KERKÜK'TEKİ DAAŞ TERÖRÜ ÜZERİNDEN...

Abdullah AĞAR 25 Eki 2016

Abdullah AĞAR
Tüm Yazıları
17 Ekim 2016'da Musul'u DAAŞ'tan kurtarma harekatı başladı. Bu harekattan sadece dört gün sonra (21 Ekim) Ortadoğu'nun en kilit şehirlerinden biri olan Kerkük DAAŞ tarafından karıştırıldı.

AKLIN içine BAHT katan ACEM oyunu: “TAVLA”

17 Ekim 2016’da Musul’u DAAŞ’tan kurtarma harekatı başladı. Bu harekattan sadece dört gün sonra (21 Ekim) Ortadoğu’nun en kilit şehirlerinden biri olan Kerkük DAAŞ tarafından karıştırıldı. Gece saat 03.00’den sonra radikal terör kenti esir aldı. Aktif hale geçen DAAŞ hücrelerinin dışarıdan (özellikle Havice’den) sızanlarla birleşmesiyle kentte büyük bir karmaşa yaşanmaya başladı. 

Hemen Kerkük’teki bu DAAŞ terörünün kentte aktif hale geçen hücreler tarafından üretildiği tezi ortaya atıldı. Ancak dışarıdan sızma da olduğuna dair yapılan bazı açıklamalar, duyumlar ve kentte boy gösteren DAAŞ’lıların ‘mücadele alanlarına özgü’ saç-sakal-kıyafet ve çatışma pratikleri bu tezi büyük ölçüde çürüttü. 

Bombalı kemer kuşanmış hafif silah donanımlı bu DAAŞ’lılar, Acil Müdahale Polis Müdürlüğü (Şorta Tavarih Emergency) ve Kerkük Eğitim Müdürlüğü başta olmak üzere pek çok alana saldırı düzenlediler. Yüksek katlara ve çatılara çıkan DAAŞ keskin nişancı ve roketçiler güvenlik güçleri başta olmak üzere hemen herkesi ateş altına aldılar. DAAŞ, özellikle Vahid Huzeyran (1 Haziran), Esra Mefgudin, Domiz, Tisin, Hay Askeri, Kasidiye, Uruba ve Hay Vasiti semtlerinde etki üretti. Kerkük’ün Dibis ilçesindeki elektrik santralini de basarak, üçü İranlı 13 kişiyi katletti. Ayrıca merkezdeki şehrin en büyük otelleri Al Sinober ve Dar üs Selam’ı da ele geçirerek, sadece silahla değil psikolojik etkisiyle de kendini gösterdi.

Kente sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, cuma namazları kılınamadı. Gün içerisinde DAAŞ’ın kentte 10 civarında canlı bomba eylemi gerçekleştirdiği ifade edildi.

Resmi makamlarca (-ki doğru bir veri üretebileceklerinden hala emin değilim) rakamlar halen açıklanmasa da (21-23 Ekim diliminde) kentte 99 kişinin yaşamını yitirdiği, 230 kişinin de yaralandığı, ‘basnews’e göre’ bunların 42’sinin polis, 26’sının sivil, 17’sinin Peşmerge, 11’inin PDK (KDP) Asayişi, 2’sinin YNK (KYB) Asayişi, 1’inin de anti-terör birim üyesi olduğu ifade edildi. Hayatını kaybedenler arasında ITC. Başkanı Erşat Salihi’nin polis yeğeni Ercan Salihi ile Türkmeneli Tv. Hab. Müd. Ahmet Haceroğlu da var.

Buna karşılık ölü ele geçirilen DAAŞ’lı sayısı ise 63. Cesetleri Kerkük askeri hastanesi morgunda. Muhtemelen 63 rakamına kendini patlatan DAAŞ’lılar dahil değil.

