Vakıf Katılım web

KONSERVATUARLAR SANATÇI YETİŞTİRMELİ

Micheal KUYUCU 21 Mar 2020

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Tanıdığım en aktif ve en babacan müzik eğitimcisi. İşine aşık, müziğe aşık biri.

Tanıdığım en aktif ve en babacan müzik eğitimcisi. İşine aşık, müziğe aşık biri. Müzik eğitiminin iyi bir yerlere gelmesi için çok büyük bir mücadele veriyor. Müthiş bir insan, İTÜ’de hocalık yapıyor, onun öğrencileri bence çok şanslı. İTÜ Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı Sanatçı Öğretim Üyesi, İstanbul Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi (MÜZDAK) Başkanı Dr. Göktan Ay ile Türkiye’nin kanayan yaralarından biri olan “müzik eğitimi”ni konuştuk.

“İstanbul Türk Müziği Festivali” 27. yılına ulaştı. 1993’te başlarken ne amaçlamıştınız?

25 Müzik STK’sının oluşturduğu, İstanbul Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi’nin (MÜZDAK) amacı; “Ülkemizde ve insanlarının gönlünde yasayan halk oyunları, halk müziği ve sanat müziği ürünlerini; gelenekselden faydalanılarak yapılan yeni çalışmaları; aşıkları, bestecileri, şarkıları, türküleri, yorumcuları, sanatçıları bir bütün halinde ve kaliteli bir şekilde halkımıza en iyi şekilde sunmaktı.” Bunu başardığımıza inanıyorum. Çünkü, bizi destekleyen; Kurumların, Vakıf/Dernek Başkanları’nın, Şefleri’nin, Koro üyelerinin heyecanla çalışması ve her geçen gün katılımın artması bize güç veriyor.

Ülkemizde, özgün ve alanında tek olan “27.İstanbul Türk Müziği Festivali’nde” 12 ilçede etkinlik ve Haliç Üniversitesi Konservatuvar ile ortak Uluslararası Türk Müziği Sempozyumu ile, bir kez daha müzikseverlerle birlikte olmanın gururunu yaşıyor, sponsorsuz, kendi imkanlarımızla, kaliteli müzik sunmaya, popüler kültürün baskısından uzaklaştırmaya çalışıyoruz.

Sizce kültür ve sanatın önemi ülkemizde yeteri kadar anlaşılıyor mu?

Kültür ve sanata çok önem veren, “Beyler, her şey olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız” özdeyişini söyleyen, Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini de unutmamalıyız; “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Çünkü bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin okullarında birçok vesilelerle eser halinde tespit edilmiştir. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, intibah almak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.”

Günümüzde ise; Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kültür ve sanattaki gelişmelerden memnun olmadığını defalarca dile getirdi, ama beklentisinin ne olduğunu söylemedi. Bu arada 7 bakan değiştirdi. Kültür Bakanlığı’nı bağımsızlıktan çıkardı ve Turizmle birleştirdi. Kültür; Turizmin parasal/tanıtım gücü altında kaldı. Sn. M.Ersoy, iyi bir Turizm Bakanı ama Kültür, Bakanını arıyor… Bakan Yardımcıları ise, bol bol gezip, plaket alıyor/veriyorlar… Hala sanatçıların 6400 ek göstergesi hallolmadı, ikramiyeleri maaşa katılmadı. Her yıl sorun yaşanıyor, yazıyoruz, ama yaprak kımıldamıyor Kültür’de…

Siz, yıllardır köşe yazıları yazıyorsunuz.  Çok sayıda yazınız var. Bunların bir yararı oluyor mu?

Bildiğiniz gibi, yıllardır köşe yazısı yazıyor, ilgilerin e-postasına da gönderiyorum. Bugün, sadece bir sitede okur sayım 6000 civarında. Ama, bugüne kadar; bir YÖK Başkanı, bir Milli Eğitim Bakanı, bir Kültür Bakanı arayıp ta, “arkadaş gel hep yazıyorsun, bu işler kolay değil, taşın altına elini koy” veya “ne diyorsun? bir dinleyelim” demedi. Ki, yazılarımda eğitim-sanat ve kültürü sürekli siyaset üstü yazıyor, taraf tutmuyorum. Belki bu engel olmuş olabilir. Çünkü, bakıyoruz; “kargayı bülbül yapan, beyazı siyah gösteren, her görüşle hemhal olan, renk belli etmeyen” köşe yazanları-akademisyenler iyi görevlere geliyor, komisyonlarda görev alıyor, ama, o alana -nedense- bir türlü çözüm gelmiyor.

