KIRMIZI DÜŞMANLIKLAR...

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Almanların kelli felli tarih felsefecisi, edebiyatçısı J. Gottfried Herder'e göre; Türkler, üç yüz yıl Avrupa'da kalarak pek çok eseri yok etmişlerdir. Asyalı barbarlar olan Türklerin Avrupa'da işi nedir?

Friedrich Hegel'de  İnebahtı  Savaşı,  İtalya’yı  belki  de  bütün  Avrupa’yı  barbarların  istilasından  kurtarmıştır, der. Artı Hegel, insanlığın gelişim sürecini kendince dört aşamaya ayırmış, bunları; Doğu Dünyası, Eski Yunan, Roma ve  Prusya  Devleti  olarak  sınıflandırmıştır. Bu zat insanlığın  gelişiminde, geleceğinde ne Türklere, ne de diğer İslam İmparatorluklarına asla ve asla yer vermemiştir.

Geleyim bu yazımda işleyeceğim meseleye dair olan son örneğimize. Bu arada, bunları neden örnek olarak veriyorum bunu ilerleyen satırlarda daha iyi anlayacaksınız. Bunlar bir temeli teşkil edecek. Alt yapıyı. Madalyonun diğer gizemli yüzünü. Evet, son örneğimiz; İngilizlerin en popüler 20.Yüzyılında en iyi tarihçilerinden, aynı zamanda 1. Dünya Savaşı sırasında İngiliz istihbaratı için yaptığı çalışmalarıyla da bilinen  Arnold J.Toynbee. Toynbee deyip geçmeyin. Önemli bir zat. Türkiye'de de epeyce bilinir. Bazı tercüme kitapları da vardır. Batı ve Avrupa düşünce tarihinde yeri epeyce okkalıdır. Bu adam;  "Tarihin Araştırılması" adını taşıyan 10 ciltlik bir kitabının içinde bizlerinde dahil olduğu Müslüman coğrafyaya dair bakın ne inciler sıralamış; “Hristiyan  Batı, devamlı  olarak  İslamiyet’e, Müslüman  ülkelere  askeri,  ekonomik,  siyasi,  kültürel  ve  psikolojik  olmak  üzere  her  çareye başvurarak  saldırmalıdır. Müslümanlar  devamlı  savunmada  olmalı  ve  sindirilmelidir. İslam Uygarlığı, meydan  okuma özelliğini  yitirmiş  olduğundan çökecektir. Bunun  için  her  çareye başvurulmalıdır. 21. Yüzyıl, büyük olasılıkla İslamiyet’in yüzyılı olacaktır. Hristiyanların insanlığa verebileceği hiçbir şey yoktur. İslamiyet’in ise insanlığa vereceği çok şey vardır. Örneğin ırkçılığı reddeder, insanlar arasında eşitliği kabul eder, Hristiyanlıkta olduğu gibi ruhban sınıfı  yoktur. İslam; alkol, uyuşturucu, kumar, hırsızlık, gasp gibi yüz kızartıcı suçları kesin olarak yasaklar. Zekat başta olmak üzere yardımlaşmayı teşvik eder. Bilime ve temizliğe önem verir. 21. Yüzyılın İslam’ın  yüzyılı  olmaması  için  her  çareye  başvurulmalıdır. İslamiyet  ve  Müslümanlar  gözden düşürülmelidir. İslam ülkelerinin aydınları ya bizim ajanlarımız olmalı ya da Batı kültür potasında eritilerek kendi kültürleri yerine 'Batıcılık' ikame edilmelidir.”

Evet, bu  konulara dair yazan başka oryantalistler diğer adıyla şarkiyatçılarda vardır. Ama ben etkili olduğunu düşündüğüm bir kaçından alıntılar yaptım. Artı başkaca bu coğrafya da bir şekilde yaşamış, hatırat kitapları bulunan Batılılar, Avrupalılar da genel hatlarıyla düşünce olarak böyledirler. Onlarda bu minvaldeki (Osmanlı-Türk ve İslam coğrafyasına dair) kinli ve kirli incilerini birer birer sıralamışlardır anılarında, beyanatlarında. İyi görüşü olanlar da vardır ama onlar numuneliktir. Onlarda dahi bir yanlılık, bir iç çekme hali göze çarpar. Hasıla hem severim, hem de söverim  cinsindendir, en iyilerinin bakış açısı. Katıksız bir sevgileri asla yoktur.  

Gelelim sadede... Sizce, Toynbee ve görüşlerini belirttiğimiz diğer kişilerin bu tarz düşünceleri günümüzde ve hatta son yıllarda yaşadığımız hangi olaylara tekabül eder? Mesela, son yıllarda kendi ülkemizde, coğrafyamızda yaşanan olaylarda bu görüşlerin payı nedir? Ne derece ilintili, ne denli iç-içedir acaba? (Örneğin; Gezi olayları, 17-25 Aralık, 15 Temmuz Darbesi, Rus büyükelçisine suikast, Rusya ile uçak krizi, Rusya ile bozulan ticari ilişkiler, Suriye meselesi, Suriyeli göçmenler meselesi, Kuzey Irak da Kürtlerle referandum krizi, Türkiye'de, Ortadoğu'da ve dünyadaki İslami kılıklı diğer terör örgütleri, bu gün başlarında türlü türlü bela olan Türk-İslam coğrafyasının diğer ülkelerinde yaşanan vahim başkaca olaylar).

