BU KADAR GÜÇLÜ KARTIMIZ VARKEN ŞİMDİ SIRA SONUÇTA

Yaşar İÇEN 14 Ara 2020

Yaşar İÇEN
Tüm Yazıları
Türkiye'nin PKK terör örgütüne ve sempatizanlarına karşı yürüttüğü kararlı askeri, sivil, diplomatik, siyasi, bürokratik tavır giderek güç kazanmaya başladı.

Yurt içinde ve yurt dışında lehimize kartlar hiç bu kadar güçlü açılmamıştı! O halde bu kadar güçlü veri karşısında şimdi sonuca varmak gerekiyor...

Türkiye’nin PKK terör örgütüne ve sempatizanlarına karşı yürüttüğü kararlı askeri, sivil, diplomatik, siyasi, bürokratik tavır giderek güç kazanmaya başladı. Bir yandan askeri mücadele devam ederken diğer yandan da ‘Diyarbakır Annelerinin’ sesiyle güç bulan evlatlar örgütten kaçıp devletine sığınıyor... Siyaset ve bürokrasi “sözde uzlaşı sempatizanlarından” arındırılıp devlet odaklı anlayışa emanet edilmeye başladı... Uluslararası siyaset ve diplomasi Türkiye’nin kararlı duruşuyla kendine çeki düzen vermeye başladı... Yıllarca korkuyla susan, sinen, her şeyi sineye çeken Doğu ve Güneydoğu insanı sesini yükseltmeye başladı... Türkiye’den güç alan Bağdat Hükümeti PKK’yı topraklarından çıkarmaya başladı... Yeter mi? Yetmez ve yetmeyecek elbette. Bu daha başlangıç! Devamı iki ülkenin çeşitli başlıklarda gerçekleştireceği iş birliği ile gelecek... Çünkü Irak Başbakanı Mustafa El Kadhimi de terörle mücadelede süreci hızlandırmakta kararlı. Ki bir aksilik çıkmazsa bu hafta perşembe günü ilk Ankara ziyareti olacak ve bu ziyarette her kademe ile önemli istişarelerde bulunacağına inanıyorum. Öyle görünüyor ki daha önce de sıklıkla dile getirdiğim ‘Türkiye ve Irak kesinlikle yan yana durmalı’ cümlemi önümüzdeki süreçte de zikredeceğim...
Evet son yıllarda terör örgütlerine karşı elimizde bu kadar güçlü veri varken şimdi sonuca gidilmesi gerekiyor! Bir tümörü yok etmenin en etkili yolu onu besleyen kanalları kökünden kurutmak. Kanalları kurutmazsak bugün alınan tümör yarın öbür gün yeniden başka bir yerde başka bir isimle beslenip büyütülür ‘o kanallar tarafından! Ve herkesin bildiği gibi PKK sadece silahıyla yaşam bulmadı! Maddi, manevi, siyasi, basın-medya, sivil toplum kuruluşları, mahalle oluşumları başta olmak üzere çeşitli kanallardan beslendi ve az da olsa halâ besleniyor. Misal Ankara’da ayrı sahada ayrı konuşan, davranan, herkesin aklıyla dalga geçmeye çalışan siyasiler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri! Bu isimler örgütün en büyük destekleyicisi! Öyle efsaneler konuşuluyor ki bazı isimler üzerine akıl tutulmaları yaşamamak imkansız!
Burada tek tek anlatmaya gerek yok fakat bu mecrada sorunlar büyük!
Şimdi gelelim neler yapılmalı ve neler olabilir kısmına...
Öncelikle Türkiye kararlı duruşundan vazgeçmemeli! Hatta bu duruşu her zerreye itinayla yansıtmalı. Ki bu kararlı duruşun son örneğini AB ülkeleri toplantısından çıkan kararda gördük. Ne dedi Avrupa; Türkiye bizim için önemli, iş birliğimiz devam edecek...
Hemen ardından terör örgütü sempatizanları sözde STK kimliğiyle Almanya sokaklarında Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı yürüyüş yaptı. Bir avuç olmalarına rağmen Alman polisi onlara göz açtırmadı.
Bu sesler küçük gruplarla giderek artacaktır çünkü yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da iyice daraldı PKK.
İşte tam da bu aşamada hükümet farklı bir strateji izlemeli! Öyle farklı olmalı ki bu yöntem her maddesinde herkes kendine ait hataları, kendine bile itiraf edemediği gerçekleri, elindeki çözümleri bulmalı... Ve bu girişimler miyadını yitirmiş, inandırıcılığı kalmamış, tüm sülalesiyle ihale-menfaat kovalayan, sahnede ayrı perde arkasında ayrı konuşan isimlerle asla ve asla olmamalı...
Öncelikle şu iyice anlatılmalı ülkeye; onlarca yıldır yaşanan terör olaylarının tek mağduru Kürtler değil! Şehit cenazeleriyle ömür boyu boynu bükük kalan evlatları, yüreğinin ateşi sönmeyen anaları oldu bu ülkenin! O halde herkes acısını yüreğine gömecek ve haydi bismillah diyecek... Sağduyu dilinin hakim olduğu, etiketin değil yüreklerin konuştuğu, kangren haline gelerek kimselere nefes alma ve konuşma hakkı tanımayan isimlerin sahadan geri çekildiği bir başlangıçla; abartmadan ve kaşımadan aslında herkesin mağdur olduğunu, geçmişe takılı kalarak değil önümüze bakarak yol alabileceğimizi, kimse için değil evlatlarımızın geleceği ve umutları için hepimizin sorumluluğu olduğunu anlamak ve anlatmak zorundayız....