***

DAAŞ’ın bu eylemi neden yaptığına dair: “Musul’da üzerinde üreyen etki ve baskıyı hafifletmek, karşısındaki güçlerin kuvvet çarpanları ve bileşenlerinde dengesizlik yaratmak...” olduğu ifade edilebilir. Ancak eylemin kesin sonuç, kalıcı bir etki ya da kırılganlık üretme özelliklerinden uzak oluşu, çeşitli soruları da beraberinde getiriyor. Bu durumda, kırılganlıklar üzerinden etki ve güç üretmeyi çok iyi bilen DAAŞ’ın, kadük kalan bu (kendi içinde etkileyici) saldırısını daha kapsamlı değerlendirmek zorunluluğu ortaya çıkıyor. 

Şimdiye kadar DAAŞ’ın GÜDÜMLÜ / BAĞIMSIZ / GEREKÇELİ HAMLELERİ, ETKİ ÜRETTİĞİ ALANLARA YAPILACAK MÜDAHALELER İÇİN HER ZAMAN GEREKÇE ÜRETTİ. 

DAAŞ’ın etki ürettiği ve sonrasında boşalttığı ya da boşaltmak zorunda kaldığı alanlarla ilgili ‘Küresel – Bölgesel - Yerel kapsamlı’, ‘Taktik – Operatif – Stratejik boyutlu’, ‘Etnik – Mezhebi, Dini ve Kavramsal orijinli’ MÜDAHALE ve ETKİLER, bu alanlarda DAAŞ sonrası ÜREYEN / ÜREYECEK etki – güç – varlık – çıkar - fayda ve inisiyatifler açısından DAAŞ PARADOKSUNUN (Asimetrik İlişkiler ve Bilinmezlerle birlikte) EN ÖNEMLİ DETAYLARI OLUŞTURUYOR.

DAAŞ’ın bir benzer etkisi de bugün (24 Ekim) Sincar’da kendini gösterdi. DAAŞ Sincar’a saldırdı. Bugün için buna benzer bir başka iddia da Diyala-Bakuba için ortaya atıldı.

***

Öte yandan DAAŞ’ın Kerkük’te ürettiği etki, kentteki güvenlik yapılanmasının ne denli büyük bir zafiyet içerisinde olduğu da ispatlıyor. Bırakın önlemeyi ve caydırıcılığı, pek çok güvenlik görevlisinin görev alanlarını terk ettiği, görev alması beklenenlerin de görevlerine gelmediği görülüyor.

Kerkük’te bulunan istihbarat ve güvenlik birimleri şunlar:

-KYB’ye bağlı Zenyari Ajansı (Kürt İstihbaratı)

-KDP’ye bağlı Parastin Ajansı(Kürt İstihbaratı)

-KDP’nin Parastin ajansına bağlı Kerkük Asayişi Birimi

-KYB’nin Zenyari ajansına bağlı Kerkük Asayişi Birimi

-KYB’ye bağlı Anti Terör Birimi

-Irak Bölgesel Yönetimine bağlı Bölge Güvenlik Birimi

-Irak’ın Bölgesel Yönetimine bağlı Kent Polisi Birimi

-KYB Peşmerge gücü 

-KDP Peşmerge gücü

-Irak Başbakanlığına bağlı Irak İstihbaratı...

2014 yılı Haziran ayında Musul’u ele geçirmesiyle başlayan DAAŞ krizine kadar, Kerkük şehrinin güvenliğini Kerkük polisi sağlarken, Irak ordu birlikleri ve Peşmergeler Kerkük’e giremiyordu. Bununla birlikte IKYY bölgesinde egemen KYB ve KDP, “Asayiş Güçleri” adı altında bu kuralı delmişler, kentin içinde etki üretmişlerdi.

DAAŞ krizinin başlamasıyla bu yapı da evrilmişti.

