KÜLTÜR POLİTİKASI HALA OLUŞTURAMADIĞIMIZ BİR ŞEY - 2

Mustafa Kadir ATASOY
Tüm Yazıları
400 yıl önceki mimariyle 100 yıl önceki giyim tarzıyla algılanmamız yeni eserlerimizle dikkat çekemediğimiz anlamına geliyor.

1100′lerin ortasında yeniden inşa edilen St. Denis bazilikası Gotik mimarinin öncüsü kabul edilir. Gotik mimari kendisinden önceki Romanesk mimariden sıyrılarak yapıları farklı bir şeye dönüştürdü. Uçan payandalar, kaburgalı tonoz ve sivri kuleler Hıristiyan aşkınlığını ve idealizmi yansıtıyordu. 12. Yüzyılda yaşayan bir Fransız köylüsünün hayatında görebileceği en dokunaklı şey muhtemelen bir gotik bazilikaydı.

Gotik mimari İtalya’da pek kabul görmemiştir. Bunun nedeni İtalyanların kültürle ilgili farkındalıkları olsa gerektir. Rönesans’ın doğduğu yer olan İtalya, Papalığın iktidarını pekiştirmek için ihtişamlı sanat eserlerinin üretimini desteklemesinin yanı sıra Medici gibi sanat hamisi ve müşterisi ailelerin yardımıyla bir sanat şuuruna sahip olmuştur. İtalyanlar bu birikimini modern çağda Ferrari, Bugatti, Maserati ve Lamborghini gibi spor otomobillere de yansıtmışlardır.

Reform hareketi Avrupa’yı etkisi altına aldığında yeni ve görkemli bir stil olan Barok mimari, Karşı-Reform hareketinin önemli bir bileşeni olmuştur. 17. Yüzyılda inşa edilen Versailles Sarayı güçlü bir kültür ihracına yol açmıştır. Versailles Sarayı, Kardinal Richelieu ve 14. Louis tarafından şekillendirilen merkezileştirilmiş yönetim anlayışının ifadesi olarak Avrupa hükümdarlarını bir yarışa iter. Versailles'dan ilham alınarak inşa edilenler arasında İspanya’da La Granja, İtalya’da Caserta, Almanya’da Ludwigsburg, Avusturya’da Schönbrunn, İsveç’te Drottningholm ve Rusya'da Peterhof Sarayı sayılabilir.

Kısaca devletler ayakta kalmak için kültürlere, kültürler ayakta kalmak için devletlere ihtiyaç duyar denebilir. Bizim yapmamız gereken; palamutlardan büyülü bir meşe ormanı yetiştiren batıyla rekabet edecek, kozalaklardaki çam ormanını görmektir.

400 yıl önceki mimariyle 100 yıl önceki giyim tarzıyla algılanmamız yeni eserlerimizle dikkat çekemediğimiz anlamına geliyor. Osmanlı camileri, yalılarımız, tarihi konaklarımız birer şaheser. Ama Batıyla kıyaslarsak yeni stiller geliştiremediğimiz, var olanları da pazarlayamadığımız söylenebilir.

Bugün ağırlıklı olarak, Türkiye kültür ürünü ihraç eden bir ülke değil kültür ürünü ithal eden bir ülkedir. Bu sebeple bir paradigma olarak kültür politikası “kültür ürünü ihracı” üzerine kurulmalıdır.

Batı ardı ardına Gotik, Rönesans, Barok, Art Nouveau, Kübist, Modern, Art Deco, Postmodern stilleri üretmiştir. Farklı moda akımları çıkarmıştır. Biz sanat alanında dikkat çekici fazla şey üretemediğimiz için dünya durağanlığımızı teyit edercesine bizi yüzyıllar önceki ayırt ediciliğimizle, fesle, Osmanlı camileriyle algılamaktadır. İkinci bir paradigma kurarak herhangi bir kültür-sanat dalında dünyadaki bir sonraki büyük olayın Türkiye’den çıkması noktasından hareket etmeliyiz. Orijinal işlerle uğraşmalıyız.