GEÇ KALMIŞ BİR KARL LAGERFELD YAZISI

Ekin GÜN 31 Mar 2019

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Bir markayı baştan yaratmak mı daha zor, yoksa ölü bir markayı tekrar diriltmek mi diye dünya otoritelerine sorsak muhtemelen ikincisini seçeceklerdir. Otoritelere aldırmayan, zorluğu pazara çeviren ve gizemiyle tüketici kültürünü harmanlayan Karl Lagerfeld efsanesinin doğuş noktası tam da burası işte.

Birçok kişi Lagerfeld’in, Chanel’i almasına ölü bir marka olması sebebiyle karşı çıksa da dünya gerçeklerini umursamayan bir adamın yapabileceklerinden habersizdi. Öyle ki global bir ekonomik krizin yaşandığı dönemde bile Grand Palais’de düzenlenen defilenin podyumunda devasa bir dönme dolap duruyordu. 1991 yılındaki defilede hip hop şovunu podyuma taşıyan, 2014 yılında feminist protestocuları defilesine getiren de Karl’ın ta kendisiydi. Lagerfeld’in en önemli özelliği tasarımlarını realizmi umursamadan sunma biçimiydi. Tüketiciye hitap edebilmek için var olanı en başta tüketmeyi ezbere biliyordu.

2008 yılında Çin Seddi’nde dünyanın en pahalı defilesini gerçekleştiren de oydu, süpermarkette izdihamlar içerisinde defile organize eden de. Bir sanatçı mıydı yoksa tüketim kültürüne hizmet eden bir efsane mi hep tartışılıp durdu. Ama “moda şimdi ve yarındır” derken geçmişten esinlenmeyen, global gündemden kopmadan gündeme oturmayı başarması bile en kötülerini en iyisi arasına sokmayı sağladı.

ORTA SINIFA MODA ZEVKİNİ GETİRDİ

Gözlerini mahremiyet olarak kabul edip saklayan, kamusal alanda hep güneş gözlükleriyle denk geldiğimiz Kral Karl, sadece Chanel markasını yaratan bir efsane olarak kalmadı. 2004 yılında H&M için bir koleksiyon tasarlayarak modadan kazandığı parayı modaya yatırarak perakende bir tasarımcılığın da önünü açtı. Bu koleksiyon için tasarlanan ürünler sınırlı sayıda üretilmesinin hayal kırıklığını dahi yaşayamadı. Çünkü bu hayal kırıklığının ardında onunla birlikte başlayan yüksek marka – orta sınıf kavramı tüketiciye direkt olarak hitap ederek pazarı altüst etti.

Eşofmanları bir yenilgi olarak görmesi de çokça tartışıldı. Eh, evde bile sallapati bir eşofman giymeyen adamdı. Cep telefonunu koyabileceği uzun bir gecelik onun evdeki modern hissiyatıydı. Onu güneş gözlüksüz tanımlamak efsaneye yapılacak en büyük haksızlık olsa da gizemini hala da koruduğu bir özel hayatıyla da nam saldı.

PİERRE BERGE’Yİ ÇILDIRTAN OLAY

Paris’in son efsanesi de bir ay önce hayattan göçerken Yves Saint Laurent’le aralarındaki o ezeli rekabet hep zihinlerde kaldı. Sıradan bir moda rekabeti miydi yoksa Jacques de Bascher’in başını çektiği bir özel hayat draması mıydı bilinmez ama bir gerçek var ki Bascher AIDS sebebiyle son nefesini verirken yanında Karl Lagerfeld vardı.

Bugün sadece efsaneyi yaşatacak olan Lagerfeld’ın ilham kaynağı kedisi Choupette’den başka geriye kimse kalmadı. Chanel’in koleksiyonlarını emanet ettiği kreatif direktör yardımcısı Virginie Viard ölü bir markayı efsane hale getiren Karl’ın mirasını nasıl yönetir bilinmez ama ortada bir gerçek var ki siyah beyaza dönen Paris bugününü kaybetse de yarının modası Lagerfeld’ı anmadan asla olmayacak.