​ERDOĞAN'I YASAKLAYANLAR ÖZGÜRLÜKLERDEN HİÇ BAHSETMESİNLER

Ozan CEYHUN 05 Tem 2017

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları

Bugün Avrupa Parlamentosu Strazburg'ta Türkiye Raporu'nu görüşecek ve Perşembe günü (yarın) oylayacak. Büyük bir ihtimalle de kabul edecek. Türkiye hakkında her türlü gerçek dışı iddianın olduğu bu raporu Türkiye tanımadığından hiç bir anlamı olmayan bir metin olarak arşivde yerini alacak.

Ancak asıl büyük çelişki Türkiye Raporu söz konusu olduğunda Türkiye'ye “demokrasi dersi” vermeye kalkanların ve Türkiye'de özgürlüklerin olmadığını iddia edenlerin kendi ülkelerinde Türkiye'nin demokratik seçimle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik anti-demokratik uygulamaları.

15 Temmuz 2016 günü gündeme gelen kanlı darbe girişiminin ardından Almanya'nın Köln kentinde toplanarak demokrasiye sahip çıkan 100 bin Türkiyeli Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın on dakikalık bir video konferans mesajını dinlemek istediklerinde Almanya Anayasa Mahkemesi kararıyla bu demokratik istek engellendi. Almanya'nın NATO müttefiki ve AB üyeliğine aday ülke Türkiye'nin Cumhurbaşkanının hem de kanlı bir faşist darbe girişimi ardından vatandaşlarına kısa bir mesaj vermesi engellendi. Bunun hangi mantıkla yapıldığını hala anlayabilmiş değilim. Çok sayıda Alman dostum da benimle aynı görüşteler. Oysa kanlı bir darbe girişimine karşı demokrasisini kahramanca savunan Türkiye'nin Cumhurbaşkanının on dakikalık bir konuşma kaydının Köln'de dinlenebilmesi kime ne zarar verirdi? Bugüne kadar bu sorunun cevabı açık kaldı!

Bu yetmedi! 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen Anayasa Referandumu nedeniyle “Evet” kampanyası kapsamında Türkiye'nin bakanlarının ve milletvekillerinin AB ülkelerinde toplantı yapmaları yasaklandı ve her türlü “Bizans oyununa” başvurularak engellendi. Özellikle Almanya, Belçika, Hollanda ve Avusturya'da yaşamakta olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oy kullanacakları anayasa referandumuna yönelik bilgilenme özgürlüğü de çiğnenerek çoğu kez oldukça anti-demokratik bir şekilde engellendi.

Geçen ay Brüksel'de gündeme gelen NATO Zirvesi nedeniyle Brüksel'e gelen Türkiye Cumhurbaşkanı'nın vatandaşları ile buluşmasını engellemek amacıyla her türlü oyuna başvuruldu. Özellikle Brüksel belediye başkanı çok çirkin demeçler vererek kendi kentinde yaşamakta olan Türkiye kökenli Brüksellilerin çok sevdikleri Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşmalarını engelledi.

Şimdi ise aynı tiyatroyu Almanya'da izlemekteyiz. G 20 Zirvesi nedeniyle Hamburg'a gelecek olan Türkiye Cumhurbaşkanının vatandaşları ile buluşmasından rahatsız olan bir takım çevreler bu muhtemel buluşmaya karşı demeçler vermeye başladılar. Oysa Hamburg kentinde daha önce Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da vatandaşları ile buluşması her türlü yola başvurularak engelenmeye çalışılmış ve o da Türkiye'nin Hamburg Başkonsolosluğunda vatandaşları ile buluşmuştu. Ben de oradaydım. Hamburglu Türklerin bu nedenle nasıl üzüldüklerine ve yapılan açıklamalar nedeniyle rencide edildiklerine şahit olmuştum.

Şimdi 7 ve 8 Temmuz 2017 günleri G 20 Zirvesi için Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Hamburg'ta olacağım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmeden önce “koparılan fırtınayı” üzülerek izlemekteyim.

