DEMOKRASİ TARİHİMİZİN KADER SEÇİMİ

Musa ALİOĞLU 07 May 2023

Musa ALİOĞLU
Tüm Yazıları
Türk halkı, Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte seçim deyince devleti kuran parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi'ni tanıdı.

Şimdilerde Türkiye gündemini meşgul eden en önemli konu seçim. Bu nedenle gelecek hafta istesem de seçim yasağı nedeniyle kalem oynatamayacağım için bu seçimin önemine bakmak gerekiyor.

Türk halkı, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte seçim deyince devleti kuran parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ni tanıdı.

Açık oy, gizli tasnifle yapılan seçimlerin hiçbir anlamı yoktu ve bu durum 1946 yılına kadar sürdü. Bu böyle gitmez diyerek CHP’den ayrılan bir gurup siyasetçi 1946’da Demokrat Parti’yi kurunca, muhalifler Demokrat Parti’ye geçmişler. Tıpkı, CHP’lilere kızarak parti değiştiren diğer insanlar gibi. O yıl ilk kez iki parti yarıştı ve CHP 397, muhalefet olan DP ise 61 milletvekili kazanarak yarışta ben de varım dedi.

14 Mayıs 1960 seçimlerinde ise tam bir patlama yaşandı ve katılım oranı yüzde 89.3 oldu. Gizli oy, açık tasnifle yapılan seçim sonunda DP 416, CHP ise 64 milletvekili kazandı ve ülkede birden fazla partinin olduğu çok partili siyaset de başladı.

Sonra, 27 Mayıs 1960’da askeri darbe yapıldı ve demokrasi askıya alındı.

Darbe sonrası Kurucu Meclis ve yine siyasi hayatın devamı gündeme geldi. CHP’liler partileri kapatılmadığı için yollarına aynı çatı altında devam ederken, DP’liler ise yeni kurulan Adalet Partisi’ne geçti. Ardından İnönü ve Demirel mücadelesi de böylece başladı.

Bu mücadele ve bağlılık dedelerimizden babalarımıza bir miras olarak geçti ve Anadolu toprakları milyonlarca kişinin siyasi ayrımına sahne oldu.

Sonra, sıra bizim kuşağa geldi ve İnönü’nün CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılmasından sonra Ecevit-Demirel mücadelesine şahit olduk. Erbakan ve Türkeş de Demirel’in yanında yer alınca Milliyetçi Cephe Hükümetleri dönemi başladı. Demokrat Partili dedelerin çocukları büyük çoğunlukla Adalet Partisi’ne, çok az bölümü de MNP (MSP) ve CKMP (MHP) adlarını alan partilere geçtiler. CHP’li dedelerin çocukları ve torunları çoğunlukla CHP saflarında, birazı da radikal solda bazıları da sağa kayarak yola devam ettiler. Tam da bizim kuşağın siyasete ısınma yıllarında, dedelerden ve babalardan miras kalan siyasi görüşlere sıkı sıkıya bağlandık. Kavga gürültü derken 12 Eylül 1980’de yeni bir askeri darbeyle demokrasi yine kesintiye uğradı. Devrimci ve ülkücü arkadaşımızı veya siyasi akrabalarımızı toprağa verdikten sonra, bu darbeyle birçoğu cunta tarafından hapse gönderildi.

12 Eylül sonrası siyaset yeniden dizayn edilerek üç parti size yeter denildi ve ANAP, MDP ve HP kuruldu. Bunlardan hangisi benim partim diye kafam karıştı.

Siyasilerden Demirel, Erbakan, Türkeş, Erdal İnönü ve Yılmaz’ı yakinen tanıdım. Ecevit ile bir seçim gezisine katıldım. Erdoğan ile İstanbul Belediye Başkanı iken Ali Kırca’nın ünlü Siyaset Meydanı programında karşılıklı olarak tartıştık.

Kemal Kılıçdaroğlu ile 90’lı yıllarda SSK Genel Müdürü iken sadece el sıkıştım.

Siyaseti 1980’lerden beri yakinen takip eden, ama gazeteci olduktan sonra hiçbir siyasi partiye girmeyen bir basın mensubu olarak son yıllardaki seçimleri ve sonuçlarını yorumlamakta hep güçlük çektim dersem yalan olmaz. Türkiye tarihinde çok partili dönemde ilk kez 22 yıl iktidarda kalan AK Parti ile hepsi sağda olan beş partiyle ittifak kurabilen soldaki CHP gibi bir siyasi partinin karşı karşıya geldiği ikinci ve çok zorlu bir 14 Mayıs seçimine daha gidiyoruz. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde kime oy vereceksin sorusunun cevabını hemen söyleyebilirim ama, her iki seçimi hangi aday ve hangi parti alacak derseniz asla kesin bir cevap veremem. Seçim ortada diyenlerden de değilim ama Türkiye’nin ve Türk halkının kaderini değiştirecek bu seçim ve sonucu gerçekten çok önemli.

Mutlaka sandığa gidelim ve oy verelim.

İnanıyorum ki gönlünüzdeki adayınız ve partiniz seçimi kazanacaktır. Hayırlı olsun diyelim. Mutlu yarınlar Türkiye’m.

musaalioglu@gmail.com

Ankara- Erivan normalleşmesi durdu

Ermenistan uçaklarına Nemetis* yasağı

Geride bıraktığımız 24 Nisan’da Ermeni diasporasının (Anavatanları dışındaki Ermeni halkı) 1915’te yaşanan tehcirde (göç) yaşandığını söyledikleri “soykırım” konusunu tekrar gündeme getirdiler.

