​CHP'NİN MİLLET TANIMI: "İT SÜRÜSÜ"

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
9 Eylül 1923'te kurulduğunuzda ilk adınız "Halk Partisi" idi, çünkü o zaman Türkiye Cumhuriyeti yoktu.

9 Eylül 1923’te kurulduğunuzda ilk adınız “Halk Partisi” idi, çünkü o zaman Türkiye Cumhuriyeti yoktu. “Biz kurduk” dediğiniz Türkiye Cumhuriyeti’ni Halk Partisi olarak kurdunuz.

İttihat ve Terakki Cemiyeti zâmanında bile var olan “çok partili” hayâta 1946’ya kadar direndiniz. Seçme ve seçilme hakkı verdiğinizi iddia ettiğiniz halkın önünde sizin partinizden başka seçenek yoktu. Seçim sandığına sağdan bakınca da “tek parti”, soldan bakınca da “tek parti” vardı.

Derken “Millî Şef”, Marshall Yardımı ile gelen paraların zoruyla ikinci partiye “izin” verdi. Lütfetmişti hazret!

Kendi içinizden çıkan ve Atatürk’ün son başbakanı olan Celal Bayar’ın kurduğu partiyi bile rahat bırakmadınız. Millî Şef, Millî Mücâdele’de silah arkadaşı olan Celal Bayar’ı idamla yargılattı. “Onları oraya tıkan kuvvet böyle istemişti.”

Partisinin adında hem “Cumhuriyet” hem de “Halk” kelimeleri olan sizler, bu kavramları o kadar “benimsemiştiniz” ki, ne cumhura ne de halka hiç güvenmediniz. Cumhur, halk, millet, vatandaş sizin gözünüzde hep câhildi ve hiçbir şeye lâyık değildi. Ankara’nın doğusuna ancak seçimden seçime gittiniz. Âşık Veysel, “köylü kıyâfeti” yüzünden Ankara’nın “modern” semtlerine alınmadı.

CHP olarak bu “câhil” halkı halka rağmen eğitirken(!) siyâsî müfredata “jandarma dipçiği” ve “asker postalı”nı koymayı hiç ihmâl etmediniz.

1960’da başbakan ve iki bakan asılırken “sizi ben bile kurtaramam” deyip âcizlik ağzıyla böbürlendiniz.

Şimdi “nâmusumuz” dediğiniz Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılması için 1972’de Meclis’te “evet” dediniz.

“Saray” dediğiniz Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni rüyânızda göreceğiniz iktidârınızda ODTÜ’ye vereceğinizi söylüyorsunuz. Ama ülkedeki onbeş-yirmi üniversiteden biri ve en iyisi olan ODTÜ’de, boykot yüzünden bir yıl eğitim yapmadığında, oralı olmadınız.

1981’de “bir sağdan bir soldan” idamlar yapılırken, yaşları küçük olanların yaşları büyütülüp asılırken kılınız kıpırdamadı, çünkü nasıl olsa olan, milletin evlatlarına oluyordu. Sizin için “Öküz Anadolulu”nun hiçbir kıymeti ve değeri yoktu.

Ülke “70 cent’e muhtaç” iken işin ucundan tutmadınız. Margarin, tüpgaz, benzin kuyruklarında çile çeken halk ile partinizin adındaki “halk” aynı değildi ve hiç olmadı.

Destek Verdiniz!

“Her türlü p...luğu yapın” diyenlere kafa sallayıp destek verdiniz.

28 Şubat sürecinde bu devletin başbakanına “pe…nk” dendiğinde ve devletin şerefi ayaklar altına alındığında tek bir kelime etmediniz.

Binlerce kız öğrencinin eğitim hakkı elinden alınırken, “411 el kaosa kalktı” deyip o karanlık günlere destek verdiniz. “İkna odaları” kuranları milletvekili yaparak ödüllendirdiniz.

“PKK sizi tükürüğü ile boğar” diyenlere destek verdiniz.

“Biz sırtımızı PYD’ye, YPG’ye yaslıyoruz” diyenlere destek verdiniz.

Hendek kazan teröristlere “arkadaş” deyip destek verdiniz.

PKK cenâzelerini omuzlarınızda taşıyıp, evlerine tâziyeye gidip destek verdiniz.

Gezi eylemlerinde ülke talan edilmeye kalkılırken, dükkanlar yağmalanırken ateşe bir odun da siz attınız.

“Biz kurduk” dediğiniz devletinizi Avrupa’ya şikâyet edip bizi kaosa sürüklemek isteyenlere destek verdiniz.

Türkiye Cumhuriyeti’ni “teröre destek veren ülke” gibi göstermek isteyenlere kol kanat gerdiniz.

Mısır’ın seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi’yi askerî darbe ile indiren Sisi’yi ziyâret edip destek verdiniz.

“Türkiye İran ile savaşsa İran’ı desteklerim” diyen milletvekiline sâhip çıktınız.

“İzmir Türkiye’den ayrılıp bağımsız devlet olarak AB’ye girsin” diyen milletvekiline ses etmediniz.

Banka dekontlarını kürsüden halaybaşı mendili gibi sallayıp Amerika’daki “hukuk tiyatrosu”na destek verdiniz.

“İlk önce ben üstüne çıkarım” dediğiniz tankları görünce aralarından sıvışıp darbecilere sessiz kaldınız, eve gidip olup biteni televizyondan seyrettiniz.

İşgâl ve iç savaş girişimine “kontrollü darbe” deyip darbecilere destek verdiniz.

Önemsemediniz!

Hacca gitmek isteyen vatandaşla dalga geçip “Araplara para kaptırma. Bakarsın Muhammed seni bırakmaz, kalırsın orada” deyip dalga geçtiniz.

Ülkenin ve vatanın gerçek sâhibi olan millet için yapılan yatırımları “paraları betona gömüyorlar” deyip önemsemediniz.

Dünya standardındaki hastâneleri “Ya hasta yoksa” deyip önemsemediniz.

Partinizin büyük isimlerinden Nevzat Tandoğan’ın “Öküz Anadolulu” dediği halk için yapılanları “Zâten göreviniz” deyip önemsemediniz. 

Bu Sefer Kafanızı Taşa Vurdunuz!

İktidar sorumluluğunu almak istemiyorsunuz, çünkü millete hizmet etmek gibi bir derdiniz yok. Bunu anladık. Kendiniz çalın, kendiniz oynayın.

“Dünyânın en iyi işini yapsanız bile AKP’yi alkışlamayız” diyorsunuz. Yetmiyor “Darbeye karşı çıkan halk yargılansın” diyorsunuz. Hadi bunların hepsini, olmadığını iddia ettiğiniz “ifâde özgürlüğü” kapsamında değerlendirelim. Ancak “Diktatör varrrrr” diye bağırırken, bu milletin, bu halkın; yâni bu devletin ve vatanın sâhiplerinin gözünün içine baka baka, utanmadan, sıkılmadan, ar damarı patlamış bir şekilde nefret kusarak, devletini – ve tabi ki sizin partinizi de kurtaran – halka “it sürüsü” derseniz, baltayı değil, kafanızı taşa vurdunuz demektir.

Unutmadık!

Bu millet “Sizi İzmir’den denize dökeriz” diyen çakma efelenmenizi unutmadı. 16 Nisan’daki yüzde 48’lik Hayır oyunu partinizin zannetmeyin. Bu “it sürüsü” terbiyesizliğinizin ve küstahlığınızın hesâbı mahşere kalmaz. İki vakte kadar; ya Mart 2019 ya da Kasım 2019 faturayı ödersiniz.