HDP'Lİ ÜÇ BELEDİYE BAŞKANININ GÖREVDEN ALINMASININ KODLARI

Faruk AKTAŞ 23 Ağu 2019

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınmalarının ardından muhalefet cephesi hızlı bir tepki verme yarışına girdi.

İlk tepki CHP’den geldi.

Ardından AK Parti ile yollarını ayırıp yeni arayışlara yönelenler, sonrasında Saadet Partisi ve son olarak İYİ Parti.

Şüphesiz bu muhalefet cephesi içinde söz konusu görevden almaları anti demokratik bulduğu için tepki verme ihtiyacı duyanlar olabilir.

Ama kanımca büyük bölümü, hükümetin ve AK Parti’nin böyle bir adım atarak büyük bir yanlış yaptığı değerlendirmesinden yola çıkarak, bu yanlıştan kendileri için bir siyasi alan açma ihtiyacı duydukları için böyle bir tepki verme yarışına girdiler.

Muhalefet muhtemelen ABD ve Avrupa’dan sert tepkiler bekliyordu.

Oysa öyle olmadı.

ABD’den ilk açıklama, görevden almalardan üç gün sonra Dışişleri Sözcüsü Morgan Ortagus’tan geldi. Ortagus, haftalık basın toplantısında basın mensuplarının konuyla ilgili soruları üzerine, usulen “endişe duyduklarını" söyledi.

Hakeza, PKK’nın Avrupa Sorumlusu gibi davrandığı artık herkesin malumu olan Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’nin feveranını saymazsak Avrupa Birliği ve üye ülkelerden de ciddi bir tepki gelmedi.

Piri dışında tek açıklama AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilciliği sözcüsü Maja Kocijancic’den geldi ki o da “endişe duyuyoruz” mealinde cılız bir tepkiydi.

31 Mart yerel seçimleri sonrasında İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararına gösterdikleri tepkiyle kıyaslandığında ABD ve Avrupa’nın şu ana kadarki tutumlarından bu belediye başkanlarının görevden alınmaları karşısında “ilgisiz” kaldığını söylemek yanlış olmaz.

Bu durumu, son dönemde yaşanan kimi gelişmelerle birlikte okuduğumuzda belediye başkanlarının görevden alınmaları, bizim muhalefet partilerimizin değerlendirmelerinden farklı olarak salt AK Parti’nin “milliyetçi” ve “devletçi” damarının hükümete attırdığı “yanlış” bir adım olmanın ötesinde kapsamlı siyasi bir hamlenin bir parçası gibi olma ihtimali çok yüksek.

Dikkat edilirse belediye başkanları, ABD ile “güvenli bölge” konusunda anlaşmaya varılmasının ardından görevden alındı.

Ve bu konuda her gün atılan yeni adımlar bu anlaşmanın Münbiç’ten farklı, çok boyutlu ve kapsamlı bir anlaşma olduğu hatta Ankara ile Washington arasındaki sorunların çözümü konusunda stratejik kararlar alınmış olabilme ihtimalini gösteriyor.

Eş zamanlı olarak Rusya’nın Türkiye’ye karşı “agresifleşmeye” başlamışını da Ankara’nın yeniden Washington ile ortak hareket etmesine yönelik tepkinin bir sonucu olarak okumak gerek.

Hatırlanacak olursa ABD daha önce birçok kez Türkiye’ye “PKK ile PYD’yi ayrıştıralım” teklifinde bulunmuş, Ankara ise bunları reddetmişti.

Şimdi bu “güvenli bölge” konusunda varılan mutabakatta bunların ayrıştırılmasının dışında Washington’un PKK’nın tasfiyesine yeşil ışık yakmış olma ihtimali çok yüksek.

İşte bu adımlar, PKK’nın ve eşzamanlı olarak HDP’nin “şahin-sosyalist” yönetiminin tasfiyesi konusunda düğmeye basılmanın işareti olabilir.

Öcalan’ın, avukatları ve kardeşi aracılığıyla verdiği son iki mesaja bakıldığında onun da bu sürecin bir parçası olarak uzun süredir kendisini etkisizleştirmeye çalışan Kandil ve HDP’nin mevcut yönetiminin tasfiyesinde rol üstlendiği düşünülebilir.

Hatta son dönemde PKK ile PYD arasında doğan gerilim ve uzun bir aradan sonra Murat Karayılan’ın ortaya çıkarak, Öcalan için “sözleri bizim için bağlayıcıdır” demesi de Kandil’deki farklı yapıların yeni gelişmeler konusunda pozisyon alma çabası olarak değerlendirilebilir.

HDP’de “Öcalancı” denilebilecek kesimlerin görevden almalar karşısında görece tepkisiz davranmalarını aynı çerçevede değerlendirmek gerek.

Dolayısıyla şayet üç belediye başkanının görevden alınması, ABD ile Türkiye arasında PKK’nın tasfiyesi ekseninde varılan bir anlaşma sonrası iktidarın, tasfiye edilecek örgütün Türkiye’deki siyasal uzantısının şahin kanadına yönelik sert bir darbe vurma hamlesi ise bu hamlelerin devamı gelecek demektir ki, Washington’un koruyucu şemsiyesi olmadan bu kesimlerin ömürleri çok uzun olmayacaktır.

Bu tasfiye sürecinde HDP’nin “şahin-sosyalist” yönetiminin terör ile bağlantılarının açık bir şekilde ortaya konması halinde söz konusu görevden almalara tepki verme yarışına giren muhalefet cephesi de çok fena yara alacaktır diye düşünüyorum.