Vakıf Katılım web

ANKARA – WASHİNGTON… ÇOK DA HEYECANLANMAMAK LAZIM

Prof. Dr. Samir Salha
Tüm Yazıları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ABD başkentine yaptığı ziyaretten dönüş yolundayken öne çıkan soru şuydu: Türk ve Amerikan devlet başkanları arasındaki "mükemmel" kişisel ilişkiler, sisi dağıtmayı ve Ankara ile Washington arasındaki gerilimi gidermeyi başarabildi mi?

Erdoğan – Trump zirvesi sonrası netleşen durum, ziyaretin amacının ilişkileri geliştirmek ve yeni bir diyalog sayfası açmaktan ziyade, ilişkilerde kanayan yarayı durdurmak ve daha fazla kayıp ve zarardan kaçınmanın yollarını aramak olduğu görülmüştür.

Varılan en önemli ve tek ortak payda belki de Amerika'ya karşı daha bağımsız bir biçimde hareket eden ve şu anda Türkiye'den uzaklaşan Avrupa'ya karşı birleşme idi. Ankara ve Washington, Avrupalı başkentleri terör örgütleriyle yüzleşmeye ve iltica sorunlarını gerçekten çözmeye istekli olmaları halinde kendileriyle iş birliği yapmaya çağırıyorlar. Oluşan bu yeni bazı soru işaretlerini beraberinde getirmektedir. Şöyle ki; Güvenli bölge planını hızlandırmak ve bölgede yeni bir Türk-Amerikan anlayışı için bir başlangıç olabilir mi? Suriye’nin petrol gelirlerinin, ülkenin yeniden inşasında kullanılması ihtimali gündemde iken, Ankara'nın Güvenli bölge finansmanı hususunda Suriye'nin kuzeyindeki petrol gelirlerinin bir kısmını kullanmak noktasında bir talebi olabilir mi?

Diğer yönden, Amerika, PKK ile bağı olan PYD’nin bu ilişkisini ortaya koyma noktasında kendisine verilen belgelerden daha fazla kanıta ihtiyaç duymuyor. Çünkü her zaman söylediği gibi, bu gruplara sunmuş olduğu korumadan vazgeçmeyecek. Dahası İŞİD’le mücadele bahanesiyle kendisine siyasi ve askeri fırsatlar sunan YPG'ye olan bağlılığını sık sık yenilemiştir. ABD, Ankara’dan İsrail’in Suriye’deki çıkarlarına halel getirmemesini, İran’dan uzak durmasını, cazip Rus tekliflerinden vazgeçmesini ve daha önce olduğu gibi bölgesel Amerikan ritmine sadık kalmasını istiyor.

Ermenileri ani bir biçimde hatırlayan Kongre, bu sefer Türkiye ile siyasi krizden daha fazlasını umuyor. Ankara, ise söz konusu hamleye karşı, sadece dayanabileceğini değil aynı zamanda yüzleşebileceğini de söylüyor. Ancak işler geri dönüşü olmayan bir maceraya doğru ilerlerse bunu nasıl, nerede ve ne zaman yapacak? Ankara’nın ABD’deki sorunu, yalnızca Senato ve delegeler meclisiyle değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel politikalarına karşı birleşmiş olan bazı İsrail, Ermeni, Yunan, Kürt ve birkaç Arap ülkesinin aktif ve etkili lobileriyledir.

Trump, Türkiye hakkındaki son kongre kararlarını engellemek için hiçbir şey yapmadığı gibi aksine Ankara'yı cezalandırma çağrısından yararlanmak istedi. Başkanlık sistemi hem yapısı hem de çalışma biçimi itibariyle Amerika ile Türkiye arasında oldukça farklıdır. Türkiye'nin kongresi yok. Fakat Türkiye’nin "barış pınarı" operasyonunun arkasında birleşen meclisi var. Ancak Trump’ın mektubuna veya Delegeler Meclisi’nin kararlarına cevap verecek ve ABD’ye denk olacak bir mekanizma mevcut değil. Bu sebepten Cumhurbaşkanı bu çatışmada yalnız kalmaktadır. Türkiye başkanlık rejiminden yana tercihini yapmış ise de, anlaşılan rolleri paylaşacak, dengelerin paylaşımında ağırlığını ortaya koyacak, hem de parlamentoyu tamamlayacak yeni bir siyasi kuruma ihtiyaç duymaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’a yaptığı ziyaretin ardından büyük sürprizler beklemek hayal kırıklığına uğratabilir çünkü birden fazla anlaşmazlık konusu mevcut ve ikili ve bölgesel konularda her iki taraf arasındaki ihtilaflar devam etmektedir.

Trump, görüşmeler ve anlaşmalar hakkında çok ketumdu. Tekrarlamış olduğu tek nokta, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın kişiliğini ve tarzını takdir ettiğini açıklamak ve ticari ilişkileri 100 milyar dolara çıkarmak olmuştur.

Ancak ziyaret ve toplantıların önemli bir sonucu, Türk-Amerikan ilişkilerini rayına koyup tekrar güçlendirmek için ortak çalışma gruplarını aktifleştirmek olmuştur. Dahası Rusya'nın S400 füze anlaşmasının devam etmesi ve Ankara'nın F-35 savaş projesindeki rolü ve katkısının devamı üzerine anlaşmak iyi bir sonuç olabilir.

Ancak Ankara’nın, S400'ü almak ve F35 üretim ve satış proje grubunda kalmaya devam etmesinin bedeli ne olacaktır? Mesela Suriye'deki İran dosyası mı? PYD’yi, PKK’nın teröre dayalı ideolojik ve politik söylemlerinden uzaklaştırıp yeni siyasi bir figür olarak lanse etmek ve Türkiye’ye bu değişimi kabul etmeye zorlamak mı?

Gezi ile birlikte ortaya çıkan başka bir realite ise, Trump’ın, ABD-Türkiye ilişkileri ile ilgili konulara art arda beş saatten fazla zaman ayırmasına rağmen . Erdoğan dönüş yolunda Ankara ile Moskova arasındaki stratejik bağlarını feda etmeyeceğini söylemesidir. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gelecek yılın başlarında Türkiye’yi ziyaret etmeye hazırlanıyor. ABD-Rusya arasındaki Türkiye’yi kazanma rekabeti devam ediyor. Hiç kimse, Türkiye gibi güçlü bir bölgesel aktörü kaybetmek istemiyor, ancak bir kez daha, Türk-Amerikan müzakerelerinin ilk galibinin ve her iki tarafın Suriye’deki çıkarlarını etkileyebilecek gücün Rusya olduğu görülüyor.

Ankara'nın elini daha da güçlendirecek olan husus, ABD-Rus anlaşmasının olmamasıdır. Çünkü bunun tersi, Türkiye’nin birçok yerdeki çıkar ve hâkimiyetini, olumsuz bir biçimde etkileyecektir.