KIRMIZI ARABALI GENÇ

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Akıcı bir trafikte yol alırken sağ şeritten hızla gelen kırmızı renkli bir araç birden önüme geçti. Dar mesafede fren yaptım ve sarsıldım.

Akıcı bir trafikte yol alırken sağ şeritten hızla gelen kırmızı renkli bir araç birden önüme geçti. Dar mesafede fren yaptım ve sarsıldım. Neyse ki kaza olmadı. Kızgınlıkla sürücüyü izlerken bir öndeki aracı, sonrakini ve sonrakileri de çok tehlikeli şekilde geçti. Otoyolun şeritleri arasında zikzaklar çizerek, keskin makaslarla ilerledi ve gözden kayboldu. Çok geçmeden trafik yavaşladı. Yüzlerce araç yaklaşık yarım saat çok ağır ilerledikten sonra fark ettim ki, kaza yapan o kırmızı arabaydı.

Yolda adeta slalom yapan kırmızı aracın sol refüjdeki feci kaza görüntüsü ürkütücüydü. Aşırı süratli araba birkaç araca çarptıktan sonra takla atmış. Hurdaya dönmüş aracın yanında yerde oturan sürücüye kızgınlık ve acıma duygularının karışımı ile yaklaştım. Şükür ki bir şeyi yoktu, ambülans gelene kadar konuştuk ve tanımaya çalıştım. Sonra zaman zaman aradı bu genç insan ve birçok kez sohbet ettik.

Ailenin tek evladı olan 29 yaşındaki bu delikanlı, iddialı olmayan bir üniversite eğitimi almış, babasına ait plastik saklama kabı yapan küçük bir aile işletmesinde çalışmaya başlamış. İnsan ilişkilerinde kendini kontrol etmede zorlanıyordu. Temel kişilik donanımları arasında karizma, hitabet, kişisel gelişim gibi aranan liderlik özellikleri dikkat çekiyordu. Özgüven ile narsisizm arasında bocalıyordu.

Hak konusunda kendisine öncelik tanıyan, başkasına kolayca zarar veren, kendisini vazgeçilmez gören, trafik gibi toplumsal alanlarda geçiş üstünlüğü sağlayan bu anti sosyal davranışların kaynağı nedir acaba?

ÖZGÜVEN Mİ NARSİSİZM Mİ?

Kuşkusuz bireyi toplumdan uzaklaştıran, diğerleriyle karşı karşıya getiren, çevresiyle uyumunu zorlaştıran davranışların kaynağında tek sebep bulunmaz. Burada bireyin doğuştan getirdiği temel kişilik yatkınlığı, aile ve çevredeki yetişme biçimi ve toplumsal yaşamın neden olduğu öğrenmelerin rolü vardır.

Günümüzde anti sosyal davranış modellerinin giderek arttığını ve çeşitlendiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Zira yaşamın hemen her alanında ve yeryüzündeki tüm toplumlarda insan insana etkileşimin dar bir alana sıkıştığı dönemdeyiz.  Dijital toplumun sanal yaşam modeli, insanı insandan uzaklaştırdıkça bireyin başkası için bir şey yapma eğilimi de azalıyor. Daha fazla özgürlük isteğiyle bireysel yaşam alanı genişledikçe toplumsal davranışlardaki anormallikler de artıyor. Kendine güven, narsisizme dönüşüyor hızla.

Dikkat çekmek istediğimiz nokta temel kişilik özelliği olarak özgüvenle narsisimin karıştırılmasıdır. Özgüven; bireyin zihinsel, duygusal ve sosyal becerilerinin farkında olması, kendinden emin olması, kendini değerli ve yeterli görmesi, varlığına saygı duymasıdır.  Özgüveni olan birey; yeni deneyimler edinmede, girişim yapmada, mücadele etmede ve başarıyı zorlamada daha isteklidir.

Kendine güven eğilimi kontrolden çıktığında ise kibir, benlik çıkmazı, başkasını geçme yarışı, sürekli daha iyi olma çabası öne çıkar. Bir anlamda birey için gerekli olan özgüven eğilimi irade ile yönetilemediğinde son derece büyük zararlar verebilen bir büyüklenme, böbürlenme, gösteriş odaklı narsisizme dönüşebiliyor.

AİLE BELİRLEYİCİ

Narsist kişilik; kendisini her olayın, işin, etkinliğin merkezinde görür. Kendisini en başarılı, en güvenilir, en yakışıklı ya da güzel görür, sürekli diğerleriyle yarış halindedir. Kendisini olandan üstün gördüğü için diğerlerinden de bunu bekler, bunu göremeyince de sürekli olarak kırılır, yeterince önemsenmediğinden, beğenilmediğinden yakınır.

 Kendine güven ile narsisizmin karışmaması önemlidir. Özgüveni olan kişi başkasına saygı duyarken ve başkası için bir şeyler yapma eğilimine sahipken narsist kişilik, kendi çıkarı ve konumunu güçlendirme dışında başkasına iyilik yapmaz. Özgüveni olan birey kendi eksikliklerinin farkındadır, diğerlerine saygılıdır, hak ve hukuk konusunda hassastır, merttir ve daha iyi olmak için kendisiyle yarışır.

Narsist kişilik, kendi gerçeklerini olduğu gibi algılamada zorlanır, kendi benliğine olan aşkı başkalarını görmeye engel olur. İnsanın yönetebildiği gurur, özgüvenini sürdürmesine, yönetemediği kibir ise bir hastalık hali olan narsisizme yol açar.

İnsandaki özgüvenin gelişmesi, kolayca yönetilebilmesi ve narsisizme dönüşmemesi sürecinde doğuştan getirilen yatkınlıkların yanında aile içindeki mayalanma sürecinin çok önemli etkileri olduğu bilinmektedir. Zira aile, doğuştan getirdiğimiz ham potansiyellerden iyi olanların gelişmesini, kötü olanların ise gelişmemesini sağlayan yegâne kurumdur. Aile, iyi ya da kötü eğilimlerimizin davranışa dönüşmesi ve alışkanlık kazanmasında en önemli belirleyici etkendir.

Ailenin giderek sahipsiz kaldığı, daraldığı, çocukların ailenin dışına sürüklendiği, kendi başına yaşamın birlikte yaşama tercih edildiği bir dünyada sağlıklı bir özgüven değil arızalı bir kişilik şişmesi söz konusu oluyor. Bu ise bireyin hemen her toplumsal ortamda kendisini olağanın üstünde görmesine, geçiş üstünlüğü beklemesine ve bir üstünlük derdine girmesine yol açıyor.