​AMAN SOSYOLOG, DERDİME BİR ÇÂRE! (2)

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Peki kişisel seviyede gelişe gelişe kapılara sığmayan insanlar, modern tıptan ümidi kesip tamamlayıcı tıptan medet arayanlar psikologların, sosyologların, antropologların hatta arkeologların bile kapısını aşındırmaya başladı.

Bir önceki yazıda cep telefonu veya sosyal medya bağımlılığına çâre bulmak için cep telefonundan internete girip “Sosyal medya bağımlılığı” gibi anahtar kelimelerle arama yapanların sayısının bir hayli çok olduğunu söylemiştim. Peki kişisel seviyede gelişe gelişe kapılara sığmayan insanlar, modern tıptan ümidi kesip tamamlayıcı tıptan medet arayanlar psikologların, sosyologların, antropologların hatta arkeologların bile kapısını aşındırmaya başladı.

Sosyal bilimciler ne işe yarar!

Bu sayının artması, başta psikologlar ve sosyologlar olmak üzere, sosyal bilimcilerin pek de işe yarayan bir iş yapmadıkları kanaatini uyandırabilir. Öyle ya, bir tıp doktoru ilacıydı, serumuydu, iğnesiydi, röntgeniydi, MR’ıydı derken hastalıkla âdeta kahraman bir savaşçı gibi mücâdele ederken, sosyal bilimciler bütün yükü “danışanlar” üzerine atmaktadır. Bir ilacın araştırma ve test süreci on, on beş seneyi bulurken, herkesin bir şekilde tanıştığı sorunlara “Yedi Çözüm Yolu”, “On Çözüm Yolu” gibi câzip isimler taşıyan ve birkaç hafta içinde yazılıp basılan kitaplarla çözüm bulunduğu iddia edilmektedir. Ne yazık ki, yüz binler satan bu kitaplar kısa bir süre sonra, eskiden gemilerin jilet fabrikasına satılması gibi, hurda kâğıtçılara satılmaktadır. Karşılığında eskisi gibi plastik leğen ve mandal almak da mümkün olmadığı için, bu kitapları okuyanların elinde hiçbir şey kalmamaktadır.   

Bir kutu hap ile iyileşenler, psikologlarıyla iki-üç seanstan sonra nirvanaya ulaşmayı umut etmektedirler. Ancak şu unutulmaktadır ki, tıptaki “hastalık yoktur; hasta vardır” prensibi “sosyal ya da psikolojik hastalık yoktur; kişisel veya belli bir topluma mahsus sorun vardır” şekline bir türlü tevil edilmelidir.

Bile Bile Yalana İnanmak!

Pozitif bilimciler, suyun her zaman aynı derece kaynayıp aynı derecede donması gibi evrensel kuralları tespit ederken, bundan ilham alan bâzı sosyal bilimciler, sosyal bilimlerin de bu kadar “objektif” olacağına önce kendilerini sonra da tüm bir insanlığı inandırdılar. Tüm insanlık gerçekten inanmasa bile, yalan olduğunu bile bile inanmanın haz vereceği bir kandırmacaydı bu.

İşte dünyânın öbür ucuna bir tıkla anında ulaşan günümüz insanı, kendi derdine derman ararken, internetten bir dosya indirmek gibi bir kolay bir yol bulmak istemektedir. Bu kadar “hap” hâline gelmiş bir çözüm bulabilme ihtimâli sıfıra yakınken, onu arıyor olmak, Godot’yu beklemekten daha ümit verici olabilmektedir.

Sosyal Sorunların Aşısı!

