ALGI, KİTLE, MÜHENDİSLİK (II)

Zeynep BAYRAMOĞLU
Tüm Yazıları
Temel felsefesi "öyle büyük bir yalan söyle ki herkes inansın" olmuştur.

Freud’dan aldığı ilhamla, “kalabalıkların zihnini okuyan adam” unvanı kazanan Edward Bernays kişilerin belli sınıflara ve sosyal gruplara ait olmak için tutum değiştirdiğini fark etti. Ve bunu ilk olarak siyasi arenada denedi. Almanya-Avusturya savaşı sırasında halkı bilgilendirmek için Amerikan hükümetine yardım etti ve Amerikan halkının desteğini sağladı. Dönemin başkanı Wilson, Avrupa'ya demokrasi getirmek ve dünya barışını sağlamak için savaşa katılacaklarını açıklarken, Bernays bu özgürleştirme safsatasını "demokrasi için güvenli dünya" paketi ile sattı. Dikkat edilirse aradan nerdeyse 100 yıl geçmiş olsa da Amerika’nın savaş propagandası yaparken aynı gerekçeleri gösterdiği görülebilir. 7 Ekim 2001 yılında Afganistan’a, 20 Mart 2003’te Irak’a girerek başlattığı savaşlar için kamuoyu desteği çalışması yaparken Amerikan hükümeti aynı söylemi kullanmıştır; “Onlara demokrasi getireceğiz.” Özgürleştirme ve demokrasi getirme isteği o kadar çoktur ki, Irak’ın başta tarihi dokusu olmak üzere, asker ve sivillerin yerleşkelerine yapılan askeri operasyona “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adı verilmiştir. Bernays’ın Wilson’u kamuoyu gözünde insanları özgürleştiren biri, bir kahraman haline getirmesi, yani bu konuda stratejik bir propaganda yapması bu anlamda manidardır. Almanya-Avusturya savaşı sırasında yaptığı çalışma sonucu Wilson’un bir halk kahramanı haline geldiğini görmesi, kitlelerin verdiği tepkiler, Bernays’a ticari hayatta böyle istekli kitleler oluşturma fikrini vermiştir. Propaganda kelimesinin Hitler’le bağdaştırılması ve oldukça olumsuz algı oluşturması sebebiyle Bernays yeni terim arayışına girmiş ve sonunda “Halkla İlişkiler” terimini literatüre kazandırmıştır.

Şimdi gelelim işin siyasi boyutuna…

Bernays’ın çağdaşı olan Goebbels, namı diğer “büyük yalan ustası” Bernays’ın yaptığı zihin manipülasyonunu Nazi Almanya’sında uygulamaktaydı. Geobbels 1897-1945 yılları arasında Nazi Almanya’sının propaganda bakanıdır. Temel felsefesi “öyle büyük bir yalan söyle ki herkes inansın” olmuştur. Uyguladığı politika ile Alman halkı Nazi Partisi’nin güdümüne girmiştir. İlk olarak basın kuruluşlarını ele geçirmiş, etkili bir yayın politikası ile tüm kitleye yön vermiştir. Alman kamuoyu için Hitler yiğit, yürekli ve halktan biridir ve Alman halkı için, ülke için canını vermeye hazırdır. Goebbels, Hitler’den aldığı destek ve tehlikeli zekası ile bir halkı uyutmuş ve bu vaka propaganda tarihinin en keskin örneklerinden biri olmuştur.

Buraya kadar kitlelerin farklı metotlarla yönlendirilmesi konusunda bir resim çizmeye çalıştım. 

Manipülasyon ve propaganda kavramları ile çokça zikredilen kavramlardan biri de şüphesiz psikolojik savaş. Peki psikolojik savaş kavramının ilk ipuçlarını nerede görüyoruz? MÖ 500’lü yıllarda yaşamış Çinli filozof ve asker Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kitabında. Sun Tzu’ya göre gerçek zafer, savaşmadan kazanılan zaferdir, gerçek önder savaşmadan kazanan önderdir.

Sun Tzu’ya göre savaşmadan kazanmanın başlıca yolları şunlardır; düşman olan ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşür, düşman ülkelerin yöneticilerinin başarılarını küçümse, düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlıklarını ve kavgalarını yay, düşmanın geleneklerini gülünç hale getir. 

Bugün medyada yürütülen psikolojik savaşa yakından baktığımızda bu maddelerin hala geçerliliğini koruduğunu görebiliriz. 

Özellikle kitleleri yönlendirmek ve etkin psikolojik harp yapmanın yolu iletişim kanallarını ele geçirmek veya etkin kullanmaktan geçiyor. Halklar ancak bu şekilde yönlendiriliyor. Ezcümle kitlelere kocaman yalanlar söyleniyor ve yalan ne kadar büyük olursa kitle o kadar kolay konsolide oluyor. Bir sonraki yazıda kitlelere söylenen büyük savaş yalanlarından örnekler vereceğim.