AB ülkelerinde yaşamakta olan Türkiye kökenli Avrupalılar çok kızgın ve üzgün. Kızgınlar çünkü Türkiye'nin Cumhurbaşkanıyla, bakanlarıyla ya da milletvekilleriyle buluşmalarını engelleyen AB ülkelerinde kanlı terör örgütü PKK'nın etkinliklerinin engellenmediğini yaşamaktalar. 

AB ülkelerinde Türkiye'nin temsilcilerini yasaklayanlar AB genelinde terör örgütleri listesinde ve hatta Almanya'da yasak terör örgütü statüsünde olan PKK terör örgütü mensuplarının ve sempazitanlarının ellerinde yasak paçavralar ve terör propagandası içeren pankart ve bildirilerle etkinlikler yapmasını sadece seyretmekteler. 

İşte bu çifte standart aynı zamanda bir çoğu AB vatandaşı olan Türkiye kökenli Avrupalıları haklı olarak çok kızdırmakta. AB'ye olan güvenleri sarsılmış durumda.

Öte yanda çok üzgünler. Çünkü AB ülkelerinde en başta Martin Schulz gibi politikacıların anlayamadığı bir gerçek var. “Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vatandaşları ile buluşmak istiyor ve onu engelleyelim” diyenler olayı kavrayamamış durumdalar. Türkiye Cumhurbaşkanı ile buluşmak, onu dinlemek ve mümkünse onunla fotoğraf çektirmek isteyenler Türkiye kökenli Avrupalılar. Onların ezici bir çoğunluğunun “kahramanı” Recep Tayyip Erdoğan. Türkiye Cumhurbaşkanının geleceğini duyduklarında binlerce mesaj yollayarak onunla buluşmak istediklerini dile getiriyorlar. Türkiye dışında yaşadıklarından onlar için bulunmaz bir fırsat oluyor bir uluslararası toplantı vesilesiyle ülkelerine gelen Cumhurbaşkanını görebilmek ve dinleyebilmek.

Bundan daha normal, insanca ve demokratik bir talep olabilir mi?

İşte bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan'da olanak olduğunda on binlerce vatandaşının bu çok doğal isteğini yerine getirebilmeyi arzı ediyor. Ancak Türkiye kökenli Avrupalıların bu en demokratik hakkı engellenmekte. Bu nedenle çok üzgünler. Haklılar!

Üstelik örneğin G 20 Zirvesi için geleceğimiz Hamburg'ta alınan haklı güvenlik tedbirleri nedeniyle bu kentte böyle bir buluşma isteyen de yok. Bir yıl önce G 20 Zirvesi Türkiye'de Antalya'da gerçekleşti. Bu konuda hassasiyetleri en iyi bilen ülkelerden biri Türkiye. Ancak örneğin 9 Temmuz günü Almanya'nın her hangi başka bir kentinde Türkiye'nin Cumhurbaşkanı onunla buluşmak isteyen vatandaşlarının bu isteğini yerine getirse bundan kim zarar görürdü? Kimse! İşte böyle masum bir buluşma çok görülmekte bir çoğu aynı zamanda Almanya vatandaşı olan Türkiyeli Almanyalılara!

Üstelik bu tarz buluşmalarda yaşadıkları ülkeye uyum sağlamalarını telkin etmekte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Yani onun konuşmalarından rahatsız olanları anlamak da mümkün değil.

Türkiye söz konusu olduğunda “özgürlükler çiğneniyor” derken kendileri çoğu AB vatandaşı olan Türkiye kökenli Avrupalıların çok sevdikleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşmasını engellemekteler. Özgürlükler böyle mi savunulmakta ya da bu konuda Türkiye'ye böyle mi örnek olunmakta?

Çoğu AB vatandaşı olan Türkiyeli Avrupalıların özgürce dinlemek istedikleri hem de demokratik bir ülkenin Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ı vatandaşları ile buluşmaktan alı koymaya çalışanlar AB'de demokrasi ve özgürlükler adına peş peşe yeni skandallara neden olmaktalar.

Ünlü sosyal demokrat Willy Brandt'ın kendi ülkesini ve Avrupa’yı kastederek “daha fazla demokrasi” demesinin anlamını şimdi daha iyi görebilmekteyiz. Demokrasi ve özgürlükler bu yasaklarla inandırıcı bir şekilde savunulamaz!