Dünyânın bir yerinde çıkan bir soruna oraya özel şartlar dikkate alınarak bulunan çözüm, pozitif bilim anlayışıyla başka bir coğrafyadaki az çok benzer bir soruna deva olmayacaktır. Her sosyal sorun, tıpkı ısmarlama kıyâfet gibi, o kişi veya toplumun ölçüleri alınarak aranacak bir hâl yolu ile giderilebilir. Kaldı ki, bulunan çözüm, ebed müddet olmayacak ve her an güncelleştirilmesi gerekecektir. Kendini yenileyen ve güçlenen mikrop ile mücâdele için sürekli yeni aşılar üzerinde çalışılırken ve aşıların hammaddesi olarak belli bölgenin insanlarının biyolojik yapıları dikkate alınırken, bu özen ve sabrı sosyal sorunlar da hak etmektedir. Bir sosyal veya psikolojik sorunun mikroskop altında incelenmesi düşünmek ne kadar abesle iştigâl ise, bu sorunlara ne kadar yeni olursa olsun yazılı metinler üzerinden, vakanın kendisi dikkate alınmadan çözüm aramak da beyhûde bir iştir. 

Son yıllarda moda olan büyücülük romanları ve filmlerinde kullanılan tozlu raflardan indirilen, kalın kaplı koca koca kitaplardan okunan târifler, aslında yeni sorunlara eskiden yazılan metinlerden çâre bulmanın yanlışlığını ortaya koymaktadır.

Pozitif Bilim – Sosyal Bilim Farkı

İki bilim türü arasındaki farkı, ahşap ve betonarme ev arasındaki farka benzetebiliriz. Betonarme ev yapıldıktan sonra uzun süre, hatta yıkılma tehlikesi yoksa hiçbir zaman büyük bir bakım gerektirmeyebilir. Hatta dayanıklı ve uzun süre masraf gerektirmediği için betonarme tercih edilmektedir. Boya-badana, banyo ve mutfağın yenilenmesi gibi pansuman kabilinden küçük müdahaleler dışında, betonarme binânın kaba inşaatı yerli yerinde durur. Ne zaman ki estetik anlayış değişir ve binânın sâhiplerinin de ekonomik durumu iyi olursa, bina yıkılır ve yeniden yapılır. Ancak bunun için 50-60 yıldan daha uzun bir sürenin geçmesi kaçınılmazdır. Bunun sayısız örneğini kentsel dönüşüm furyası sebebiyle İstanbul’un birçok yerinde görmek mümkündür. Değişen âile yapısının ihtiyaçlarına cevap vermek için tasarlanan apartmanlar, ilk yapıldıkları dönemden uzun yıllar sonra otopark, yeşil alan gibi yeni ihtiyaçlara cevap vermek için yeniden tasarlanmakta ve inşa edilmektedir.

Fakat ahşap binânın durumu farklıdır. Ahşap bir bina, en az iki-üç yılda bir dış cephesinin boyanması gerektiği bir yana, esneyen, eğilen ve bükülen, gıcırdamaya başlayan merdivenlerinin, çürüyen saçaklarının en geç beş-on senede bir elden geçmesi gerekir. Bu iki bina arasındaki zarûrî bakım sıklığındaki fark, pozitif ve sosyal bilimlerdeki fark gibidir. Birincisinin değişmesi için uzun yıllar gerekirken, ikincisi her an teyakkuzda olmayı gerektirir. Ahşap evleri mimârî alışkanlığımızdan çıkarmanın belki de en olumsuz sonucu sosyal ve psikolojik hayâtımızdaki bu bakış açısını kaybetmemiz olabilir.

Sosyal ve Psikolojik Sorunların Hapı Olmaz

En gelişmiş pozitif bilimlerden âzamî seviyede yararlanan tıp bilimi bile reçeteye yazılan ilaçlarla tedâviyi garanti edemezken, herhangi bir psikolojik ve/veya sosyal sorunun çözümüne hap kadar kolay elde edilecek çâre aramak, olsa olsa televizyonlardaki sağlık programlarında sorulan soruların komedi programlarına konu olması kadar gerçeklikten uzaktır. Televizyon programları ve yazılması okunmasından daha kısa süren kişisel gelişim kitaplarının durumu da göstermektedir ki, sosyal ve psikolojik sorunlar için bu gibi televizyon programları ve kitaplarına prim vermek, bu sorunları çözmekten ziyâde, varlıklarını devam ettirip bir program ve kitap piyasası oluşturmaktan başka bir amaca hizmet etmemektedir.