Vakıf Katılım web

​KÜÇÜK TÜRKİYE'NİN İŞLETİM SİSTEMİ: CHP

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
CHP'de dikkat çekici şeyler oluyor.

CHP’de dikkat çekici şeyler oluyor. Âdeta “tamam mı, devam mı” dedirtecek olaylara şâhid oluyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran siyâsî örgüt olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişine şöyle bir bakalım. Bu bakış, bize Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbâli hakkında da kanaat verecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemâl Atatürk, CHP’nin de genel başkanı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin “ilk partili cumhurbaşkanı”dır. Bu özellik, İsmet İnönü (CHP) ve Celâl Bayar (DP) ile devam etmiştir. Bunu bilmesine rağmen CHP’liler Recep Tayyip Erdoğan’ın “partili cumhurbaşkanı” olmasına, her şeyde olduğu gibi, karşı çıkmışlardır. Ama laf olsun diye yaptıkları bu karşı çıkış, hamdolsun yerini bulmamıştır.

CHP genel başkanlığı, Mustafa Kemâl Atatürk’ten gelen bir silsile olarak düşünüldüğünde, bu makam, bu makamda oturan kişilere, hiç şimdiki olduğu kadar büyük gelmemişti. Kılıçdaroğlu, “Ben kim, Atatürk’ün yerini doldurmak kim” diye yersiz bir tevâzu gösterir mi bilmem ama, manzara budur.

CHP’de son yapılan seçimlerde ortaya çıkan İstanbul il başkanlığı yönetimi de göstermektedir ki, Kılıçdaroğlu, gerçekten genel başkanlık koltuğu için bir hayli fırın ekmek yemelidir.

CHP seçmen tabanının rakipleri kıskandıracak özelliklere sâhip bir genel başkanın eksikliğini hissettiğini sağır sultan bile duydu. 

Bir paçasını FETÖ’ye, bir paçasını Gezicilere kaptırmış olan CHP yönetiminin nasıl oluyor da, hâlâ yerinde duruyor olmasını merak etmemek mümkün değildir. İstanbul il başkanlığı seçimleri sonrası, partinin gözü kapalı taraftarları bile artık rahatsızlıklarını dışa vurmaktadırlar.

Beşiktaş Belediye Başkanlığındaki yolsuzluk operasyonuna öylemesine birkaç cılız laf söylemekten başka bir şey yapmamaları da gösteriyor ki, “kızılcık şerbeti” yalanı artık işe yaramamaktadır.

CHP, neden silkinip kendine gelmiyor?

Gelemez, çünkü CHP’ye biçilen kostümün bedeni budur. Bu kostümün CHP’ye dar gelmesi, CHP’nin kendisiyle ters düşmesi demektir. Arkasındaki “kayıtlı ve şartlı” desteğin bitmesi demektir.

CHP, büyüme hormonları alınmış bir çocuk gibi, küçük kalmaya mecbur edilmiş bir duruma gelmiştir. Zira bu küçük CHP, küçük Türkiye’nin siyâsî işletim modelidir.

Türkiye’nin küçük kalmasını isteyenler, “kurursa sulayın, büyürse budayın” diyenler, CHP’nin hormonlarına sürekli müdahale etmektedir.

Kısa bir zaman öncesine kadar CHP’de modellenen bu siyâsî işletim sistemi, tüm Türkiye’de kullanılıyordu. Gerektiğinde başka partilere de kopyalanıyordu. Dolayısıyla farklı isimde ama aynı partinin kopyaları oluşuyordu. Şimdi de yapılmıyor değil.

Bu “küçük CHP işletim sistemi” ile Türkiye, “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım”, “tuzsuz aşım, dertsi başım”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi atasözlerinin güncel uygulamalarına sahne oluyordu. Kazara kontrolden çıkıp da hormonlarının doğal dürtüleriyle hareket etmek istediğinde on yılda bir kafasına inan balyozlarla sersemliyordu.

O günlere dönmenin hesaplarını yapan ve hesapları tutsun diye şeytanı bile pes ettirecek hâinlikler tezgâhlayanlar, maazallah, istedikleri olduğunda hazırda bulunsun diye, “küçük CHP” yapısını ve modelini her şeye rağmen muhafaza ediyorlar. CHP’yi ne olduruyorlar, ne öldürüyorlar. Tıpkı Türkiye’ye bir zamanlar yaptıkları gibi, büyümesini istemedikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin siyâsî modelini bir siyâsî parti bünyesinde korumaya devam ediyorlar.

CHP’nin yeni İstanbul il yönetiminin belirlenmesinden sonra Ümit Kocasakal’ın genel başkan adaylığın açıklaması sonrasında, parti sözcüsünün “Herkes aday olabilir ama kimse CHP’nin çizgisini sorgulayamaz” şeklindeki kıvamı tutmamış demokratik çıkışı da birçok şeyin habercisidir. Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun “2019 seçimlerinde aklımızı kullanacağız” derken bahsettiği aklın, parti içinde harcaması kuvvetle muhtemeldir.

Ama bir bünyeye bu kadar müdâhale edilmesinin sonucu kanserdir. Kanser de içinde yuvalandığı bünyenin sonu demektir.

Türkiye’nin siyâsî gönlü ister ki, şöyle ya da böyle yüzde 25’lik kemikleşmiş bir seçmen kitlesine sâhip olan bir partinin bu potansiyeli hem kendisinin hem de memleketinin hayrına çalışsın. Çok zor ama Allah’tan ümit kesilmez.

Allah, bu millete büyümek ve büyürken ülkesini büyütmek isteyen, ülkesini yurtdışına şikâyet etmeyen, ulusal güvenlik konularına “sokağa çıkma tehdidiyle” karşılık vermeyen, projeleriyle iktidar alternatifi olan, millî ve ârif bir ana muhalefet nasip eder inşallah.