Geleneksel ödülleriniz devam ediyor mu?

Evet, onore etmek ve olmak güzel şey. Festival programımız içinde geleneksel ödüllerimiz var. “Enver Yücel’e-BUHOT adına Okan Gürbüz’e; “Türk Halk Oyunları’na Hizmet Ödülü”, TRT İstanbul Radyosu Sanatçıları İbrahim S.Erbay’a- Dünya Tekin’e; Ümit Veren Genç Solist Ödülü” , Mustafa Hisarlı’ya; Türk Halk Müziği’ne Hizmet ve Onur Ödülü” , Nihat İncekara’ya (Besteleri En Çok Okunan Bestakar Ödülü”, S.Nazif İlter’e; “Baştonmaister Ödülü”, İsmail Küçükkaya’ya; “Türk Müziğinin Yaygınlaşmasına  Destek Ödülü” ve TRT’nin aylık ‘Bir Dünya Müzik Dergisi’ne; “En İyi Müzik Dergisi Ödülü” seyircilerin  huzurlarında  takdim edilecek.

Bir de özel bir Müzik Sempozyumu yapacaksınız. Sempozyumun konusu nedir?

‘27. İstanbul Türk Müziği Festivali’ kapsamında yer alacak olan, ‘Geçmiş Uygulamalar Işığında, Türk Müziği’nin; 2023/73 Yol Haritasının Belirlenmesi Uluslararası Sempozyumu’, Nisan ayında düzenlenecekti ama koronavirüs salgını nedeniyle kasım ayına erteledik. Konferansımız Haliç Üniversitesi Konservatuvarının ev sahipliğinde düzenlenecek.

Ülkemizde müzik kurumlarının sayısı ve durumu nedir?

Müzik alanı, üniversiteler bünyesinde nicelik olarak gelişmekte, ama nitelikte sınıfta kalınmaktadır. Bugün için; Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi (1), Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi (1), GSF Müzik Bölümü (15), Konservatuar (48), Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı (24), Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi (55) gibi müzik eğitimleri eğitime başlamış durumda.

Çoğalma ile birlikte, müzikte sorun haline gelen ve çözül(e)meyen bazı yanlışların, yeni kurulan kurumlara geçmesi kaçınılmazdır. Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalları -yeni hazırlanan- müzik müfredatlarında; Türk müziği makamlarının, Türk müziği çalgılarının eğitime alınması v.b. bazı çok sesli müzik mensuplarınca eleştirilmektedir. Siyaset kurumlarının ve üst makamların, müziğin; “hem sanat, hem bilim” olduğu bilincinde olamaması durumunda,  müzik kurumları  olumsuz etkilenmektedir.

Bilim dallarında görev yapan diğer alan akademisyenlerin; sosyal yönlerinin geliştirilmesi, sanat/spor alanlarında çalışmalar yapması, gelişim açısından en doğal ve doğru yoldur. İnsanlar; bir şekilde -amatör/profesyonel- müzikle ilgilenmektedir. 26 yıldır, festival içinde yer verilen etkinliklere katılan müzik STK’ları topluluklarında ve salonu dolduran  seyirciler arasında  her meslekten kişileri görmek mutluluk vericidir.

Müzik eğitiminde amaç ne olmalıdır?

