DEMLENMİŞ BELLİLİK!

Sezai ŞENGÖNÜL 12 Şub 2022

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Dört yıl önce bir köşe yazımda bahsettim, "Günümüz siyasetçilerinin birbirlerine karşı kullandıkları dil artık 'dil' olmaktan öteye vardı, kamuoyu rahatsız, huzursuz, bunu değiştirmeleri lazım" diye...

Dört yıl önce bir köşe yazımda bahsettim, "Günümüz siyasetçilerinin birbirlerine karşı kullandıkları dil artık 'dil' olmaktan öteye vardı, kamuoyu rahatsız, huzursuz, bunu değiştirmeleri lazım" diye...  

Bunun hepimiz için, bu ülke insanları için zararlarına da işaret ettim, üstelik. Dileyen tekrar okuyabilir, yerinde duruyor. Bugün tekrar bakıyorum, o tür konulara dair bir arpa boyu yol alınmamış olduğu gibi, 'dört nala' siyasetin o dil kavgası almış başını gidiyor. Sonra, toplumun alt kademelerine kadar da yansıyor kullanılan o dilin yansımaları. Oralarda da başlıyor kavgalar, patırtılar, kütürtüler... Başka bir söyleyişle, yukarıdan aşağıya doğru; "psikolojik bir tazyik!"

Siyasilerin birbirlerine karşı kullandıkları o 'siyasi dil' konusunda açıkçası kamuoyu olarak bir düzelme gözlemlenmiyor, orası kesin. 'Anti emperyalist' bir kulvarda at koşturuyorum havası estirip, sonra o anti emperyalistlere soluk soluğa koşturup, gidip yaşadığın ülkeyi, yönetenlerini şikayet etme meselesi vardı, o da halen devam ediyor, onu da geçtik! Peki daha başka ne oldu? Yine bizim ülkemizde maalesef ki siyasi düşünce, inanç vb. alanlardaki eleştiri dozu artarak 'doz aşımı' seviyesine çoktan gelmiş gibi.

Devleti yönetenlere, devlet büyüklerine hakaret gani olmaya başladı. Bu da moda haline geldi, hatta bir klasik olma yolunda! Bakın, dikkat edin; 'siyasilere' demiyorum; 'devletimizi yönetenlere, devlet büyüklerine' diyorum. Bu kadarı olmamalı idi. Bizler, millet olarak bazı toplumsal 'köklü' değerlerimizin olduğunu az çok bilen, davranışlarımızda her daim bunları da gözeten bir millet olduk. O değerler söz konusu olduğunda daha bir saygılı, daha bir dikkatliydik. O değerleri yok sayamazdık, onları yok saydığımız vakit tepki alacağımızı hisseder, bilirdik.

Ve bu hassasiyetlerimizin içine örf, adet, inançlarımız ve devleti yöneten iradeye karşı ortalama bir saygı da girerdi. Demokratik yollarla seçildikleri için, siyaseten düşüncelerini tasvip etmiyor olsak dahi. Sanatçısı, müzisyeni, düşünürü, gazetecisi, sporcusu, siyasetçisi, bakkalı, manavı da bunu biraz olsun bilir, ona göre davranırdı. Sağcısı, solcusu herkes... Marjinal üç beş kişi hariç. Karşı bir tez savunulsa dahi toplumsal hassasiyetler düşünülür, günümüzdeki kadar fütursuzca, aymazca tavırlar sergilenemezdi. 

Diyeceğim o ki, insanlarımızın çoğu 'sosyoloji', 'davranış bilimleri', 'psikoloji', 'siyaset bilimi' okumadan yukarıda işaret ettiğim bazı toplumsal değerleri, gerçekleri, yaşadığı toplumu gözlemleyerek, o havayı koklayarak sezgileriyle kendince bulur, hissederdi. Kendince 'insani bir okuma' yapardı. İrfani tarafları da, bu işin öyle yakışık alacağını iç dünyalarına fısıldardı o insanlara. Sözün özü; "milli davranış kültürümüze" ters, günümüzdeki kadar toplumsal bazı normlara bu kadar aykırı bir tavrı sergilemek tabiri caiz ise 'sıkardı! Açıkçası bu yaşıma kadar bugün olduğu kadarını hiç görmedim. Bu; şu fikirde, bu fikirde olma meselesi de değil benim için. 'Siyasi bir gözlük' çerçevesinde bu tür nahoş olaylara, yaşananlara bakmak meselesi hiç değil...

İşin acı tarafı, bahsi geçen türdeki davranışları sergileyenlerin 'cahil' olduğunu iddia eden de herhalde çok az çıkar! Hele de bu tür davranışları sergileyenlere baktığımızda, sergiledikleri tutum ve davranışlar bir 'kültür şoku' sonucu sergilenmiş tutum ve davranışlar da değil.

Öyleyse bunun adı ne? Bana kalırsa; bilinçli! Biraz da 'ne idüğü bellilik!' Hem de biraz 'demlenmiş', ne idüğü belirgin bir bellilik! Bir alerji...

Kutsal tanımayan, milletin ortak değerlerini, örfünü, adetini alaşağı eden, gözetmeyen bir 'problemli profil' ile karşı karşıya kamuoyu. Haliyle onlar da bazı problemlerle karşı karşıya! Eleştiri İse usturuplu, saygı çerçevesinde... Nasıl ki, son yıllarda tüm siyasilerin kullandığı siyasi dil için; hepimize zarar veriyor demişsem, bugün gelinen noktada da, bu tür devleti, milli bakış açımızı, inançlarımızı yıpratacak bir şekilde günümüzde kullanılan o üslubu da eleştiriyorum. Hazzetmiyorum. Bu iş, siyaseten yapılan yanlışları, hatalı siyasetçileri eleştirmenin, tartışmanın ötesinde bir bakış açısı! Bu işlerin ehemmiyeti kavranmaz ise, daha öte boyutlara doğru yol da alır o işler! O yol da, yol değildir. Yoldan çıkmadır, çıkarmadır. Kazalarda, kaçınılmaz hale gelir o vakit!