Kerkük’ün çevre güvenliğini sağlayan Irak merkezi hükümetine bağlı Dicle Operasyonlar Komutanlığı (Kolordu seviyesinde) ve 12nci Tümen’in mevzilerini ve kışlalarını terk etmesiyle Kerkük’ün güvenliğinin tamamına yakını (Peşmergeler de dahil olmak üzere) IKYY’in kontrolüne geçmişti. 

Ancak burada da çok başlı bir durum var. KDP (Sarılar) ile KYB (Yeşiller) ve GORAN arasında da Kerkük inisiyatifi konusunda büyük bir rekabet gözleniyor.

Kerkük içinde Goran ve KYB (YNK), KDP (PDK)’ya kıyasla çok daha büyük bir siyasi ve güvenlik etkisi üretirken, KDP bu etkiye istediği gibi karşılık veremiyor.

PKK’nın Kerkük’teki varlığıyla ilgili reel durum, bu son DAAŞ kriziyle gündeme gelmiş olsa da, YNK ve Goran’ın himaye izin ve desteği ile PKK’nın Kerkük’te uzun süredir etki ürettiği biliniyor. Yaklaşık 7 yıl önce Kerkük’te görülmeye başlayan, siyasi varlık üreten ve büroları bulunan PKK, son dönemde silahlı varlığını da göstermeye başlamıştı. Hatta ITC Başkanını dahi tehdit etmişlerdi. Kerkük’teki PKK varlığından ve etkisinden, KDP kanadında rahatsızlık duyulsa da çok tepki üretilmedi ya da üretilemedi.

DAAŞ’ın Kerkük’ü basmasıyla PKK’lılar silah kuşanmış halde Kerkük sokaklarında boy gösterdiler. Özellikle Köprübaşı ve Kala bölgelerinde verdikleri pozlarla DAAŞ’la mücadele maske mazereti üzerinden silahlı bir gösteriye soyundular. Sahadan haber veren kaynaklar bu PKK’lıların 35-40 civarında olduğunu ifade ediyor. En son (dün) YNK (KYB); “Kerkük’ün DAAŞ’tan temizlenmesinde yardımcı olduğu için PKK’ya teşekkür” etti.

***

Kent içinde bütün bunlar olurken, kentteki DAAŞ varlığı ve terörü, dört temel gücün / unsurun / etkinin KERKÜK’e MÜDEHALESİNE GEREKÇE oluşturdu. DAAŞ’ın Kerkük terörü ne kadar önemli olursa olsun, DAAŞ gerekçesiyle ortaya çıkan bu bileşik / birleşik ve çatışan etki grubu ve ardılı, bundan sonrası için Kerkük merkezli çok daha farklı ve çok daha önemli gelişmelerin olacağını ortaya koyuyor. 

Kerküklülerin “Kara Lanet’imiz” dediği petrol ile doğalgaz rezervleri, kentin demografik – etnik – mezhebi yapısı ve jeopolitik önemi Babagürgür’ün* hararetini daha da arttırmaya başladı. 

DAAŞ nedeniyle Kerkük’e müdahale eden güçler şunlar:

1- Başta Tuzhurmatu’dan hareketlenen (ve büyük oranda İran etkisinde olduğu bilinen) Şii Türkmen ağırlıklı Haşdi Şabi güçleri Kerkük’e doğru yola çıktı. Bu yapı 16’ncı Liva olarak anılıyor ve başlarında Yılmaz Neccar adında Şii bir Türkmen var.

2- Özellikle Süleymaniye’den zırhlı araçlar ve ağır silahlar eşliğinde yola çıkan YNK (KYB) Peşmergeleri. (-ki onlarında İran ile çok kuvvetli bağları ve etkileşimleri var.)

3- YNK (KYB-Yeşiller) Peşmergeleri içinde kendini gösteren PKK.