Müzik eğitiminde amaç; “sanatı iyi derecede özümseyen, kaliteli sunum yapabilen, araştırmacı ruha sahip, örnek alınacak kişi olan, çalgısında/sesinde gelişmeyi hedefleyen, bilgi derinliği olan, etikliğe önem veren, araştıran-derleyen, üreten, kısaca; “bilime/sanata; akademik ve tarafsız  bakabilen kişiler” yetiştirilmesidir. Geçmişten gelen, sanat ve estetik yönü yüksek müziğimiz, Türk Müziği eğitiminin geç başlamasının yanı sıra; insani ve toplumsal değerlerdeki kayıplar ve yozlaşmalar sebebiyle doğal gelişim sürecini yerine tam olarak getirememiştir. Özellikle “yeni eser üretiminde” sıkıntılar söz konusudur. Yeni eserler genel olarak sayıca yetersiz, bizi yansıtmayan, sanat ve estetik endişelerinden yoksun eserlerdir. Nitelikli yeni eserlerin üretilemediği bir sanat dalının varlığını sürdürebilmesi zordur. Yeni bir yol haritasına ihtiyaç kaçınılmazdır; hatta geç bile kalınmıştır. Bu konular sempozyumda da dile getirilecektir. Bu vesile ile Haliç Ün. Mütevelli Başkanı Sn.M.Naci Topsakal’a, Rektör Prof.Dr. Melih Bulu’ya, Konservatuvar Müdürü Dr.Öğr.Üyesi Güldeniz Ekmen’e teşekkür ediyorum.

Türkiye’de Akademik müzik kurumları yapılanması doğru mudur?

Yanlıştır. GSF, Sanat ve Tasarım Fak., ile Sanat ve Mimarlık Fak. Müzik Bölümleri kapatılmalı ya da sanatçı-öğretmen değil, ara müzik insan gücüne yetiştirmelidir. Konservatuarlar, “icracı sanatçı” yetiştirmeli, Eğitim Fak. GSE Müzik Eğitimi ABD’ler ise “öğretmen” yetiştirmelidir. Programlar buna göre revize dilmeli. Herkesin, her kurumda her şey olduğu sistemden başarı beklemek büyük hatadır. Ama, YÖK, bu çözüme odaklanmamakta, göreve gelen Dekan ve Müdürlerimiz kendilerini tanıtma ve daha üst görevlere gelmek için makamı kullanmaktadırlar. Akademi, saygın ve çözümcü olmalıdır.

Eleştirileriniz bir artı bir eksi oluyor. Ama, “eksiler” görülüyor. Size de “kırılan, bunları yazmasan” diyen, küsen oluyor mu?

Olmaz olur mu? “Hocam; bir telefon kadar yakınım, bana söylesene, ne gerek var yazıyorsun!” diyorlar. Resmi yazı olarak, konservatuara da “yanlış uygulamalar olunca” yazıyorum, hiç kaile almıyorlar, bildikleri gibi devam ediyorlar. Çok şey bildiğimi iddia etmiyorum, ama dikkatliyim, bildiğimi iyi biliyorum ve kişilerle ilgim yok. Müzik alanı akademinin hali böyle. Prof. olan her şeyi biliyor ve kendini eleştiriye kapatıyor. Terminoloji üzerinde çok duruyorum. Türk Müziği alanında her kişi bildiğini okuyor. Oysa, 48 Konservatuar artık bir dil oluşturmalı, ama idarecilerin umurunda değil, onlar kendi reklamları için makamları kullanmaya devam ediyorlar… Afişlerde bile yanlışlıklar devam ediyor. Bu konuda iki yazı da yazmıştım, enpolitik haber portalından bakılabilir “Konser afişlerinde terminolojik yanlışlar var…” Şimdi iki örnek verelim.1/ Yeni bir afiş gönderildi bana…

Üç üye de, çalgısında kendini ispatlamış, “bağlama, gitar ve klasik kemençe üstadı” sanatçı arkadaşlarımız… Ancak konser ismi terminolojik olarak olmamış. “Old Music”; “eski müzik”, “Masters of Anatolian Traditionals”; “Anadolu Geleneksel Ustaları”, “Sold Out”; “tükenmiş” demek. Şimdi, bu “üç tanımı bir araya getirebilirseniz” ve açıklarsanız sorun yok. Deneyin bakalım. Nasıl ki, akademisyenlerimiz bildirileri başlıklarında yabancı dil kullanınca, bildirinin değer kazandığını zannediyorsa, bu afişi hazırlayan da öyle düşünmüş herhalde.

