gibidir. O bir duygu yüklü kadın, deli dolu bir sevgilidir... O çocuklarına düşkün müşfik bir anne ve bir o kadar da sabırlı, şahsiyetli, hoşgörülü, çevresinde sevilen, sayılan zarif bir hanımefendidir. O altın harflerle yazılmış bir kitap kadar değerli bir eserdir. Tercümesi; onun tek derdi lisanı hâl ile anlaşılmaktır.

Mini Röportaj

TASAVVUF ENSTİTÜSÜ YAZ OKULUNDAYIZ

Bu hafta Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Enstitüsünde Kerim Vakfı’nın katkılarıyla başlayan Uluslararası Tasavvuf Yaz okulu büyük ilgi görüyor. ABD, Japonya, Kanada’dan gelen dünyaca ünlü yabancı akademisyenlerin yanı sıra enstitüde Mahmut Erol Kılıç, Emine Yeniterzi, Cangüzel Güner Zülfikar, Muhammed Bedirhan ve Cemalnur Sargut öğrencilerle buluşup ders gerçekleştiriyorlar. Katılım düzeyinin çok yüksek olduğu yaz okuluna yüksek lisans seviyesinde, Almanya, İran, Pakistan, Amerika, Kanada, Japonya, Umman, Fas, Katar, İngiltere, Hindistan, Güney Afrika ve Çin’den olmak üzere farklı ülkelerden gelen öğrenciler Türk öğrencilerle kaynaşarak tasavvufun birleştiriciliğini yaşıyorlar. Bu minvalde bizde sayfamızda Tasavvuf yaz okuluna katılanlardan dört kişi ile bir mini röportaj gerçekleştirdik. Sırasıyla, Tasavvufla tanışmaları enstitüde mi yoksa daha önceye mi dayanıyor ve bu yaz okulundan beklentilerini sorduk. Son soru olarak da Tasavvufun toplumu iyileştirici yönü var mıdır? Nasıl? dedik. Bakalım ne cevaplar almışız.

Hülya Taştekin - Gıda Mühendisi

Evet, daha önceden tanışıyordum.

Tasavvuf Yüksek Lisansı yaptığım için biraz daha akademik çalışmalar içerisindeyim. Bununla beraber Batı’nın gözüyle çalışmaları görebilmek çok daha farklı oluyor. Özellikle gelen hocalar, dünya çapında olduğu için gerçekten çok kıymetliler ve farklı bir bakış açısı getiriyorlar. Bizim Türkiye’de tasavvuf çalışmalarına girdiğiniz zaman ilahiyat ağırlıklı çalışmalarla karşılaşıyorsunuz. Bazen boğulabiliyorsunuz, mantığını çözemeyebiliyorsunuz ama Batılı gözü daha net verebiliyor o kavramları, benim için böyle. Farklı bir bakış açısı daha net bir bakış açısı kazandırıyor.

Kesinlikle oynamalı. Oynuyor mu bilmiyorum şu anda. İnsanlar tasavvufu ne kadar yaşayabiliyor, biz de dahil olmak üzere ama ben kesinlikle burada gördüğüm değerlerin hayata geçmesini çok istiyorum. Özellikle de çocukların seviyesinde. Nasıl biz bunları gelip enstitüde öğrendiysek bunu çocukların seviyesine indirip öğretmeliyiz. Benim çocuklarım büyüdü ama bundan sonra gelecek olan çocukları bu bakış açısıyla büyütebilirsek eğer onlar bizden çok daha ileriye sıçrayacaklar. İlla İslam adı altında tasavvuf adı altında vermeye de gerek yok sonuçta bunlar evrensel gerçekler. Hakikat bilgileri ve tek kaynaktan gelen tek bilgiler. Bu başlık altında bu değerler altında biz de anlatabilirsek çocuklarımıza ne mutlu bize.

Feyzullah Yılmaz- Siyaset Bilimci Akademisyen

Doktora tezimi Muhammed İkbal üzerine yazdım. O vesileyle tanıştım. Yaz okuluna konuk olarak geldim.

Vardır mutlaka. Farklılıklara karşı belki daha hoşgörülü olmayı önceliyordur. Farklı etnik, dini veya azınlık gruplara karşı... Toplumun bir arada kalabilmesi için bir çimento görevi görüyor. Bu açıdan vardır.

Tasavvuf alanında çalışma yapan çeşitli insanlarla çalışmak. İleriye yönelik ortak çalışmalar gibi beklentilerim var.

Ercan Tanrıtanır- Emekli

Daha önceden tanışıyorum. Yüksek lisans yapıyorum Tasavvuf enstitüsünde.