Bence çok alakalı ve ilintili... Son günlerde milletçe ne dedik, ne düşündük hepimiz; "yahu müttefikiz, neden bizim düşmanlarımıza bunlar yardım ediyor, darbecileri besliyor ve saklıyorlar, onları koruyup kolluyorlar, gözümüzün içine bakarak bize bunları yapıyorlar, bu nasıl iştir vs."  Bunları aşağı yukarı hepimiz düşündük, dedik, değil mi? İşte bu soruların asıl cevabı, yukarıda size aktardığım o adamların düşüncelerinin içinde saklı. Aslında artık saklı da değil, günümüzde aşikar.

Ha, bu arada o sözler "Kırmızı sözler", öylesine sıradan söylenmiş sözler değil. Gerek Toynbee'nin gerekse diğer düşüncelerini yazdığım kişiler için de geçerli bu görüşüm. Onların bu sözleri bizim coğrafyamızda olan, biten, gelecekte de -ihtimalen- her ne yapmaya çalışırsalar, o işlerine dair bir projektör olacak  bana kalırsa. Burada bizim açımızdan önemli olan, milletçe bu hali bilip, ona göre adımlarımızı atmamız gerçeği. Ama bizler bunu ne kadar biliyoruz, işin bu kısmı da önemli. Onların bu kendi formüllerine göre yaptıkları her şey oluyor mu, olacak mı; asla değil. Yapabilecekleri belki de bizim müsaade ettiğimiz kadardır, kim bilir. Özellikle son 5 yıldır bunu net görüyor ve gözlemliyoruz. Keza, kendileri de zaten hal dilleriyle istemeseler de yansıtıyorlar. Bunun böyle olmasında, yani istediklerini yapamamalarında en önemli etken ne peki? El cevap; bizlerin artık millet, toplum, bireyler olarak daha bilinçli davranmamız, onların oyunlarını, iki yüzlülüklerini bilmemiz, ona göre de gardımızı almamız ve ona göre davranmamız. Ayrıca sosyal, ekonomik aynı zamanda teknolojik olarak gelişme çıtamızı da eskilere nazaran biraz daha yükseltmeye başlamış olduğumuz gerçeği, tabii ki.

Hasıla; çökmeye başlayan bu köhne zihniyet, kendi görüntü vitrininde her ne kadar hümanizm, demokrasi, insan hakları, hayvan sevgisi, çevrecilik gibi argümanları yıllarca kullanarak bir cazibe merkezi oluşturmaya, göz boyamaya çalışmış olsa da, bugün artık işin öyle olmadığı, aslında zihniyet vitrinlerinde görünenin tam tersine, zihniyetlerinin içindeki asıl argümanın kan, gözyaşı, sömürü, kindarlık ve intikam olduğu gerçeği ile yüzleşmeye başlamıştır. Vitrinleri kırık dökük, cazibesi de eskisi gibi kalmamıştır. Zihniyetlerinin iç yüzü artık bizim gözlerimizin önüne iyice serilmiştir. Bunlara dair deliller, emareler bugün onlarca, yüzlercedir. Hatta 'suçüstü' halleri de. Türkiye, Ortadoğu ve Türk-İslam coğrafyasında son 10-15 yıldır baş döndürücü bir hızla yaşanan tüm olaylara, gelişmelere bir bakın, irdeleyin, bahsi geçen delilleri sizler de net olarak göreceksiniz. Bir kısmını açıkladım zaten.

Bugün o zihniyet, sinsilikten öteye adım atarak iyice su yüzüne çıkmak zorunda bırakılmıştır. Çıldırmıştır.  Neden, çünkü ülkemizde ve coğrafyamızda görevlendirdikleri Truva Atları, hizmetlileri, kırmızı kart yemiş, saha dışına sürülmüş, işlevsiz hale getirilmiş, deşifre olmuşlardır. Haa, bitmiş midir? Hayır. Bunun süreci hala devam etmektedir. Türkiye'nin geleceği için, huzurumuz adına bu mücadele her daim aralıksız olarak devam etmek zorundadır. Bu ülke de adam akıllı yaşamak, neslimizi sürdürmek, bu coğrafya da yaşamak, uyanık olmayı, bunu zorunlu kılıyor. Aksi hal, tüm kazanımların heba edilmesi, Türkiye'nin parçalanması, yok olması ve hatta bütün Türk-İslam coğrafyasının yok olması, parçalanması anlamına dahi gelir. Sağlıcakla kalın.