KORONA BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?

Faruk AKTAŞ 28 Mar 2020

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Bu salgının dünyanın siyasi aksları üzerinde ciddi etkileri olacağına kuşku yok.

Tıp dünyası koronavirüse karşı aşı ve ilaç geliştirmeye çabalarken siyaset bilimciler de salgının dünyanın geleceğine etkilerini tartışıyor.

Kimine göre kapitalizm öldü, sosyalizm gelecek, kimine göre kapitalizm kendini formatlayarak yeniden gelecek, kimine göre küreselleşme öldü, yeniden ulusalcılık dönemi başlayacak, kimine göre ulusalcılıktan da önceki döneme dönülecek vs…

Kişisel olarak, bu değerlendirmelerin çoğunu erken, birçoğunun da niyet yansımasından ibaret olduğunu düşünüyorum.

Bu salgının dünyanın siyasi aksları üzerinde ciddi etkileri olacağına kuşku yok.

Ancak bunun nasıl ve ne yönde şekilleneceğinin virüs fırtınası dindikten sonra geriye dönüp bakılarak, “neydi, nasıl oldu, neler yaptı” diye muhasebesi yapılarak elde edilecek analizler ışığında tartışılacağını düşünüyorum.

Şu an henüz orada değiliz.

Dünya genelinde ölü sayısı 20 bini aşmış durumda ancak birçok uzmana göre daha yolun başındayız. Üç ay, altı ay, bir yıl hatta iki yıl sürecek diyenler var.

Ölü sayısının milyonları, on milyonları hatta yüz milyonları bulabileceğini söyleyenler var.

20 bin insanın ölümünün yaratacağı siyasal etkiyle milyonlarca insanın ölümünün yaratacağı etkinin aynı olması beklenemez.

Ancak salgın daha şimdiden II. Dünya Savaşı sonrasından bu yana dünyayı ayakta tutan temel kolonları yıkmaya başladı.

Virüs, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi küresel organizasyonların tüm hücrelerini esir almış durumda.

Zaten uzun süredir yaşlılık belirtileri gösteren ve sayısız kronik hastalığı bünyesinde barındıran bu yapıların bu virüsten kurtulmaları mümkün olmayabilir.

Hali hazırda bu uluslararası kuruluşlardan umut kesme hali her ülkeyi kendisiyle baş başa bırakırken toplumlarda ulusalcılık bilincinin büyümesine yol açtığını söylemek mümkün.

Yani uluslar ve devletler için şu an görünen tek kurtuluş yolu birbirlerine kenetlenerek kendi başlarına bu savaşı vermeleridir.

Zira her ülke ancak kendi virüsüyle mücadele edebilecekken küçük, lokal kimi destekler dışında hiçbir ülkenin başka bir ülkenin yükünü sırtlama girişimi olmayacaktır.

Ancak bu salgının kimilerinin öngördüğü gibi bir-iki yıl sürmesi halinde bazı devletlerin de virüs ile mücadele direncinin kırılabileceğini bunun da arka arkaya çok sayıda devletin çökmesine veya dağılmasına yol açabileceğini öngörmek gerek.

Yani böyle bir felaket karşısında üyelerine destek veremeyen kuruluşların varlıklarının anlamının kaybolması gibi vatandaşını koruyamayan, onun yardım çığlığı karşısında çaresiz kalan, toplum için umut olmaktan çıkan devletler de uzun süre yaşayamayabilir.

Toplumların salgınla mücadele sürecinde kuşkusuz en etkili güç, birlik ve beraberlik ruhu ile direnme güçleridir.

Türkiye’de birlik ve beraberlik ruhu tarih boyunca hep güçlü olmuştur.

Konu ülke ve vatan olunca Türk, Kürt, Arap, Çerkez tüm etnik gruplar, tüm farklı inançlar ve tüm farklı siyasi anlayışlar genel anlamda ortak tavır göstermeyi başarmıştır.

Lakin ne yazık ki son birkaç yıldan bu yana ülkenin fay hatları arasında derin çatlaklar oluşmuş ve toplum hiç olmadığı kadar ayrışmıştır.

Bir yanda sürekli dış güçlerin saldırılarına maruz kalan iktidarın sert ve keskin dili öte yanda ana muhalefetin dış güçlerin ülkeyi vurmak için kullandıkları bir manivelaya dönüşmüş hali toplumun farklı yapılarının giderek birbirlerine karşı düşmanlaşmalarına yol açmaktadır.

Dolayısıyla en güçlü mücadele yolunun birlik ve beraberlik olduğu bir virüse karşı böylesine ayrışmış olarak yakalanmak Türkiye için ciddi bir talihsizlik oldu.

Ancak bir sürü siyasi virüsün bu ayrışmayı körüklemek için yoğun bir çaba içinde olmasına karşın siyasetin ana akslarında giderek daha akl-ı selîm bir yaklaşımın görülmeye başlaması umut vericidir.

Türkiye toplumu bu siyasi virüslere yenilmeyip birlik ve beraberliğini korursa bu koronayla da çok kolay baş edebilir.

Bu salgın fırtınası hangi ülkeleri silip süpürecek, dünyanı nasıl bir siyasi zemine oturtacak henüz bilemiyorum ama Türkiye’nin bu mücadeleden zaferle çıkması halinde kurulacak yeni dünya sisteminde çok daha güçlü şekilde, ana aktörlerden biri olarak yer alacağına inanıyorum.