Yok efendim; özgürlükmüş, demokrasiymiş, söylenmesinde ne sakınca olabilirmiş? O tür bir 'kaba' sığacak türden değil onların yedikleri nane! Değil. Sonra herkes bilir ki, bu ülkede birisi yakınınız olan birine küfür etse, az biraz yan baksa ortalık toz duman olur. Ee sen bunları bil, sonra da çık en üst perdeden devleti yöneten insanlara karşı hakaret et, küfür et, yakışıksız cümleler kur! Bu tür nahoşluklar özgürlük ile falan ilintili değil, bunu hepimiz biliyoruz. Hakaret edilen insanlar hangi siyasi partiyi temsil ederse etsin, hangi görüşte olursa olsun velev ki devleti yönetiyorlarsa, onlara karşı o denli hakaret, haddi aşmak yakışık almayan bir durum. Bu tür konularda, karşı tez olarak ileri sürülen hiçbir savunmanın dikişleri de tutmaz! Millet patır patır söker o dikişleri.

Bu tür davranışların altında yatan gerçek bana kalırsa daha bir başka...O da, arasında yaşadığın, havasını soluduğun, ekmeğini yediğin, suyunu içtiğin bir yere ve orada yaşayan o millete, onun kültürüne aidiyet duygusu ile bağlı olamamak, oraya kendini ait hissedememek, o kültüre 'şaşı bir göz' ile bakmak, o kültürü görüp görmemezlikten gelmek. Benimsememek, benimsemeyi kendine yedirememek! Bu halde o kişiye kimsecikler çıkıp da 'zorla sev' demez, dememeli de amma velakin 'o milli kültüre, değerlere, inançlara saygısızlık yapma, nankörlük yapma!' diyenler çıkar!. Kim olsa der bunu. Ben de dahil...

Aklıma geldi, bakın şimdi bahsettiğimiz bu tür konu içeriklerine dair, bilimsel de sayılabilecek türden bir iki görüşü de alıntı yaparak sizlerle paylaşacağım. Üst paragraflarda bahsi geçen kimi hususların, aslında sadece benim şahsi düşüncemden ibaret olmadığını bilmeniz açısından da belki faydalı olacak bu tür bilgiler. Sadece "milli kültüre" değerlere dair olacak bu alıntılarda. Öyle uzun uzadıya, derinlemesine dalıp gitmeyeceğim. Bir akademisyen hem de sosyolog olan Suavi Aydın ile Kudret Emiroğlu'nun birlikte 2003 yılında hazırladıkları "Antropoloji Sözlüğü" isimli kitap içinden yapacağım yukarı paragraflar içinde bahsettiğimiz o"milli kültür" ile ilgili alıntıları. Üç veya dört paragraf, hepsi o kadar.

***

'Milli Kültür':

Milli kültür, belli bir milletin yaşam şekillerini kendinde toplayan kültürdür. Bir milleti bütünleştiren, belli değerlerde buluşturan, milletin bireylerinde ortak kanaatler, duygular, düşünceler ve eylemler yaratan milli kültür, bir toplumun milletleşme sürecinin en önemli görünümlerinden biridir. Toplulukların ve toplumların millet olma esası, milli kültüre bağlıdır.

Milli kültür, bir milletin sahip olduğu varsayılan bütün tutum ve davranışları, düşünüş ve yaşayış biçimini, dilini, maddi ve tinsel dünya ile kurduğu kendine özgü ilişki biçimini potasında toplayan bir pota gibi düşünülmektedir. Bu öyle bir bütündür ki, tasavvur edildiği şekle göre ahenkli olması, öyle pek kolay kolay değişmemesi beklenir. Zira bu bütün, o millete rengini, kimliğini vermektedir. Bu kültür, o millete mensup bireylerin referansı olan bir ‘töz’dür (Suavi Aydın). 'Töz'; asıl, temel, kök, cevher.

Milli kültür, belli unsurlara dayalı bir şekilde oluşur. Kültürün unsurları milli kültürler için de geçerlidir. Dil, din/inanç, tarih, bilim, eğitim, ekonomi, sanat, edebiyat, müzik, gelenek ve görenekler, değerler ve tutumlar, davranışlar, adetler, teknoloji, eşya, aletler, folklor, semboller gibi temel unsurlar milli kültürün en önemli unsurları ve kaynakları arasında yer almaktadır.

Milli kültür, bir milletin yaşantısının kodlarını ve temel yanlarını temsil eder. Bir referans kültürdür milli kültür. O milletin zihniyeti, dünya algısı, insan düşüncesi ve genel hayat görüşü, milli kültürde yansır...

***

Sonuç; Dünyanın her yerinde bazı önemli değerlerin 'ün'ü, insanların kendi ününün çok üstündedir. Ömürleri de öyle fani değildir ha o bazı 'ünlerin, çok uzun yaşarlar.  Her katmandan ünlüyü, her faniyi de kapsar bu 'ün'. Siyasetçiyi, sanatçıyı, yazarı, çizeri de. Bakkalı, manavı da... O yüzdendir ki; 'göz ardı', 'kulak ardı' edilmemek için; o bahsi geçen değerleri 'göz ardı' etmemek daha makul bir tutum. Dikkat etmeli, dikkat! Sağlıcakla kalın...