Bu üç yapının İran ile doğrudan ve dolaylı ilişkisi, Musul’a İran etkisinin (Irak merkezi hükümet güçleri-Şii Haşdi Şabi milisleri-YNK Peşmergeleri, hatta bazı Ezidi gruplar ve PKK üzerinden) çok konuşulduğu bir dönemde, apansız bir şekilde ve DAAŞ’ı gerekçe göstererek kendini Kerkük’te göstermiş olması, çok farklı bir açılıma işaret ediyor. Bununla birlikte, İran’ın PKK ile asimetrik ilişkiler içinde olduğuna dair bazı iddialar da mevcut. Ayrıca İran’ın Süleymaniye’nin doğusundaki İran topraklarında askeri bir yığınaklanma içinde olduğu da biliniyor. Daha da ötesi, Diyala bölgesindeki Zırbatiye sınır kapısından başlayıp, Zırbatiye-Diyala-Tuzhurmatu-Tavuk-Tazehurmatu-Musul-Telafer-Sincar-Rabia hattından İran’ın bir kuşak oluşturma çabası içerisinde olduğu iddia ediliyor. Buradan Suriye’ye atlayan bu etkinin Suriye’nin kuzeyindeki YPG ve Suriye Merkezi Hükümeti/Şebbihalar ve Suriye’de İran güdümünde savaşan Şii Milisler üzerinden Akdeniz’e ulaşma ve İran’ın kendine güdümlü eksen/mihver oluşturma gayreti içinde olduğu da iddialar arasında. Bu eksenin oluşturulmasıyla ilgili Şii Türkmenlerden oluşan Livaların-tugayların (özellikle Tuz-Taze ve Telafer’de), PKK’nın (pek çok alanda) ve Ezidilerin (Sincar ve Telafer’de) kullanılacağı iddiası ise oldukça önemli bir detay. 

İddialar üzerinden anlatmaya çalıştığım bu eksende kimlerin olmadığını görmek çok zor değil. Burada, Türkiye ile Irak’taki IBY Başkanı Barzani-KDP ve Yergirtu’ya atıfta bulunmanın hiç sakıncası yok. 

Yeri gelmişken şuna da değinmek gerekiyor. Şii Milislerin Musul operasyonunda kullanılmayacağı/geri bölgede yol kontrolleri yapmakla yetineceği açıklamalarına rağmen, Kudüs Tugayları Komutanı Kasım Süleymani ile Şii Milis liderlerinin Musul önlerinde görüntü vermeleri, bunun İran medyası başta olmak üzere pek çok yere servis edilmesi konuya daha bir anlam katıyor. Ayrıca Şii Milis liderlerinin Ninova Operasyon Odasında harekatı yöneten Irak ordu ve polis güçlerinin komutanlarıyla toplantılar yaptığı biliniyor. Bununla birlikte Şii Milis katyuşalarının hedef gözetmeksizin Musul’u dövdüğü de sahadan gelen haberler/iddialar arasında.

Musul önlerinde gözükmelerinden ve Şii Türkmen Haşdi Şabilerin Kerkük’e girmesinden hemen sonra (dün) Kerkük’e çok ilginç ve önemli bir ziyaret gerçekleşti. Şii Haşdi Şabi Milis Güçlerinin ‘Gölge’ Genel Komutanı Hadi el Amiri ile görünür komutan Ebu Mehdi el Mühendis Kerkük’te, KYB’li Vali Necmettin Kerim ile gayet samimi bir görüşme gerçekleştirdi. 

Aynı gün içinde Kudüs Tugayları Komutanı İranlı Kasım Süleymani ise Süleymaniye’deydi. DAAŞ’la çatışmalarda hayatını kaybeden YNK (KYB)’lı Peşmerge komutanlarından Hüseyin Mensur’un Serçınar’daki taziye evindeydi. Gulala’daki çatışmalarda birlikte savaşan ve Hanekin’de birlikte gözüken İran’lı ve YNK’lı (Iraklı Kürt) iki komutanın ortak geçmişi oldukça anlamlı. Tabii bir de buna pek çok cephede birlikte gözüktükleri Hadi el Amiri üzerinden Bedir Tugayları ile Haşdi Şabi Genel komutanlığını da dahil etmek gerekiyor. 

