KOMŞU ÇOCUK VE GENÇLERİN KAYIP NESLE DÖNÜŞMEMESİ

Erol ERDOĞAN 22 Kas 2016

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
Sorunu bugün 'Suriye' bağlamında ele alıyorsak da, her kayıp nesle böyle bakmalıyız.

Suriye’de devam eden kaos yüzünden ülkesinden kopan, aileleri parçalanan veya ailelerinden ayrılmak zorunda kalan, eğitim hayatı kesintiye uğrayan çocuk ve gençlerin ‘kayıp nesil’ haline dönüşme ihtimali hepimizi (birey, cemiyet, devlet) ürkütmeli ve uykularımızı kaçırmalıdır. Suriyeli çocuk ve gençlerin kayıp nesle dönüşmesi bu konuda bir şey yapma yükümlülüğü ve imkânı olan herkesi tarih ve hesap gününde sorumlu yapacaktır. Aynı şekilde, o çocuklar ve gençler için sorumluluk üstlenenler de ma’şeri vicdan ile yaratıcı nezdinde iyilerden sayılacaktır. Çünkü hepimizin mazlum, mağdur, yetim, yolda kalmış olanlarla dayanışma zorunluluğumuz var. Bu nesil sağlıklı büyürse, iyi ve barışçıl bir dünyanın oluşmasına katkı sağlayacağı gibi kendi birikim ve gelenekleriyle de diğer medeniyetlerin zenginleşmesine ve daha iyi bir geleceğin inşasına destek olacaklardır. 

Doğru yerden bakarsak, ülkemizdeki Suriyeli aileler, hepimiz için bire on verecek birer ‘iyilik’ vesileleridir. Çünkü onların vasıtasıyla birçok şeyi daha iyi kavrayabiliyoruz. Zulmü ve zalimi, iç savaş ve kaosu, aile ve vatanın önemini, evinden yurdundan olmayı, ırkçılığın ne denli şeytan işi olduğunu… Bunun yanı sıra yediğimizi, içtiğimizi ve duygularımızı paylaşmayı; kendimiz için düşündüğümüzü kardeşimiz ve komşumuz için de istemeyi; kardeş ve komşu edinmeyi de bu vesile ile yeniden yaşıyoruz. 

Dünyanın her yerine dağılan Suriyelilerin ‘kayıp nesiller’ haline gelmesi sadece onların kaybı değil o ülkeler başta olmak üzere tüm dünyanın kaybı olacaktır. Asya ve Afrika’dan Fransa, İngiltere, Almanya gibi Avrupa ülkelerine giden insanların, o ülkelerde baskı, ihmal, asimilasyon uygulamalarıyla dışlanması, izole edilmesi ve eksik yaşamlarla büyümelerinin Avrupa için nasıl bir fatura oluşturduğunu hepimiz gördük. Dolayısıyla, karşımıza çıkan bu göçmen-mülteci sorununa karşı ortaya koyacağımız insani çözümler, onlara karşı bir sorumluluk olmasının yanı sıra kendimiz, ülkemiz ve dünyamız için de bir görevdir. ‘Kayıp her nesil’ ve ‘eksik her yaşam’ bugün ve gelecek için yeni kaoslara kapı aralar. 

Bu konuda önce bir fikrin, felsefenin, niyetin inşa edilerek bunun birey, toplum ve devletçe benimsenmesi gerekir. Hepimiz bilmeliyiz ki, kayıp olma tehdidi yaşayan nesil, kendi insanımızdır. Sorunu bugün ‘Suriye’ bağlamında ele alıyorsak da, her kayıp nesle böyle bakmalıyız. Afrikalı kayıp kuşaklara, Ortadoğu’nun Kürtlerine, Avrupa’nın Arap ve Türklerine… Bu yaklaşım aynı zamanda bu işlerdeki zarafetimizi belirler ve üslup temizliği sağlar. 

Bu ailelerin ve gençlerin önce bize güven duyması lazım. Sonra kendilerini ‘hukukî’ anlamda muğlak alanda görmemeleri lazım. Başlangıç noktası bence bu iki husus… Sağlam, sahih, insani bir temel oluşturursak, hukuk, eğitim, sağlık, kültür, kentleşme alanlarında yapılması gerekenleri daha net belirleriz.

(Bu yazı, UHİM’in “Kayıp Nesil Soruşturması: Suriyeli Mülteciler” başlıklı çalışmasında iki soruya verdiğim cevaptan oluşturulmuştur.)