Bir diğer örnek ise şöyle: Nişantaşı Ün. Sanat ve Tasarım Fak. Müzik Bölümü’nü, webinde yayımlanan “Bölüm Hakkında” da; “Müzik Bölümü ülkemizin genç yeteneklerini sanat alanına kazandırmayı hedeflemekte ve enstrüman, şan, kompozisyon ve müzik teknolojileri alanında profesyonel müzisyenler yetiştirmektedir…”  yazıyor. Çok iddialı bir paragraf, ama öngörülen eğitim programıyla profesyonel müzisyenler yetiştirmek çok zor. Ayrıca, “enstrüman” (enstruman-u, noktasızdır) yıllardır kullanılmıyor, artık “çalgı” YÖK tarafından kabul edildi ve “Çalgı Bilimi, Çalgı Bölümü v.b.” kullanılıyor.

“Dersler Hakkında” da; “Bölüm Klasik Batı müziği eğitimini temel almaktadır. Performansist ve komponist yetiştirmeyi amaçlayan programımız, teori dersleriyle de desteklediği sanatçı adaylarını, müzik bilen birer icracı / besteci olarak sanat hayatına kazandırmayı hedeflemektedir. Performansistliğin ve kompozitörlüğün yanında günümüz koşullarında müzik üretme gereksinimini karşılayacak müzik teknolojileri, film müziği gibi seçmeli dersler de sunulmaktadır.” yazıyor. 'Performansist' diye bir müzik terimi yok ki! Doğrusu; Performans sanatçısı'dır. Yine; 'Komponist' diye bir müzik terimi de yok!;'Kompozitör=besteci demektir! Bunları yazmayınca, ödev/tez yazan öğrenci, yanlışı alıyor ve yaymaya devam ediyor. Elbette müzik terminolojisinde anlaşılamaz. Ama, üniversite deyince, yanlışlar susmalıdır…

Müzik adına bugünlük “Son Sözünüz” nedir?

Ülkemizin en çok arzu duyduğu, “barışa/huzura/paylaşıma/istikrara/üretime” giden yolda, “Toplumsal barış için, sanat” diyerek, “terörün ve şiddetin her türlüsüne karşı” olarak “Baharı müzikle karşılamak”, “Çölleşen Ruhumuzu Müzikle Yeşertmek” için,  Müzik Vakıfları, toplulukları, derneklerimiz ve konuk sanatçılarımız  adına müzikseverleri aramızda görmeyi diliyoruz.

“Korona kendisini sanatta da gösterdi”

Korona salgını film oluyor

Çağın vebası Korona, sinema filmi oluyor. Endonezya yapımı olan filmin 10 Mayıs’ta dünya sinemalarında vizyona girmesi bekleniyor. Çağın vebası olan ve binlerce kişinin ölümüne sebebiyet veren Korona XL, Endonezya menşeli MF Production tarafından sinemaya uyarlanacak.

Çekimleri dünyanın çeşitli kentlerde gerçekleşen film için, 1 Mart tarihinde düğmeye basıldığı, 10 Mayıs 2020’de filmin dünya sinemalarında vizyona girecek. Ağırlıklı olarak internet mecrasında yayımlanan uluslararası filmlerde oynayan oyunculardan derlenen kalabalık bir kadro ile çekilen filmde, ağırlıklı olarak Korona virüsünden korunma teknikleri işlenerek dünya insanlarının salgına karşı bilinçlendirilmesi hedefleniyor.  Filmin, Türkiye’de de vizyona girmesini bekleyeceğim. Eminim ilginç bir film olacak.

İki tane korona şarkısı

İtalyanların balkonlarda koronaya karşı mücadelede tek yürek olup şarkılar söylemesi son günlerde dünyada konuşulan bir konu oldu. Akdeniz duygusallığına sahip bir kültür olan İtalyanların bu tutumu Türkiye’den Şafak Salda’yı da harekete geçirdi. Şafak Salda bir korona şarkısı yaparak “Karantina marşımız, ezberleyin balkonlarda söyleyeceğiz” sözleriyle sosyal medya hesabından İtalyanlara göndermede bulundu.

Korona ile ilgili şarkı yapan bir diğer kişide korona fırsatçılarını hedefine alan mizah yazarı Jokel Abdul oldu. Korona salgınında durumdan faydalanarak maske, kolonya ve bakliyat fiyatlarına fahiş zam yapan ticari fırsatçıları ağır dille eleştiren cümleler içeren rap şarkının sözlerinde “ Maskelere zam yapmış, ebesine dam yapmış, Bırak akma rafta kalsın, ebesinin damına taksın..” diyerek koronadan dolayı zam yapanlara göndermede bulundu.