İran bu coğrafyada stratejik bir satranç üzerinden gitmiyor. 

“Aklın içine baht kattığı” kendi milli oyunu TAVLA’yı oynuyor. 

Ve bu oyunda sadece ZARLAR atılmıyor.

Aynı zamanda tutuluyor da...

Kimi zaman da?

Dü, Se, Cağar’ı Penç, aşamalar bir tarafa!

Evet, kimi zaman da “Düşeş atsan Yek geliyor.”

Bu YEK, birbirine “CİHAT” ilan ederek kaybeden İslam Dünyasının gelecek zamanda olası yaşayacağı ateşten kıyamettir.

Adı da devletlerin dahil olduğu “MEZHEP SAVAŞLARIDIR:”

4- Koalisyon (ABD) hava akınları. Özellikle Kerkük içindeki bazı DAAŞ hedeflerini uçaklarla vurmalarıyla etki ürettiler. Hedef DAAŞ’tı, ama 3.000 derece ısıyla patlayan yakıcı ve yıkıcı bombalar ile bunların şarapnelleri adres sormuyor elbet. Bu akınlarda pek çok sivil ev, yaşam alanı ve kişi zarar gördü. Ancak bu hava taarruzlarında en büyük etkiyi/kaybı Kerkük’ten 55 km. uzaklıktaki Şii Türkmen kasabası Tavuk (Dakuk) yaşadı. Bir Hüseyniye’yi hedef alan bu hava saldırısında çoğunluğu kadın 25 civarında Şii Türkmen hayatını kaybederken 150 civarında da yaralanan oldu. ABD bu saldırının ‘Yanlışlıkla Yapıldığını’ ifade etse de, aynı saatlerde yine bir Şii Türkmen kasabası olan ve Kerkük’e 25 km mesafede olan Tazehurmatu’nun vurulması, akıllara bambaşka soruları getirdi. 

Sonuçta YaYa algısı eşliğinde YAnlışlıkla YApılan bu saldırılar Irak’ta ilk değildi. 

Bu saldırılardan hemen sonra ise; “Saldırıları Türkiye’nin yaptığı” şayiasının bölgede büyük bir hızla yayılması, konunun bir başka boyutunu gözler önüne serdi.

Musul operasyonu başlamadan önce Kerkük’e DAAŞ’lı girişine neden olan Havice’nin DAAŞ’tan temizlenmemiş olması ise hala meçhullüğünü koruyor. Askeri bir harekat açısından büyük bir hata olduğu değerlendirilen; “Havice ve Şırgat’ın DAAŞ’tan temizlenmeden Musul operasyonunun başlaması...” ve “DAAŞ’ın özellikle Havice’den Kerkük’e sızması...” pek çok soruyu da beraberinde getiriyor.

24 Ekim 2016

NOTLAR:

Kısaca KERKÜK: DAAŞ’ın Kerkük’te neden olduğu etki ve karmaşadan da anlaşılacağı üzere bütün bu güvenlik birimlerinin DAAŞ üzerinde arzu edilen etkiyi gösteremedikleri görülüyor. 

Bununla birlikte bütün bu birimlerin terör tehdidine karşı değil de Kerkük’ün geleceğinde etki üretmek üzere burada yapılandırıldığı iddia etmek pek ala mümkün. 

Irak Anayasasının 140’ncı maddesinin konusu olan tartışmalı bölgeler ve bu tartışmalı bölgelerin gerilim zirvesinde duran Kerkük, demografik yapısı, trilyon dolarlarla ölçülen doğalgaz ve petrol rezervleri, jeopolitik ve stratejik vazgeçilmezliği ile dünyanın en önemli kentlerinin içinde yer alıyor.

