'BEN SERMAYENİN KISKACI ALTINDA DEĞİLİM'

Micheal KUYUCU 01 Şub 2020

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Kısa bir süre önce "Uçsuz Bucaksız Müebbet Hayalet" adlı diital maxi single'ını müzik marketlere sunan EFLATUN ile çok derinlere daldık.

Sadece iyi bir müzisyen değil, aynı zamanda bir ozan. Şarkılarını butik üretiyor, nakış işler gibi çalışıyor ve ortaya çok iyi besteler çıkıyor. Kısa bir süre önce “Uçsuz Bucaksız Müebbet Hayalet” adlı diital maxi single’ını müzik marketlere sunan EFLATUN ile çok derinlere daldık.

Yağdır Mevlam Su’yu cover’ladı

Üç şarkının yer aldığı maxi single albümünün çıkış şarkısı “En Güzel Ben Sevdim” adlı şarkısının düzenlemesi üzerine 6 ay çalıştığını ve beş tane farklı düzenleme yaptığını söyleyen EFLATUN, bu albümünde seksenlerin önemli TSM Klasiği “Yağdır Mevlam Su”yu da coverladı. Cover şarkıların yaparken yeniden hazırlanan bir eski şarkıya başka bir pencereden bakılması gerektiğini söyleyen EFLATUN,  “Çok kötü cover’lar yapılıyor. Özellikle yapılan proje albümlerde seslendirilen cover’ların “kötü ötesi” olduğunu söyledi.

“Oflaya Oflaya”yı ilk Ayşegül Aldinç dinledi

“Oflaya Oflaya” adlı bestesini ilk  Ayşegül Aldinç’e dinlettiğini söyleyen Eflatun, “Şarkı o an ona geçmedi, şarkıların da kaderi kısmeti vardır. Daha sonra şarkıyı Burcu Güneş’e dinlettim. Burcu Güneş şarkıyı dinledikten altı ay kadar sonra beni aradı ve şarkıyı seslendirmek istediğini söyledi. Şarkı böyleyece Burcu Güneş’in oldu” dedi.

“RAP furyası geçer”

“Pop müziğin samimiyetten uzaklaşması RAP Müziğini taçlandırdı.” diyen Eflatun, güzel RAP örneklerin olduğunu ama genel olarak yapılan RAP müziğinde de sıradan örneklarin sayısının arttığını söyledi ve “bu furya geçer” diyerek RAP müziğinin çok da kalıcı olmayacağını düşündüğünü söyledi.

“Artık star çıkmaz”

Eflatun, sosyal medya ve gelişen teknoloji nedeniyle artık herkesin görünür olduğunu ve böyle bir yaşam tarzında hiç kimsenin artık star olamayacağını söyledi. “Artık herkes görünür oldu. Bundan sonra yeni bir Tarkan yeni bir star çıkmaz. Çıksa da sermaye ile zorlama ile olur ve kalıcı kalmaz” yorumunu yaptı.

“Ben kendimle yarışıyorum”

Müzik dünyasında tıklanma ve benzeri sayılara önem vermediğini söyleyen EFLATUN “Ben müzikte kendimle yarışıyorum. Bazen başarılı olan şarkıların başarısına gıpta oluyorum ama asla kıskanmıyorum” dedi.

“En çok seven değil, en iyi seven önemlidir”

Eflatun, üç şarkılık maxi single’ının çıkış şarkısı “En Güzel Ben Sevdim” için “her mısrasını kanayarak yazdım. Çok uğraştım nakış işler gibi yazdım şarkıyı. En güzel seven mi en çok seven mi şeklinde sorular geliyor dinleyicilerden. Herkes gibi ben de en iyi sevenin daha önemli olduğuna inanıyorum” dedi.

“Herkes kendi bestesini yapmaya çalışıyor”

Eflatun artık eskisi gibi yorumcuların ve müzik şirketlerinin beste satın almak için bir çaba içinde olmadığını söyledi. “Bunun nedeni, herkes kendi bestesini yapmaya çalışıyor. Ama iyi şarkı yapmıyor, sadece yapmaya çalışıyor.” yorumunu yaptı.

“Keşke kaset bitmeseydi”

“Artık CD üretmek pahalı, hiç bir dönüşü de yok. Ondan ben de albümümü dijital olarak yayınladım. CD’ler artık bitti. Önceden kasetler vardı. Keşke kasetler hiç bitmeseydi. Zaman geçtikçe teknoloji geliştikçe müzik dinleme formları da değişiyor tabii ki” diyerek kasetleri özlediğini söyledi.

