​İKİNCİ 15 TEMMUZ ZAFERİ

Faruk AKTAŞ 18 May 2023

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Cumhur İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan yüzde 49.51 ile birinci olurken muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 44.88, Sinan Oğan ise yüzde 5.17'de kaldı.

“Yüz yılın seçimleri” olarak nitelendirilen 14 Mayıs parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, YSK’nın açıkladığı kesin olmayan sonuçlara göre, iktidar blokunu temsil eden Cumhur İttifakı 322 milletvekili alarak Meclis’te salt çoğunluğu elde ederken, muhalefet cephesini oluşturan Millet İttifakı'nın milletvekili sayısı 213’te, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın ise 65’te kaldı.

Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan yüzde 49.51 ile birinci olurken muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 44.88, Sinan Oğan ise yüzde 5.17’de kaldı.

Bu sonuçlara göre Türkiye 28 Mayıs’ta Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında yapılacak cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi için yeniden sandığa gidecek.

Muhalefet cephesindekiler dahil siyasi analistlerin büyük çoğunluğu, Recep Tayyip Erdoğan’ın ikinci turda rahat kazanacağı görüşünde.

Kişisel olarak benim de öngörüm Erdoğan’ın 8 ile 10 arasında bir farkla açık ara kazanacağı yönünde.

Muhalefet blokunun yenilgi psikolojisini toparlayamaması ve seçmen kitlesini sandığa taşıyamaması halinde bu farkın yüzde 20’leri bulması da sürpriz olmaz.

Bu sonuç ve öngörüler ışığında 14 Mayıs’ı ve ortaya çıkan tablonun siyasi sonuçlarını değerlendirmekte yarar var.

Öncelikle 14 Mayıs’ın, ülkeyi daha iyi yönetme iddiasıyla partiler arasında yapılan demokratik bir yarışın final günü olmadığının altını çizelim.

14 Mayıs, Türkiye’nin siyasal yönetimini ele geçirme arzusundaki ABD’nin liderliğindeki emperyalizm ile Erdoğan liderliğinde buna direnen milletin sandıkta karşı karşıya geldiği muharebe gününün adıdır. 

Bu tanım, özellikle sol ideolojik bir yaklaşımdan esinlenerek üretilmiş bir slogan gibi görülebilir.

Ama asla değil.

14 Mayıs’a dair en reel tespittir bu.

Bu arada, tarih boyunca en güçlü sloganı “emperyalizmle mücadele” olan sol blokun bu savaşta emperyalizm tarafında yer aldığını da not etmiş olalım.

New York Times'ın (NYT) 14 Mayıs seçimleri için “Tüm dünyada 2023’ün en önemli olayı” tanımını yapmasının nedeni budur. 

14 Mayıs’ta tüm dünyanın gözünün Türkiye’ye çevrilmesinin nedeni budur.

Bu seçimleri bu denli önemli hale getiren, 15 Temmuz 2016’da FETÖ eliyle yapılan darbe girişimiyle amaçlananın aynısının sandıklardan elde edilmeye çalışılmasıdır.

15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcısı “Derin ABD”yi temsil eden Joe Biden’ın, kendi ülkesindeki başkanlık seçimleri öncesinde 2019’da NYT’ye yaptığı, “Erdoğan’ı bu kez darbe ile değil Türkiye’de muhalefeti açıkça destekleyerek indireceğiz” şeklindeki açıklaması bu seçimlerin mahiyetini de taraflarını da ortaya koyuyor.

ABD yönetimi, Biden’ın göreve geldiği günden bu yana, Türkiye’ye dair hatta Ortadoğu, Avrupa ve Avrasya politikalarının tümünde bu yaklaşımı gözeterek hareket etti.

Erdoğan’ın karşısındaki muhalefet cephesi bu doğrultuda şekillendirildi, bu cephenin bileşenleri bu eksende oluşturuldu, politikaları, sloganları ve adayları da bu çerçevede belirlendi.

ABD ve onunla ortak hareket eden kimi Avrupa ülkeleri ile bunların küresel güç odakları ve sözcüsü yayın organlarının yanı sıra bu güçlerin güdümündeki terör odaklarının topyekün Türkiye’ye savaş açmalarının, destekledikleri muhalefet bloku ve adayının kazanmasını sağlamak amacıyla iktidarı yıpratma gayretlerinin nedeni budur.

14 Mayıs, asla ve kat’a Türkiye’de muhafazakâr ve milliyetçi kesimlerle, daha fazla demokrasi, özgürlük, refah ve değişim isteyen seküler, sol ve liberal kesimler arasında bir iktidar yarışının sandıkta belirleneceği günün adı değildir.

Ne muhalefet bloku demokrasi, özgürlük ve refahı temsil eden bir bloktur ne de adayları Kılıçdaroğlu bu nitelikte bir adaydır.

Bu blok ve bu blokun adayı Kılıçdaroğlu, güdümlerinde oldukları güçlerin siyasi hedefleri doğrultusunda toplumda bu yönde artan talepleri kullandı sadece. 

Lakin millet, ülkesine yönelik yerli iş birlikçilerin eliyle yapılan saldırıyı gördü ve iktidara yönelik kimi rahatsızlık ve eleştirilerini ikinci plana iterek ülkesini savunma yoluna gitti.

Türkiye, Türküyle Kürdüyle, Arabıyla Çerkeziyle, Sunnisiyle Alevisiyle, sağcısıyla solcusuyla, muhafazakârıyla seküleriyle 15 Temmuz’da ne yaptıysa 14 Mayıs’ta da aynısını yaptı.

Biden Amerikasının ve onun uluslararası destekçileriyle, bunların güdümündeki terör odaklarının ve bunların Türkiye’deki iş birlikçilerine geçit verilmedi.

Türkiye’nin siyasi yönetiminin dış güçlerin eline geçirilmesine fırsat tanınmadı. 

15 Temmuz darbe girişimine karşı kazanılan zafer ne ise 14 Mayıs’ta kazanılan da odur.

Bu çerçeveden bakıldığında bu seçimlerin kazananı sadece muhafazakâr ve milliyetçiler değil ülkenin siyasi bağımsızlığını önemseyen herkestir.

Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük daha fazla refah isteyen kesimler asla bu seçimlerin kaybedeni değildir. 

Zira bu seçimlerin kaybedeni olan muhalefet cephesi, yukarıda altını çizerek belirttiğimiz üzere kesinlikle bu kesimlerin temsilcisi veya sözcüsü değil, olamaz.

Aksine bu seçim sonuçları, muhalefet cephesinde dış güçlerin payandası olmadan toplumdaki daha fazla özgürlük, demokrasi, refah ve değişim beklentilerine yanıt verecek şekilde bir değişimin kapılarını aralaması açısından bu kesimler için de bir kazanım olarak değerlendirilebilir, değerlendirilmelidir de.

Ancak böyle bir değişim gerçekleştikten sonra Türkiye’deki seçimler, ülkeyi daha iyi yönetme adına partiler arasında demokratik bir yarışa döner.

Türkiye için iyi olan, güzel olan, doğru olan, en hayırlı olan budur.