Şöyle ki:

1950’li yıllara kadar % 90 seviyelerinde Türkmenlerin yaşadığı bir kent olan Kerkük, bu yıllardan itibaren maruz kaldığı Ta’arip (Araplaştırma ve Baaslaştırma) politikaları ile yoğun bir Arap göçüne maruz kaldı.

1991 Körfez Savaşı, 36’ncı paralelin kuzeyinin (32’nci paralelin güneyi ile) uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, 1991-2003 Ambargo yılları ve 2003 İşgal etkisiyle, bu sefer de çok yoğun bir Kürt nüfusu akışıyla karşılaşan Kerkük’ün demografik yapısı tamamen değişti.

‘Gerçek veriler üreten bir nüfus sayımı olmasa bile’ 2014 Haziran koşullarında 1.6 milyon civarında olduğu ifade edilen Kerkük’ün nüfusu 750-800 bin Kürt’ten, 400-450 bin Türkmen’den, 350-400 bin Arap’tan oluşuyordu.

2014 Haziran’ından sonra bir başka etki daha ortaya çıktı. Özellikle Musul, Telafer ve Havice’de DAAŞ önünden kaçan Sünni Arap ve Türkmenlerin oldukça önemli bir kısmı Kerkük’e sığındı. Bununla ilgili de sağlıklı bir veri yok. Ancak yerel kaynaklar gelenlerin % 75-80 Arap ve % 20-25’in Türkmen olduğunu ve Kerkük nüfusunun 2,5 milyona yaklaştığını ifade ediyorlar.

TAVLA: Rivayet o ki; Hint Hükümdarı, İran Kisrasına, kıymetli taşlardan yapılmış bir satranç takımı yollar. Elçisini de sıkı sıkı tembihler… “Söyle Kisraya… Bu oyunu herkes oynayamaz. Herkes oynar belki ama sadece akıllı olanlar kazanır.”

Elçiye zeval olmaz ama iletilen mesaj da Kisranın gururuna dokunur. Sonuçta kinayeli, alaycı, anlamlı ve zekice planlanmış bir oyunla karşı karşıyadır. Hiddetine yenilip, kendisine hakaret mesajı getiren elçinin boynunu vursa hem oyuna gelecek, hem küçük düşecek, karşılık vermese gene oyuna gelecek, gene küçük düşecek. 

Kisranın artık bunun altında kalmaması lazımdır.

Elçiyi bir süre misafir eder. 

Sonra da İran’a mahsus bir oyunu, elçiyle beraber Hint hükümdarına yollar. Çok değerli taşlarla, kakmalarla, süslemelerle yapılmış murassa bir tavladır bu…

Tavlayla beraber Hint Hükümdarına gönderdiği ceylan derisi parşömende şunlar yazılıdır: “Senin oynadığın bu oyun, oyun mu? Aklı büyük olan, senin oyununu her zaman kazanır. Sana gönderdiğim tavladaki gibi aklın içine biraz da baht katacaksın ki, oyun, gerçek oyun olsun…” 

(Abdullah Ağar, IŞİD ve Irak kitabından)

BABAGÜRGÜR: Kerkük yakınlarında yüzyıllardır yanan ve tarih içinde bazı etnik-dini ve mezhebi yapılar tarafından kutsal sayılan/kutsallaştırılan ateş. Bölgedeki petrol rezervi 1927 yılında tespit edildi. Günlük bir milyon varil petrol üretme kapasitesi ile 1934’den beri dünyanın en önemli petrol yataklarından biri olarak kabul ediliyor. İsmiyle müsemma bir Türkmen bölgesi olmasına rağmen, demografik yapısı zamanla değişmiştir. Yüzyıllardır yanan bu ateşin (doğalgazın) ekonomik değeri için bazı yerel kaynaklar; “Burada her 7 dakikada son model bir jeep yanar” ifadesini kullanıyor.

(Abdullah Ağar, IŞİD ve Irak kitabından)