“Ben sermayenin kıskacı altında değilim”

Türkiye’nin telif sistemini çözmesi gerektiğini söyleyen EFLATUN,  “Dünya bunu 100 sene önce halletmiş. Devletin buna müdahale etmesi lazım. Eğer sağlıklı bir telif sistemi oturursa o zaman sermaye sahibi besteciye hükmedemeyecek ‘şu tarzda bir şarkı yap’ diyemeyecek.” yorumunda bulundu. Eflatun “ben şarkımı kendim yazıyorum, prodüktörlüğünü kendim yapıyorum, klibi de kendim yönetiyorum. Böylece istediğim işi sunuyorum müziksevere” diyerek sermaye kıskacı altında müzik üretenlerin her zaman sermaye sahiplerinin isteklerine boyun eğmek zorunda olacaklarını dile getirdi.

SODEV’in araştırması eğitime olan inançsızlığı gösterdi

Sosyal Demokrasi Vakfı Sodev bir araştırma yapmış. Türkiye’de eğitimden memnuniyet konulu bu araştırmada bir kez daha hepimizin bildiği bir gerçek çıktı ortaya. Araştırma geçtiğimiz ekim ayında yapıldı. Araştırmaya göre Türkiye’de eğitimin kalitesiz olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 51.0, eğitimi kaliteli bulanların oranı ise yüzde 19.3. Ülkemizde öğrencilerin dünya standartlarında eğitim almadığını düşünenlerin oranı yüzde 86.4 iken Türkiye’de eğitim alan bir gencin yurt dışında iş bulabiledeğine inananların oranı yüzde 19.1. Bu iki veri çok anlamlı. Maaelesef dünya standartında bir eğitimimiz yok. İsteyen istediğini söylesin, öğretmenlerin, akademisyenlerin maddi ve manevi anlamda mutsuz olduğu bir ortamda onlardan eğitim anlamında ne bekleyebiliriz. Burada hocaları mı suçlayacağız, elbette hayır.

“Eğitim para etmiyor”

SODEV’in araştırmasında çok ironik iki veri daha var. Birincisi eğitime olan inanç konusu. Maalesef insanların her geçen gün eğitime olan inancı yok oluyor. Çünkü eğitimin hiçbir kazancı yok. Öyle bir noktaya geldik ki eğitimli olmak para etmiyor. Eğitimini paraya çevirebilenlerin sayısı her yıl düşüyor. Araştırmada da çıktı bu. Araştırmaya katılanların yüzde 72.8’i 20 yıl önce mezun olanların bugüne göre daha yüksek ücretler aldığını düşünüyor. Ne kadar üzücü değil mi? Size dürüst bir şey söyleyeyim ben de aynı şeyi düşünüyorum. Hatta bazen dostlarla “keşke eğitimime bu kadar para harcamasaydım” diye içerleniyorum.  Yüksek eğitim mi yoksa yüksek gelir mi istersiniz?

Kapitalist bir sistemde tabii ki “yüksek gelir” diyecek herkes. Araştırmada da öyle dedi. ‘Yüksek gelire sahip olmak isterim’ diyenlerin oranı yüzde 58,1 iken ‘yüksek eğitime sahip olmak isterim’ diyenlerin oranı yüzde 41,9. Maalesef para artık her şeyin önünde. Bu normal, beni şaşırtan ne biliyor musunuz? Eğitim neden parayı getiren bir faktör değil? Bu çok garip. Ülkemizde bu biraz belirgin. Sermaye neden eğitimsizlerde mesela, hani “para neden genelde ayılarda” diyor ya halk sokakta, ben de bazen aynı şeyi düşünüyorum. Bütün bunların nedeni aslında bu araştırmada var.

Ekrem beyin iki stratejik hatası

2019 yılının yıldızı en hızlı parlayan siyasetçisi Ekrem İmamoğlu oldu. Kutuplaşmanın da gazıyla herkes ona tapmaya başladı. Ben bunu biraz da yıldırım aşklarına benzetiyorum. Hani kızınız ya da oğlunuz bir bakışta aşık olur ya, aşık olduğu insanın ne huyunu bilir ne suyunu. Ama deliler gibi tapar ona, işte öyle bir şey.

