DAMDA YÜRÜYOR, MİYAV DİYOR, BİLİN BAKALIM NEDİR?

Alican DEĞER 13 Ara 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Ya bunlar bu işi hiç bilmiyor, ya da ben. Valla öyle iddialı sallıyorlar ki, ben kendi durumumdan şüphe ettim.

Bunlar beni çıldırtacak. Alman basınındaki kimi yorumlara bakıyorum. Ya bunlar bu işi hiç bilmiyor, ya da ben. Valla öyle iddialı sallıyorlar ki, ben kendi durumumdan şüphe ettim.

Efenim neymiş, TAK ile PKK’nın ilişkisinin ne derece yakın olduğu bilinmiyormuş. Hatta TAK, PKK’dan ayrılan bir grupmuş. Ve eğer Türkiye Suriye’de bir PKK devleti kurulmasına izin vermezse iç savaş yaşanacakmış. “Hadi len” diyesim geliyor. Yahu hiç mi şehrin orta yerinde bomba patlatanın suçu yok.

Durum tam da fıkradaki gibi. “Bilin bakalım. Damda yürüyor, kuyruğu var, miyav diyor. Acaba nedir?” diye sorulması gibi. Ortalama bir Türk insanı aynı zamanda bir terör, deprem ve Suriye uzmanıdır. Çünkü bu sorunların içinde yaşar. Kendince önlemini alır.

Bunların gazetecileri eğer kasıtlı değillerse cahiller. Cahil olmadıklarını varsayarsak kasıtlılar elbette. Daha Dolmabahçe’de bomba patladığı anda Türkiye’deki herkes zaten katliamın gerçekleştiriliş biçiminden  kimin yaptığını biliyordu. Adını TAK değil XYZ koysan fark etmez. Bunlar aynı familya. Tıpkı diğer baş harfli PKK türevi terör örgütlerinde olduğu gibi.

Pekiyi bizim sokaktaki insanımızın bildiği bu gerçeği, neden görmemezlikten geliyorlar? Dertleri ne? Çünkü bilinç altlarında yapılan işin yanlış olduğu çok da iyi biliyorlar. Kendilerince savunacak gerekçe üretiyorlar. Başka türlü nasıl “sallayacaklar” Türkiye’ye. 

Güneşin altında söylenmedik birşey kalmadı

Eski bir sözdür. “Güneşin altında söylenmedik birşey yoktur.” Anlamı ise: Binlerce yıldır insanoğlu her konuda birşey söylemiş, tartışmıştır. Artık yeni bir konu kalmamıştır. Hepsi aslında tekrardır.

İşte maalesef böyle hissediyorum. Bilgisayarın başına oturduğumda fark ettim ki, 40 yıldır benzer şeyleri haberleştiriyoruz. Yeni hiç birşey yok maalesef. Özellikle terör konusunda. Aynı acı sözcüklerini kullanıyoruz. Çünkü artık kelimeler tükendi. Aynı göndermeleri yapıp, aynı düzende haberler yapıyoruz. Olay + kayıp sayısı + kim yaptı +  “Kanı yerde kalmayacak” sözleri + cenazeler + “intikamı alındı + olay... Sıra aşağı yukarı bu. 

Ona rağmen toplumumuz inanılmaz bir direniş gösteriyor. Başka ülkelerde binlerce kez iç kargaşa yaşatacak gelişmeler insanımızın acılarının içinde yoğruluyor, göğsünde yok oluyor. Toplum, toplum mühendislerini şaşırtacak bir biçimde kenetleniyor. Acılar bizi bir arada tutuyor. Kenetliyor bir anlamda. Binlerce yıldır bu böyle. 

Artan şehirleşme ile birlikte değiştiğini düşündüğümüz kimi değerler tekrar ortaya çıkıyor. Komşunuzda ölüm varsa evinizde televizyon açılmadığı zamanlarda büyüyenlerin çocukları farklı da olsa geleneği devam ettiriyor.

Eğlenmiyor, sevinmiyor. Kendisini eğlence yerlerinde gösteren fotoğraflar, videolar siliniyor, yenisi eklenmiyor. Aşırı tepki vermiyor. Sokağa çıkıp yakıp yıkmıyor. Kendine özgü bir karakter bizimkisi. Acısını yaşıyor. Yolundan da dönmüyor.

Kendi yapamadıklarını bizden istiyorlar

Bir Avrupa siyasi haritasını elinize alın. Suriye’den başlayan bir güzergah çizin. Milyonlarca mülteci geliyor ve Almanya’ya ulaşmaya çalışıyor, ilk durakları tabii ki biziz. Bir kısmı Avrupa’ya ulaşmak istiyor.

Önce Yunanistan. Ege adaları üzerinden. Yunanistan bunları ülkesinde tutmuyor. Hemen serbest bırakıyor. Kitleler doğru Makedonya’ya.

Makedonya’da hiç dokunmadan geçiş hakkı veriyor. Hadi bakalım sırada Sırbistan var. Onlar da üzerine alınmıyor. Yolluyorlar Macaristan’a. Burada iki yön var önlerinde. Ya batıya Avusturya’ya, ya da kuzeye Slovakya’ya. Onlar da geçiriyor mültecileri.

Avusturya’ya varanların yolu Münih yönünden Almanya’ya ulaşıyor. Slovakya üzerinden gidenlerin ise aşması gereken bir sınır daha var: Çek Cumhuriyeti. Bağırınıp, çağırıyorlar ama koy veriyorlar insanları Almanya yönüne.

Sonra Almanya da bunları sınırlarında durduramıyor.

Yahu kardeşim. Bu 7 ülke. Sınırlarını korumuyor veya koruyamıyor ama hep birlikte Türkiye’ye bağırınıyor: “Sınırlarını kapa” diye. Eee, sen kapa. Bizden farkın ne? Sakalına inci mi dizili? Sanki adamları zorla ben davet ettim. Canlarını kurtarmaya çalışıyorlar.