DAHA YAPACAK ÇOK ŞEY VAR!

Fehmi KETENCİ 19 Nis 2020

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Bu günlük yazımı yazmak için yine o konuya değinmeden geçemiyoruz.

     Aralık 2019’un son gününde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm bölgede kendini göstermeye başlayan, hızla ülke dışına ve oradan da, yakın ülkeler; Ortadoğu’ya, Avrupa ülkelerine, sonunda Amerika’ya kadar birçok bölgeye yayılan sonunda tüm dünyanın kabusu haline gelen, namıdeğer virüs salgını (adı o kadar çok söyleniyor ki, ben burada bir kez daha söylemek istemedim), artık güncel yaşamımızın gündeminin en başında. Her yerde konuşuluyor, televizyon ekranlarında her saat var, gazetelerde, sokakta her yerde var. Öylesine ki; yarattığı korkuyla aklımızı iyice kaybettirebilen bir psikolojinin içine bizi iyice hapsetmiş durumda.

      Bu günlük yazımı yazmak için yine o konuya değinmeden geçemiyoruz. Ekonomiyi unuttuk, Bilim Kurulu’ndan gelen ve Sağlık Bakanımızın her akşam verdiği bilgilere takılı, hissetmek istediğimiz bir umudu görmeyi beklentiye dönüştürebildiğimiz, yarın öngörüsü  pek de belli olamayan, bir yaşam döngüsü içindeyiz.

      Açıkçası, bir görüş, davranış sergileyebilmemiz için aklımızın tam da yerinde olduğunu söylemeyiz. Yanlış düşüncelerin çatışmalarının yaşandığı ortamdayız. Anlık düşünceler o kadar çok alternatifle karşımıza çıkabiliyorlar ki, hangisinden yana almamız gerektiği konusunda karar verebilecek durumda bile değiliz.
      Gerçekten; gördüklerimiz, yaşadıklarımız ve duyduklarımızdan sonra “aklımızı kime emanet edebileceğimizi” bilemiyoruz!.      
      Şu sıralar çevremizdeki herkes, başta İstanbul olmak üzere, ülkemizin her köşesinde yaşayanların hemen hemen hepsi de aynı duygu yoğunluğu içindeler.
      Mart başından beri, ülkemizde de görülen ve hızla yayılma eyilimi gösteren, can almaya başlayan bu salgın; toplumumuzun üzerine çökerttiği psikoloji ve korku ile tam bir paranoya ortamına dönüştü.
      “Sağlık Bakanlığmız ve enfeksiyon, iç hastalıkları konusunda uzman sağlıkçılardan oluşturulan Bilim Kurulu’nun kontrolünde hızla uygulamaya koyulan önlemleri, adına “sosyal mesafe” denilen, insanların bir arada olmamaları önlemi, önce 65 yaş üstünün sokağa çıkmasının, daha sonra da yirmi yaş altı ve 60 yaş üstünün de sokağa çıkmasının kısıtlanması önlemleri virüsün yayılmasını engelleyebilecek “evde kal” sloganıyla etkin olarak uygulanmaya başladı. “Evde kal” çağrılarıyla en çok dikkat edilmesi gereken önlemlerin başında olan “Sosyal Mesafe”yi olabildiğince korumaya çalışıyoruz.  
      En az bir aydır evden çıkmaları kısıtlanan 65 yaş üstülerin dışında olanların, iş yaşamlarını devam ettirmek zorunda olmalarından, geçinebilmek için sokağa çıkabildikleri bir ortam. Bu süreçte yaşanan bazı olumsuzlukların kitle iletişim araçlarına yansıma biçimlerinin yanı sıra, ekrana çıkıp aklına geleni söylemeye çalışan uzmanlar, ekranlara taşıdıklarıyla, koronavirüs vakalarının endişe veren bilançosuyla toplumsal karamsarlıkların yoğunlaştığı ortamlar oluşturmaya başladı.
      Bu yorumlarda bazı etkenlerin öne çıkabildiğini de görebilmek mümkün. Bu ortamda unutulmaması gereken tek önemli şey “insan sağlığı”dır.
Salgınla yoğun mücadelenin yapıldığı bu ortamda, Sağlık Bakanlığı Koordinasyonu’nda oluşturulan Bilim Kurulu’nun verdiği bilgileri topluma duyurmaya çalışan Sağlık Bakanı’nın her gün yayınladığı bilgilere öncelik vermenin daha doğru olacağı düşüncesindeyim.
      Özellikle ekranlara yansıtılanlardaki bilgi karmaşası, kafalarda oluşan sanal travma uzantısındaki soru işaretlerine çare olamayacağını asla aklımızdan çıkarmayalım,
      Karantina uygulaması asla aksatılmamalıdır. Bunun daha etkin olması için, iki haftadır uygulanan, hafta sonları sokağa çıkma yasağı olması gereken bir önlemdir. Sokağa çıkma yasağı konusu bir hafta veya iki hafta gibi bir süre için bile düşünülebilir..
      Belli ki; “Evde kal” sloganlarıyla uygulanmaya çalışılan “Sosyal Mesafe”yi korumada yeterli sonuca ulaşamamışız.
      Belki de bunun topluma anlatılabilmesi konusunda daha farklı yöntemler denemeliyiz. Zaman zaman yaşanan münferit olaylar belki de bu eksikliğimizin habercisi.
      Öncelik “sağlık olmalı” bizim için. Bunu anlayabilmek, anlatabilmek o kadar zor mu!
      Kafamdaki soru hala capcanlı; “Aklımı kime emanet etsem?” acaba!