Zaman geçtikçe insanları daha iyi tanırsınız, bazen “işte bu, benim aradığım kişi” dersiniz ve aşkınız sevgiye döner, bazen de “yahu ben bunu nasıl sevmişim” dersiniz ve aşkınız pişmanlığa döner. Ekrem beyin son zamanlardaki stratejik hataları toplumun epey ilgisini çekmeye başladı. Bunlardan birincisi bu tiyatro tiyatrosuydu. Bu konu hakkında hiçbir şey söylemek istemiyorum ama ben o, eşlerin tiyatro izleme olayının bir halkla ilişkiler çalışması olduğuna inanıyorum. Hem o iki partinin bir arada olduğunu gösteren bir mesaj hem de  medyada konuşulacak bir malzeme. Nitekimde öyle oldu. Ancak bence bu çok aceleci ve büyük bir hataydı. Çevremde yüzlerce CHP’li dostum var, gerçek CHP’li olanların yani tabanın bu tiyatro tiyatrosu hakkında neler düşündüğünü hemen herkes biliyor.

İkinci büyük hata

Ekrem beyin bence ikinci ve benim inanamadığım stratejik hatası Elazığ depremi sırasında ortaya çıkan tatil görüntüsü oldu. İnanır mısınız ben o fotoğrafı ilk gördüğümde, yani Ekrem beyi kayak yaparken gördüğümde bunun bir photoshop olduğunu sandım. Yani inanamadım. Bu kadar iddialı PR yapacaksınız, kendinize cumurbaşkanlığını hedef olarak koyacaksınız, hatta bunun için size bu hayalinizi sağlayacağını düşündüğünüz partinin first lady’si ile sizin first lady’niz tiyatroya gidecek sonra çıkıp böyle bir hata yapacaksınız.

Elazığ depremi nedeniyle Elazığ’a gittikten bir gün sonra ailesi ile birlikte Erzurum’a tatile giden İmamoğlu bence çok ciddi bir halkla ilişkiler hatası yaptı. Bu ona puan kaybettiren ikinci olay oldu. Diyeceksiniz ki “kardeşim adam tatile de mi gitmeyecek?” Evet efendim gitmeyecek. Topluma mal olmuş bir insan işi ne olursa olsun toplumsal olaylarda çok dikkatli ve duyarlı olmalı. O tatili iptal edip İstanbul’a dönüp İBB’nin Elazığ ile nasıl bir bütün oluşturabileceğinin planlarını yapmak yerine tatile kayağa gitmek biraz ofsayt olmuş. Bu kadar iddialı bir politikacıya yakışmadı. Bunu toparlar mı yoksa hatalar yapmaya devam edip ona yıldırım aşkı ile bağlı olanların kalbinde bir hayal kırıklığı mı yaratır göreceğiz.

En çok zarar eden ligler liginde şampiyonuz

Geçtiğimiz hafta UEFA 2018 yılı raporunu açıkladı. Bu raporda finansal ve ekonomik olarak Avrupa ülkelerinin ligleri hakkında veriler var. Şükür her konuda Asya’ya kayıyoruz ama futbolda hala Avrupa’dayız. Yani UEFA’dayız. UEFA raporuna göre en çok gelir yaratan lig İngiltere Premiere Ligi, bu lig 5,5 milyar Euro gelir yaratmış. Bu gelir 382 milyon Euro net kara dönmüş ve İngiltere Premiere Ligi hepimizin beklediği gibi yine Avrupa’nın en karlı ligi oldu.

Bu raporda Türkiye Süper Ligi bizi rezil etti. 263 milyon Euro ile en çok zarar eden ligler sıralamasında birinci sırada yer aldı. Yunan ligi bile bizden daha az zarar ediyor, Yunan Liginin zararı 49 milyon Euro. Şimdi bu bilgiyi görünce insan düşünüyor, bizim lig neden bu kadar zarar etti? Neden biz zarar eden ligler liginde şampiyon olduk? Hem bir işletmecilik başarısızlığı hem de bir ayıp.  Bilmiyorum dikkat ediyor musunuz futbola olan ilgi de düşüşte, eskiden bir takımın şampiyonluk kutlaması bir hafta sürerdi, şimdi bir akşam bile sürmüyor.  Futbola olan ilginin artması ve bunun paraya dönüşmesi lazım bunu sağlayacak bir motivasyonda yok. Belki A Milli Takımı Euro2020’de bir sağlam başarı yakalarsa bu motivasyon ortaya çıkar, o da belki....