Kendini bilmek, onunla ilgili ip uçları yakalamaya çalışıyorum aslında.

Var, tasavvuf aslında güzel ahlak demek. Peygamber Efendimiz ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.’ diyor. Mutasavvıf olabilmek için güzel ahlak sahibi olmak gerekiyor. İlgi bence ikinci planda. Siz yaşarsanız toplumu etkiler. Sizin auranız bir şekilde etkiler. Ben böyle insanlar gördüm, sizi kendilerine doğru çekiyorlar. Tabi bütün toplum da etkileniyor. Seyredenden çok yaşayan olmalı.

Veliye Ay - Türk Dili ve Edebiyatı mezunu

Hayır önceden tanışıyordum. Türkiye’de yaşayan insanlar tasavvufla bir şekilde tanışıyor yani ben böyle düşünüyorum. Değişen derecelerle tabi. Akademik anlamda tasavvuf çalışmaya başlamam Türk Dili ve Edebiyatı okuduğum yıllara dayanıyor. Oradaki metin şerhleri vesilesiyle önceden gelen tanışıklık yeni bir boyut kazandı diyebilirim. Ancak asıl tanışmayı Amerika’da aldığım dersler neticesinde yaşadım. Yaz okuluna dışardan katılıyorum.

Hocalar çok değerli. Kitaplarından bol bol faydalandığım hocalar. Onların bazı konuları nasıl yorumladığını dinlemek, yakın okumalar yapmak amacıyla katılmak istedim. Türkçe’de tasavvuf çalışmaları nasıl yapılıyor? Bunu görmek istedim.

Evet, oynayabilir. Zaten değişik terapistler tarafından tasavvuf kullanılan bir yöntem halinde ama toplumsal bazda mesela ailede ya da okulda, insan veya toplum ilişkilerinde yararlı olacaktır. Eğer tasavvufu yaşıyorsanız hayatınızda görünür hale gelmesi beklenir, gerekir olmalıdır. Tabi bu da yaşadıklarınıza karşı bakış açınızı değiştirir. Farklı biçimde bakmanızı sağlayabilir. 

DİZİLERDEKİ YASAKLAR

Dizi oyuncusu Kerem Bürsin’in geçenlerde Türk Televizyonlarında yayınlanan dizilere yönelik haklı eleştirilerine rastladım. İçeriden birinin bunu söylemesi daha da önemliydi. RTÜK’ün 2008’de uygulamaya başladığı dizilerde ve filmlerde, sigara ve içki yasağını haklı bulan konuşmasının yanı sıra bir başka noktaya değiniyordu oyuncu. Sigara ve alkolün dizi ve filmlerde buzlanmasına karşılık bir başrol oyuncusunun veya önemli bir oyuncunu kadına şiddet uygulaması neden engellenmiyor diyordu.

Oyuncunun sonra bir kahramana dönüşmesini nasıl kabul edilebilir bulabiliriz. Bir ara öyle diziler vardı ki apaçık cinsel istismar sahnelerinin yaşandığı bölümler gösterilmişti. Eğer sigara, içki, uyuşturucu gibi maddeler diziler vasıtasıyla öğrenilebiliyor ve normalleşebiliyorsa şiddet sahnelerinin gösterilmemesi bilhassa dizilerde bunlara dikkat edilmesi gerekiyor. Sadece kadına şiddeti değil; hayvana, insana hatta eşyaya bile bir şiddettin gösterilmesi zaman içinde meşrulaşmasına sebep olabiliyor. Yıllar önce gençliğimde bir yabancı dizi vardı adı Köle Isaura’ydı. Kadınlar arasında çok popülerdi. Hatta kadınlar eşlerine sinirlendikleri zaman ben senin Köle Isauran değilim derlerdi!

OHAL OBASI

Kutlu direnişin ikinci yıldönümüydü geçtiğimiz pazar günü. Milyonlar 15 Temmuz Şehitler köprüsünü doldurmuştu. Öyle coşkulu bir kalabalık vardı ki bir işarete bakardı Viyana kapılarına dayanmak. Kısıklı’daki Demokrasi parkında yine çadırlar kurulmuştu o gün. Bir yer dikkatimi çekti; Ohal Obası vermişler bölgenin adına. Etrafını da çevrelemişler ve şehit olan yakınlarının fotoğraflarını asmışlar ağaçlara. Yine aynı heyecanı, vatan aşkını sevdasını hissettik derinden o gece. Hiç unutmadık ki başımızın üzerinde geçen jetlerin selaya karışan ürkütücü sesleri ile şehadete yürüyenleri. Rabbim bir daha o geceyi yaşatmasın.