BAĞLARIMIZ DAĞLANIRSA (1)

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Bir millet var, bugün perişan. Bu millet; 'köklerimiz ta oraya kadar dayanıyor' dediğimiz bir millet aynı zamanda.

Bir millet var, bugün perişan. Bu millet; 'köklerimiz ta oraya kadar dayanıyor' dediğimiz bir millet aynı zamanda. Akrabamız da. Fertlerinin 35 milyona yakını günümüzde kendi topraklarında ve çoğu zulüm altında inliyor. Gurbet ellere dağılmış olan fertleri de çok.

Bu insanlar bu gün bariz olarak, dört beş yıldır vatanlarına gidemiyorlar. Annelerini, babalarını, kardeşlerini, akrabalarını fiili olarak göremiyorlar. Ne bayram ne seyran ne de yaslarında. Ve hatta telefonla, kameralar üzerinden yüzlerini görüp, seslerini bile duyamıyor. Çoğu, hepsi değil. 'Cin' ile arasını bir şekilde sıcak tutan çok az bir kesim 'ödüllendirme' babında kontrollü olarak ailesinin bazı fertleriyle de görüşebiliyor! Bu da madalyonun diğer bir yüzü!

Gene yurt dışında dahi olsalar 'vatan, millet' mevzusu yapanlar bu 'Cin' tarafından sürekli 'taciz' ediliyor, tehdit ediliyor.. Peki, nelerle? Aileleriyle, onlara yapılacak envai çeşit zulümler ile...

Günümüzde vitrine yönelik 'göstermelik' birkaç tur düzenleyen 'Cindaş' tur mensupları dışında 'Cin' topraklarında yaşayan Uygurların neredeyse tamamı yurt dışına turizm amaçlı bile gönderilmiyor. Eskiden, özellikle yaz aylarında İstanbul'da yaşayan herkes görürdü, turlar gelirdi, etraf 'Uygur' kaynardı. Şimdi biraz 'Cin' kaynıyor!  Onlarda gelebilir lakin sırf kendileri olmasa daha iyi olurdu. Beş yıl öncesine kadar binlerce Uygur aile gelir, buralarda eğitim gören çoluğunu çocuğunu görür, onların ihtiyaçlarını karşılar, harçlıklarını bırakır, alışverişlerini yapar, sonrasında da bavullarını doldurur çeker giderlerdi. Net bildiğim bir şey bu...

Beş koca yıldır o kamplardan sağ çıkamayan, içeride ölenler var. O kamplardan çıktıktan sonra kendiliğinden ölenler var. Artık içeride ne yapıyorlarsa, ne yedirip, içiriyorlarsa. Çıkanların bazılarının da psikolojilerinin bozulup 'yaşayan ölü' haline dönüştüklerine ve o insanların hayatlarını da öylece devam ettirdiklerine dair bariz bilgiler var. Ki, o şartlarda dört beş yıl o kamplarda kalan bir insan nasıl olur sizce, yerlerine kendinizi koyun bir anlığına.

Birde o kamplarda 3 milyon insanın varlığından söz ediliyor. Peki bu sayı aslında neyi ifade eder? Şimdi onu konuşalım, o içerdeki çoğu kişinin karısı veya kocası, kardeşleri, torunları, gelinleri, bacıları dayıları emmileri de var değil mi. Yani o 'Nazi kampı' gibi yerlerde tutulan her bir Uygur Türkü için çok yakinen üzülen, etkilenen bir o kadar insan mevcut! Ee her kişi için bu sayıyı ortalama 7 veya 8 ile çarpın ki rahat çıkar o kadarı. İşte size dramın boyutu. En az 20, 25 milyon insan bu işler dolayısıyla mağdur demekki. Sonra içerdeyken esnaf olan, bağı bahçesi olan o kadar insanın malı mülkü, tarlası takımı ne olur, fabrikaları ne olur. Yürür mü o işler sahibi başında değilken. Ya da nereye kadar yürür. Batar, ekonomik olarak da çöker o insan. Ya bakmakla yükümlü oldukları kişiler, o esnada ne yer, ne içerler? İşin o boyutu da var... 

Bu arada gene net bildiğim bir bilgi; o kamplarda olan insanların çoğu kendi hallerinde olan ya da kendi işlerinde güçlerinde esnaflık yapan insanlar. Zengin olanlar da batmış durumda nedeni açık, o süre zarfında işlerini yürütememişler de ondan. O kamplarda belki istisnai olarak marjinal ve radikal bazı silahlı örgütlere mensup üç beş kişi de olabilir. Okumuş yazmış, sanatçı, düşünür olan insanların ne işi var peki orada. Bilindik, o işlerle işi olmayan kadın erkek bir sürü insan. Aklı başında insanlar yani. Hatta yıllarca bizzat 'Cin' devletine hizmet etmiş, kamu da çalışmış insanlar. Madem aldın on, on beş, yirmi yıl o insanları kurumlarında nasıl çalıştırdın peki?

Hani eğitimsiz, yetersizdi. Şimdi mi aklına geldi? Kimse yemesin bu yalanları. Bizzat bire bir çoluk çocuklarından sorup öğrendiğim bilgiler bunlar. Bu kamplarda yatanların çoğu masum. Öyle, bu denli uzun eğitim almayı gerektirecek bir halleri yok, epeyicesi zaten yüksek öğrenim görmüşler.  Bu bir 'asimile', bu bir 'psikolojik hareket'. O kimliğin mensuplarını hem ekonomik hem de kültürel olarak çökertmek, diz çöktürmek. Kimlikleriyle oynamak. Bu insanları etnik olarak sindirememezlik daha net bir ifadeyle Müslüman ve Türk kimliğine karşı 'Cin'in bir operasyonu!

Gördüğüm, tanıdığım birçok Uygur saydığım nedenler dolayısıyla psikolojik travma yaşıyor. Geceleri kabus gördüklerini, uyuyamadıklarını annelerini, babalarını türlü türlü hallerde gördüklerini ima ediyorlar. Hepsi olmasa da çoğunda varmış bu tür haller. Özellikle ailesi yanlarında olmayanlarda. Yine hal gidişat böyle olunca Türkiye'de ve başka ülkelerde okuyan birçok Uygur öğrencilere aileleri maddi yardım yapamıyor, parası pulu harçlığı da gelmiyormuş. 'Cin' para yollanırken bile müdahil olup, yaşanılan muhitten sorumlu bir muhtara veya muhataba bilgi verdiriyor ve ancak o kişinin izin verdiği miktardaki bir parayı bir belge karşılığında -izahati de makul karşılanırsa- çocuklarına ya da birilerine havale yaptırıyor ya da yollatıyormuş. Bu da psikolojik yıpratmanın, yormanın, baskının bir türü. 

Bu kadar mı, değil... Dramın bir başka yüzünden daha bahsedeyim.  Geçtiğimiz dört beş yıl içerisinde bizzat bildiğim kişiler babalarının cenazesine dahi gidemediklerini, bazıları ise babaları, anneleri öldükten ancak birkaç ay sonra haber alabildiklerini söyledi. Aylar sonra anlatırken bile gözyaşlarını tutamadılar. Hiç unutmuyorum, bildiğim birisi 1 yıl kadar önce babasının öldüğünü ancak 6 ay sonra yurtdışındaki bir akrabasından öğrendiğini bana aktarmıştı. Şimdilik bu kadar. Yarın da bu konunun devamı niteliğinde yazacağım, görüşmek üzere...