DEVLETİN CARİ AÇIĞINI UÇAK YOLCUSU KAPATAMAZ

Musa ALİOĞLU 07 Oca 2018

Musa ALİOĞLU
Tüm Yazıları
İşte bu nedenden ötürü, uçak biletlerinin fiyatları, yere ve zamana göre hep artıyor.

Bir ülkenin ihracatı ile ithalatı arasında oluşan dış ticaret açığına cari açık denir.

Yani, üretilen ve ihraç edilen mallardan gelen gelir, ithal edilen mal ve hizmetten az olursa bu durum cari açığı yaratır.

Devletin ekonomide cari açığı kapatmak için aldığı tedbirlerin başında vergiler, üretilen ürün ve hizmetler ile diğer gelir kalemleri yer alır. 

Vatandaş cari açığın ne olup, olmadığını duyduğu ve gördüğüyle anlamaya çalışır.

Örneğin, Rıza Zarrab'ın televizyona çıkıp, "Ülkede cari açığın yüzde 10'unu ben kapatıyorum" demesinde olduğu gibi.

Son olarak, İngiltere'nın Everton Futbol Kulübü'ne transfer olacak olan, Beşiktaşlı futbolcu Cenk Tosun'un 28 milyon avro bonservis bedelini yorumlayan Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek "Transfer parası ülkenin cari açığına olumlu katkı sağlayacaktır" deyince cari açığın nasıl bir şey olduğunu milletçe anlamış olduk.

Kısaca devlet, vergilerden, ürettiği mal ve diğer hizmetlerden sağladığı gelirlerle, cari açıktaki makası kapatmaya gayret gösterir. 

Tabii, aldığı paranın hepsi cebine girmez, bu paralarla, örneğin otoyol, havalimanı, okul, hastane bazen de cezaevi yapar.

Ayrıca, yatırımlarda kullanılmak üzere, yatırımcı bakanlıklara da bir bütçe ayırır. En büyük yatırımcılardan olan Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı da devletten bu fasıldan payına düşeni alır.

En çok para harcayan UDH Bakanlığı'nın bağlı kuruluşları da iyi paralar kazanıp, bakanlığın aldığı paraya karşılık devlet bütçesine katkıda bulunurlar.

Şöyle bir bakarsak, bu bakanlığa bağlı ve havacılık sektörüyle ilgili iki ayrı genel müdürlüğün işlevinden söz edeceğiz. 

Birincisi, havacılık sektörüne hizmetler sunan Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ), diğeri de Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM).

Devletin elinde bulunan havalimanlarında hizmet alan, havayolu, yer işletme, teknik ve değişik iş kolundaki kuruluşlar, DHMİ ücret tarifesine tabidirler. Yöneticileriyle büyük başarılara imza atan bu kurumun, şirketlerden (yolcu servis -ayakbastı ücreti adıyla, dolaylı olarak vatandaştan) aldığı ücretler, “Konma-konaklama, emniyet, uçak-araç yönlendirme, köprü, ruhsat, akaryakıt, apron plakası, giriş kartı, iletişim, elektrik, su, ısıtma, araç-gereç tahsisi, yer, arazi, bina ve kontuar tahsisi, monitör kullanımı, otopark, foto-film çekimi ve bilgi hizmetleri” başlığı altında toplanır. Bu ücretlerin gerekli mi, makul mu olup olmadığı vatandaş olarak aslında bizi de ilgilendiriyor. Bizler uçak yolculuğu yaparken, bilet fiyatlarının çok pahalı oluşundan şikayetçi oluyoruz. Bu şikayetleri dinleyen havayolu şirketleri de maliyetleri ileri sürüp, DHMİ ve SHGM'ye ödedikleri ücretlerin yüksek oluşundan yakınıyorlar. Her ne kadar, yakıt ve de personel (SGK Primleri ve vergiler dahil) giderleri en önemli kalemler olarak yer tutsa da, devletin bu iki kurumuna yapılan ödemeler de küçümsenmeyecek rakamlardır. 

