AFGANİSTAN VE ORTA ÇAĞ?

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
Dünya, Afganistan'ı konuşmaya devam ediyor. Ancak, sadece göçmenleri üzerinden.

Afganistan’a her giden bu ülkeden mevcut durumunu dikkate alarak Orta Çağ yaşamı olarak söz etmektedir. Peki Orta Çağ nasıl tanımlanır? 14’üncü yüzyılda bu terimi ilk olarak İtalyan Şairi Petrarca kullanmıştır. Petrarca’yı diğer filozoflar ve ahlak yazarları izlemiştir. Hepsinde yeni bir ahlakı ve yeni değerleri temsil ettikleri duygusu var olmuştur. Bu değerlerde insan ön plana çıkarılmış, kendilerini hümanist olarak tanımlamışlardır. Orta Çağ’ın karanlık çağdan çıkış olarak da adlandırıldığı görülmektedir. Afganistan, 1970’li yılların sonunda geri kalmışlık zincirini kırmayı ve karanlıktan çıkmayı denemişse de, İngiltere, SSCB, ABD, Rusya gibi güçler Orta Çağ’a hakim olan insani değerleri bir kenara atarak menfaatleri gereği ışıkları söndürmüşler ve ışıkların hep kapalı kalması için çaba göstermişlerdir.

Dünya, Afganistan’ı konuşmaya devam ediyor. Ancak, sadece göçmenleri üzerinden. Aman bizim topraklara gelmesin diyerek. İç savaşı nasıl önleyebiliriz diyen birkaç cılız ses dışında gayret yok gibi. Batılı güçler 2001 yılında girdikleri bu ülkeyi tam anlamı ile içinden çıkılmaz hale getirerek terk ettiler. Bir de yüzleri kızarmadan bu ülke Orta Çağ’a benziyor yorumları yapıyorlar. Hani Orta Çağ’ın merkezinde hümanizm vardı? Nerede insani değerler? Ülkeyi Taliban’ın tam yönetimine uygun hale getirerek terk eden ABD göstermelik birkaç hava saldırısı ile Taliban’ı durduracağını zannediyor. Yani 2001 yılından beri her türlü kuvvet ve teknolojik üstünlüğüne rağmen karadan ve havadan yok edemediği, yok edemediği gibi zaman içinde güçlenmesine yol açtığı ve masaya oturduğu bu terör örgütü adım adım Afganistan’ın tamamını ele geçirmek üzere. Rusya, Çin, İran, Pakistan gibi ülkeler Taliban’ın hakimiyetini kabullenmiş görünüyorlar ve karşılıklı ziyaretler ile Taliban yönetiminde nasıl iş birliği yapacaklarını görüşüyorlar. Taliban’da artık terk hakim güç benim mesajı vererek, bu ülkelerden Afganistan İslam Emirliği kurulduğunda tanınması için destek almaya çalışıyor.

TİMSAH GÖZYAŞLARI

Ülkenin içinde bulunduğu durum Taliban’ı bu aşamada pek ilgilendirmiyor. Tek hedef nasıl olursa olsun ülkenin tamının kontrolünü ele geçirmek. Savaş hukukunu ve uluslararası anlaşmaları dikkate almadan saldırılara aralıksız devam ediyor ve Afgan vatandaşların üzerinde baskı oluşturuyor. Kendisini hümanist olarak tanımlayan batı sessiz kalmaya devam ediyor, timsah gözyaşları döküyor. Her ülke ve kuruluş ne olacağını biliyor ve görüyor. Tanımlıyor da iç savaşı, giderek artan insani felaketi ve tam anlamı ile karanlık çağa girişi görüyorlar. Ancak, uzaktan seyretmek ve sadece söylemde bulunmak daha kolaylarına geliyor. Bu konulara duyarsız iç kamuoylarının dikkatlerini çekmiş oluyorlar sadece. Taliban sözde liderlerine yöneltilmiş ciddi bir savaş suçu da yok ortada. Olsa da kim dikkate alacak. Zaten bu durumda belirsiz. Sudan Eski Devlet Başkanı hakkında birçok savaş suçu var. Ancak, teslim edilmiyor ve yargılanamıyor. Aynı durum ABD ve İsrail askeri yöneticileri içinde geçerli.

Afganistan’da yanlış stratejilerin saha da uygulandığı, birçok silah ve mühimmatın denendiği, merkezi hükümetin ve ABD’nin tesis edemediği devlet otoritesinin olmayışının yarattığı boşluğu; Taliban/El Kaide, aşiretler ve uyuşturucu tacir/kaçakçıları doldurmaktadır. Ve her geçen gün bu devletimsi yapı giderek çözülmektedir. Yolsuzluklar ve kontrolsüzlük bu çözülmeyi hızlandırmaktadır.

ABD’nin bölgede “Terörizmle Mücadele” stratejisi yerine uyguladığı “Direniş Karşıtı” strateji bugünlerin başlıca sorumlusudur. Bölgenin antropolojik yapısını bilmeyen ve terörizmle mücadeleyi sadece teröristle mücadele olarak gören ABD’nin hataları bu sonucun hazırlayıcısı olmuştur. Bir raporda “Eğer 10 Taliban mensubu ile karşılaşır ve bunların ikisini öldürürseniz, geriye 8 Taliban mensubu kalmayacaktır. Tam aksine 20 düşmanınız daha olacaktır. Öldürdüğünüz 2 kişinin arkadaşları ve akrabaları”

SONUÇ BAŞARISIZLIK

Hedeflenen merkeziyetçi-üniter bir devlet inşası gerçekleşememiş, etnik ve yerel unsurlar sisteme entegre edilememiştir. Sonuç tam bir başarısızlıktır.

Afganlıların, Batılılara yönelik olarak söyledikleri “Sizin saatiniz bizim ise zamanımız var” sözü bir kez daha teyit edilmek üzeredir. Afganistan’da zaman ile kastedilen sabırdır. Batılılar ise her şeyi hızlı bir şekilde çözmek isterler, sabretmezler ve bu nedenle başarısız olurlar.

Rusya, İngiltere ve son olarak ABD saatlerinin kurbanı olmuşlardır. Çin ise saat yerine zamanı kullanmayı tercih etmiş gibi görünmektedir.