2009 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Türk Milli Futbol Takımı’nın Ermenistan’ın Başkenti Erivan’da, Ermeni Milli Futbol Takımı’yla oynanan Dünya Kupası eleme maçını seyretmesi ve ardından Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan’ın da Bursa’da oynanan rövanş maçını yasak olmasına rağmen Azeri bayrakları ve de “Hrant’ın ülkesine hoşgeldiniz” yazılı pankartların yer aldığı stadyumda izlemesiyle çok önemli bir adım atıldı.

Fakat, ne yazık ki, bu iyi niyetli adımlar yarım kaldı ve yıllarca iki ülke arasında normalleşme için yeni adım atılamadı.

6 Şubat Depremi iki ülke arasında sıcak ilişkilerin kurulmasına neden oldu. İnsani yardım TIR’ları için Alican Sınır Kapısı 1988 Ermenistan Depremi’nden sonra bir kez daha açıldı ve tekrar kapandı.

Karayolu sınır kapısını açmak çok zordu, ama havayoluyla birkaç uçuş yapılmıştı.

İlk önce Türk şirketi Fly Air, fiili yasağı delip Erivan’a ilk uçuşu gerçekleştirdi. Ardından Atlasjet Ermenistan pazarını boş bırakmamak için uçuşlar başlattı.

Karşı taraftan da bazı uçuşlar olduysa da bunlar süreklilik gösteremedi ve bitti.

Aradan 15 yıl geçtikten sonra 15 Şubat 2023’te Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan Ankara’ya gelip Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü ve “normalleşme” adımları için karara vardılar. Bu anlamda ilk olarak havayolu ulaşımı için karşılıklı izinler çıktı ve ilk olarak Türk Şirketi Pegasus Sabiha Gökçen’den Erivan’a iki frekans uçuş yapmaya başladı. Ermeni tarafı da Flyone Armenia şirketiyle aynı frekansla İstanbul Havalimanı’nı programına aldı.

Bu arada, 26 Mart’ta Erivan’da oynanan UEFA-24 Avrupa Futbol Şampiyonası maçı için Türk Milli Futbol Takımı’nı Erivan’a bir THY uçağı götürdü. Ve daha da ilginci 15 yıl sonra yine bu maç için bu sefer Gençlik Spor Bakanı Mehmet M. Kasapoğlu Ermenistan’a devlet VIP filosundaki bir iş jetiyle gidip gelmişti.

Her şey iyi giderken Erivan’dan gelen bir haber şaşkınlık yarattı. İstanbul’a sefer yapan FlyOne Armenia (Aslında FlyOne bir Moldova şirketi ve uçuşları ekonomik nedenlerle geçen hafta durduruldu.) CEO’su Aram Ananyan, Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM) herhangi bir uyarı yapmadan, Türkiye hava sahasını kullanarak Avrupa’ya yaptıkları uçuşları yasakladığını söyledi.

Bu açıklamadan sonra sadece İstanbul uçuşları sürerken daha önemli bir haber Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan geldi. Bakan, Erivan'da 1915-18 tehcir yıllarında Ermeniler’e soykırım yaptığı iddia edilen Jön Türklerden Osmanlı ve Azerbeycanlı siyasi, askeri yöneticilere karşı suikast yapanların anısına dikildiği söylenen Nemesis Anıtı (Nemesis: Antik Yunan’da adalet ve intikam tanrıçası) nedeniyle Ermenistan uçaklarına Türkiye hava sahasının kapatıldığını açıkladı. Çavuşoğlu, anıt hakkında “Bizim diplomatlarımızı şehit eden terör örgütlerini, teröristleri, 1920'lerde Azerbaycanlı kardeşlerimizi ve bizim vatandaşlarımızı şehit eden terör örgütlerini yüceltmek için yaptılar. Dolayısıyla güvenlik kurumlarından sonra en çok şehit vermiş bir kurumun, Dışişleri Bakanlığı’nın başındaki bakan olarak benim bunu kabul etmem mümkün değil." dedi.

Çavuşoğlu “Ermenistan uçakları bizim (hava sahası) üzerimizden birçok yere uçmaya başlamışlardı, hava sahamızı da kapattık. Eğer bunu devam ettirirlerse de başka tedbirler de alırız." uyarısında bulundu.

Biz, yakın zamanda THY’nin de Erivan’a uçmasını beklerken, halen uçuşlarını sürdüren Pegasus Havayolları’nın Ermenistan’a yaptığın uçuşlarda şimdilik bir sorun yaşanmadığını görüyoruz.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel’in “Türkiye’nin Ermenistan uçaklarına hava sahasını kapatmasını hayal kırıklığı olarak not ettik” diye cevaplaması dikkat çekti.

KEİPA Toplantısı için Türkiye’ye gelen ve uçağına izin verilen Ermenistan Ulusal Meclis Başkanı Alen Simonyan, “Türkiye ile iyi ilişkilerden yanayız” diye konuştu.

Dışişleri’nin uçuş yasağından sonra Ermenistan’ın da Türk şirketlerinin Erivan’daki Zvartnots Havalimanı’na (EVN) seferler yapmasını yasaklayıp yasaklamayacağını önümüzdeki günler gösterecek. Ermenistan’ın bu adımıyla normalleşme durmuş ve flu bir belirsizlik ortamı doğmuştur. Bu uçuş yasağı en çok da İstanbul’a çalışmak veya ticaret yapmak için gelen 300 bin Ermeni yurttaşına zarar verecek. Ya o anıt oradan kalkar, hava sahası açılır, ya da Türk hava sahası ikinci bir emre kadar Ermenistan tescilli uçaklara kapanır.

Ne olacağını bekleyip göreceğiz. Önemli olan dostluk diyelim.