Örneğin, yurt içinden gelip, İstanbul AHL'den yurt dışına giden bir yolcu için DHMİ, işletmeci firmadan 15 dolar tahsil eder ki, bu paranın sonuçta vatandaşın cebinden çıktığı çok aşikardır. Diğer büyük havalimanlarında bu ücret aylara göre, 3.75 ile 7.50 avro arasında değişir.

DHMİ'nın şirketlere uyguladığı bu ücret tarifesi, ister istemez fiyatlara yansıyor.

Sektörde, en büyük işveren olan DHMİ kazandıklarının vergisini öderken her yıl Kurumlar Vergisi'nde rekortmen oluyor.

Havalimanı özelleştirmelerindeki milyar dolarlık rakamlar, ilk bakışta kulağa hoş gelse de, bu rakamları devlete ödeyen patronlar, bu paraları havayolu şirketleri ve diğer yatırımcılara, onların da yolculara yansıtmak zorunda kalacağı bir gerçek.  

İşte bu nedenden ötürü, uçak biletlerinin fiyatları, yere ve zamana göre hep artıyor.

Yine aynı şekilde, havacılığı regüle eden, kural koyan ve denetleyen konumda olan SHGM ise, kanunla özel bütçeli bir kurum haline gelip, kamu kaynağı kullanmadan verdiği hizmetin karşılığı olarak gelirleri elde eder. Mali açıdan özerk olan bu kurumun kendi bütçesini oluşturup, yeterli parayı toplaması inisiyatifine bırakılmıştır. Havayolu şirketlerinin kuruluşuna karar veren SHGM, uyguladığı politikayla da son 10 yılda zor mali ve idari yaptırımlarla yeni şirket kurulmasına olanak vermedi. Ayrıca, kurulu şirketlerin yaşayabilmesi için de, yasal, bürokratik ve de ekonomik bazı kolaylıklar sağlamadığından yine son 10 yılda en az on kadar şirket kapanmıştır. 

Oysa, ne kadar çok şirket kurulursa, o kadar çok rekabet olacak ve rekabet sonucu bilet fiyatları daha ucuzlayacak bundan da vatandaş karlı çıkacaktır. 

Yeni şirket kurulmasına izin verilmemesi konusunun bir devlet politikası olduğu ve bunun da THY'nın daha güçlü olması için yapıldığını ileri sürenlere çok da katılma taraftarı olmamakla beraber, yine de özel sektörün önünün açılmasından yana bir görüşe sıcak bakılması taraftarıyım. 

SHGM'nin uyguladığı bazı cezaların çok yüksek olması nedeniyle mahkemelerden döndüğü bir gerçek. Bir izin belgesinin, sıradan bir evrakın bile, çok yüksek ücret karşılığı verilmesinin nihai faturasının da vatandaşa çıktığını söyleyebiliriz.   

Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında bizdeki havacılık ücret tarifeleri yüksek seyir göstermekte. Şirket kuruluşundan tutunda, giriş kartına kadar her iki kurum tarafından uygulanan (Belli havalimanı ve belli konularda) fiyat politikasının yüksek oluşu, havayolu şirketlerinin, bakım ve onarım kuruluşlarının rekabet gücünün yabancılar karşısında zayıf kalmasına neden olmaktadır.

Turizmde ziyaretçi sayısının artması ve Avrupa ülkeleriyle yarışabilmemiz için sağlanacak kolaylıklar, indirimler ve de sübvansiyonlarla mümkün olabilir.

Eksik yönleri olmasına rağmen, uçak başına uygulanan prim desteği, bu konuda atılmış önemli ve çok yararlı bir adımdır. 

Devlet, özelleştirmede rekorlar kırmak ve bu rakamları vatandaşa ödetmek yerine, daha makul kiralamalarla, turistin ve kendi vatandaşının daha çok seyahatini, daha çok uçmasını sağlayabilir. 

Sıkıntılı bir coğrafyada olmanın, kader olmaktan çıkarılmasının tek yolu, gerçek ve sürdürülebilir bir turizm ve havacılık politikasından geçer. Patron devlet yerine, üreten, paylaşan ve hizmet eden bir devlet koyarsak daha iyi olur diye düşünüyorum.

İyi uçuşlar Türkiye'm...