BAYRAM OLA

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Varlık âleminin oluşturduğu büyük resmin içine, kendi küçücük resmini konumlandıramayan insan, yalnız kalır, ait olmanın özgüvenini yitirir de kendini yeterli görerek narsisime doğru yürür.

Bir yanda bayramın, ötede kritik bir seçimin arifesindeyiz yeniden. Nefreti, kini ve savaşı daima içimize taşıyan kıvılcımlarla mücadele etmek,  birlik ve bütünlüğümüzü sürdürmek için ne güzel fırsatlar bunlar. Aklımızı ve gönlümüzü adeta rehin alan küresel sanal oyunlardan sıyrılıp kendi gerçeğimize odaklanmak, daha çok kendimiz olmak vaktidir.

Ben İdeolojisi

Modern hayatın giderek etki altına aldığı hür irade ve insan olmaktan kaynaklanan yüce değerlerin yaşam alanı daralırken, içgüdülerimizin yaşam alanı alabildiğine genişliyor. Böylece dünya, her alanda kendi kişisel sınırlarına, egemenlik alanlarına ve haklarına razı olmayan bireyler topluluğuna dönüşüyor. Her türlü aşırılık insanın, maddi dünyasını tatmin ediyor gibi görünse de asıl yıkım ruh dünyamızda. Zira insanın makine ayarı, düşünmeden tüketmeye değil düşünerek üretmeye programlı. Kendini olduğu gibi kabul eden, özvarlığı ile barış içinde, sınırlarının bilincinde olan bireyler azaldıkça kibir tepelerinde dolaşan, hakkına razı olmayan, sonunda benliğine takılıp orada kalan insanlar çoğalıyor.

Günümüz insanı ve toplumlarının içine düştüğü bu anlam boşluğunun asıl nedeni de budur. Nitekim daha kırk elli yıl önce siyasi ideolojilerini, asıl çarpışma ve mücadele alanı gören insanlar, bugün başta cinsellikleri olmak üzere kendi kişisel kazanımları için amansız bir mücadele veriyorlar. Fanatik siyasal ideolojiler, ben ideolojisine dönüşüyor. Kendi “ben”inin peşine düşen, durmadan kendini anlatan ve pazarlayan davranış modeli salgın hastalık misali hızla yayılıyor. Böyle bir ortamda başkası için bir şeyler yapma ihtiyacını neredeyse hissedemez oldu insanlar. Çünkü sadece kendisiyle meşgul olan bireyin benlik sınırları, başkasını görmeye ve hissetmeye çoktan engel olmuştur.

Peki, sonuç nedir derseniz hemen söyleyelim: İnsan, yüce değerlere hizmet etme, iyilik yapma gibi kendi potansiyelinde yer alan değerlerden uzaklaşıyor. Varlığının öz kaynağı olan bu değerlerden, bir anlamda insan olmaktan uzaklaştıkça derin bir anlam boşluğuna düşüyor ve baş döndürücü bir anlamsızlık girdabına giriyor.

Büyük Resmin Parçası

Yüzlerce parçadan oluşan bir yap-boz düşünün. Bu parçalardan bir tanesi, tek başına resmin tamamı için gereklidir ve elbette önemlidir. Ancak bütünün bir parçası olarak anlamlı olan parça, tek başına bir anlam ifade etmez, işe yaramaz. İşte enfes bir bütünün parçası olduğunu unutan insan, ait olduğu büyük resmi ve onun içindeki yerini, sınırlarını göremediği için kendisine takılır kalır. Bir süre sonra hayat resmini kendinden ibaret saymak gibi ciddi bir yanılgıya düşer ve kendini bütün görür. Varlık âleminin oluşturduğu büyük resmin içine, kendi küçücük resmini konumlandıramayan insan, yalnız kalır, ait olmanın özgüvenini yitirir de kendini yeterli görerek narsisime doğru yürür. Çünkü birey, “Her şey insan için vardır” yargısına yapışır ancak “İnsan ne için vardır?” sorusundan uzaklaşır.

 Güçlü gelenekler ve aile bağlarına sahip olan toplumumuzun, modernite rüzgârından daha az etkilendiğini söylememiz mümkün. Ancak bu, tehlike çanlarını duymamıza engel olmamalıdır. İşte bu bakımdan her fırsatın çok iyi değerlendirilmesi önemlidir.

Mübarek Ramazan ayının gönüllerde oluşturduğu yumuşaklık ve yaklaşan bayramın manevi coşkusuyla büyük resmin içindeki yerimizi yeniden ve bir daha gözden geçirmemiz mümkün. Zira bayram; günümüz insanının temel derdi olan yalnızlığın ve ayrılığın dayanılmaz psikolojik endişesinden, varlık âleminin ve topluluğun rahmeti ve bereketine doğru yolcu olmaktır. Bayram, benlik atından inmenin, ihtiyaç sahiplerine kucak açmanın, bir ve bütün olmanın, birlikte yaşamın gerektirdiği hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin adı olmalıdır. Ve bu bayram, kendimizi yeniden muhasebe ettiğimiz bir bayram ola.