Tam da depremden birkaç gün önce şöyle bir konuşmaya şahit oldum; “bir müteahhit arkadaşımız küçük bir hoşgörü için aylardır Şerdıl Odabaşı’ndan onay alamıyor. Bırakın onay almayı bu konuyu görüşmek için kendisine ulaşamıyor bile…”

Daha mevzunun detayını öğrenmeden; “uygunsuzluğun onayı mı olur? Onay vermiyorsa vardır bir bildiği. Ben de olsam bu konuyu konuşmazdım bile…”
Kadıköy Belediye Başkanı Şerdıl Odabaşı’na bu sitemi yapanlar da  “seçilmesi için oyumuzu ona verdik” diyenlerdi tıpkı Hatay Erzin Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu’na gelen “sana oyumuzu verdik tüm yanlışları sen mi düzelteceksin” diye sitem eden akrabaları, dostları, tanıdıkları gibi… Oy verme hakkımızın ‘adalet ve kul hakkı kılıcını’ şahsımıza özel kılmak olmadığını ne zaman anlayacağız bilmiyorum….
Evet belki tüm yanlışları düzeltemiyor insan, fakat en azından vicdanını temiz tutuyor ve tıpkı Erzin de olduğu gibi tek bir çatlak bile olmuyor tüm şehir harabeye dönerken…
Depremin etkilediği tüm iller gibi Diyarbakır’da da milyonlarca liralık koca koca lüks binalar yıkılırken ve yüzlercesi de oturulamaz hale gelirken ilk aklıma gecekondu semtleri geldi ve oraları da gezdim… Diyarbakır’ın en ücra, en gecekondu, en planı olmayan, en “sözde harabe”  alanlarını ve yapılarını gezerken ne mi gördüm? Hepsi ayaktaydı… Çatlak yoktu… Sorun yoktu… Çatısı olmayan harabe duvarlar dahi ayaktaydı…
Neden mi? Çünkü hepsini “satış amaçlı değil kendilerine yuva amaçlı inşa etmişti” orada oturanlar… Ve o an aklıma gelen tek cümle şu oldu; DEPREM DEĞİL MENFAAT ÖLDÜRÜR…
Çoğu dolandırılma ve iflas etme mevzusunun temelinde de aynı güdüler yok mu? Elbette var! Kısa zamanda fazla ve haksız kazanç elde etme güdüsü…
Şimdi müteahhitleri konuşuyoruz. Elbette konuşalım fakat bunca sorunlu kentleşme planının tek sorumlusu onlar mı? O müteahhitlere proje hazırlayanlar, zemin etüdü yapanlar, o yapılara onay veren kurum yetkilileri ve daha nicesiyle büyük bir sorun zinciri var elimizde. Adalet neşteri vurulacaksa komplesine vurmak gerekiyor yoksa sorunları aşamayız ve daha nice deprem yıkımıyla yüzleşirken bir müteahhit gider yerine bin tanesi gelir…
Velhasılı kelam ne geldiyse insanlığın başına kısa yoldan emek vermeden daha fazla kazanma isteği yüzünden geldi diyerek mevzuyu şimdilik kapatalım çünkü şimdiki önceliğimiz deprem yaralarını bir an evvel sarmak…

Ülke olarak ilk şokun etkisinden kurtulmaya başladık ve depremzedelerin sağlık, taşınma, barınma, eğitim, uzun vadeli ihtiyaç planlarına odaklandık… Yurt içi ve yurt dışı maddi yardımlar da hız kesmeden devam ediyor… Geçtiğimiz gece düzenlenen “Tek Yürek Türkiye” yardım kampanyasında beklenenin çok üzerinde bir rakam elde edildi. Bununla birlikte sanatçıların yurt içi ve yurt dışında yürüttüğü kampanyalardan da önemli rakamlar ulaşıyor depremzedelere… Kızılay, AFAD ve devletin kurumlarıyla birlikte yurt içi ve yurt dışından pek çok  sivil toplum kuruluşu da sahada koşturuyor… Tüm hepsiyle birlikte dünyanın her noktasında kalbi Türkiye için atan binlerce gönüllü ordusunu da unutmamalı; iyi ki varsınız dualarımızı ederken…
Dün Türkiye’yi ziyaret eden NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de maddi-manevi depremzedelerin yanında olduğunu belirtti…
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani de deprem bölgesini ziyaret ederek depremzedelerin acısını paylaştı… Başta coğrafya komşularımız olmak üzere yüzü aşkın ülkeden ulaşan desteğin daha güçlü devam etmesi önemli elbette çünkü Türkiye’nin önünde uzun bir yol var maddi manevi travmaların atlatılması için… Bu süreçte uluslararası dinamiklerin güçlü bir şekilde tetiklenmesini başarıyla yerine getiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu da kutlamak gerekiyor elbette…
Yaşanan deprem sonrası yılın son çeyreğine ertelenen 2023 Antalya Diplomasi Forumu Türkiye ve Suriye’nin yaşadığı depremin travmalarını rehabilite etmek üzerinden “Diplomaside Önce İnsan” temasıyla dizayn edilmeli bu yıl…