KURUCU İRADE

Osman ATAMAN 08 Eyl 2016

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
Osmanlı'yı kim yıktı? Cumhuriyeti kurmak için, Cumhuriyeti kuranlar mı? Yoksa var olmak için savaştığımız o meşhur "yedi düvel" mi?

Osmanlı’yı kim yıktı? Cumhuriyeti kurmak için, Cumhuriyeti kuranlar mı? Yoksa var olmak için savaştığımız o meşhur “yedi düvel” mi? Yahut kendi kendine mi yıkıldı? Hatta “yıkıldı, yok oldu” diyebilir miyiz? Üstelik Cumhuriyetimiz henüz yüz yaşını doldurmamışken ve kurumlarımızın çoğunun Cumhuriyetten yaşlı olması apaçık ortada dururken.

Dürüst olup şunu söyleyebilmeliyiz en azından: Osmanlı’nın "güncellenerek" yaşatılabilir ve sürdürülebilir kılınması ve Cumhuriyet kurulması makul ve kabul edilebilirdir. Burada tartışmalı olan “artık millet kendi kendini idare edecek” tezi işlenirken, gerçekte iktidarın kimin olduğu ve kimin eliyle yürütüldüğüdür. Kuvayı Milliye bir askeri bürokrasi organizasyonu mudur? Veya Anadolu ve Rumeli Müdafayı Hukuk Cemiyetleri? Hayır… Bu kuruluşlar yerel, sivil ve vatansever eşrafın kurduğu organizasyonlardır.

O zaman bir kurucu irade tarifi yapacaksak, bu iradeyi şahıslara veya kurumlara değil, millete dayandırmak ahlaki bir zorunluluktur. Ama tam bu noktada Türk Silahlı Kuvvetlerini “kurucu irade” göstererek, milleti vesayet altına alanlar anlamakta zorluk çekeceğimiz bir duruş sergiliyorlar. Siyaset bilimci Münci Kapan “egemenliğin modern karşıtı kurucu iradedir” tuzağını kurarak şöyle diyor:

“Kurulu iktidar (ki bundan özellikle devletin siyasal organları olan yasama ve yürütmeyi anlamak gerekir) kaynağını ve yetkilerini anayasadan alır ve bu yetkileri gene anayasa tarafından çizilmiş olan sınırlar içinde kullanır. Her istediği kanunu çıkaramaz, her istediği emri veremez. Kendisini bağlayan hukuk kuralları (anayasa kuralları) buna engel olur. Kurucu iktidar ise kurulu iktidardan farklı olarak devletin temel hukuk düzenini yaratırken, iradesini sınırlayan üstün pozitif hukuk kuralları ile bağlı değildir. Bu bakımdan (Kurucu İrade’nin) tamamen bağımsız ve sınırsız bir iradeye sahip olduğu söylenebilir.” (M. Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yay. s. 63)

O zaman demokrasi, çok partili seçim, çoğunluk ve çoğulculuk kavramları hayatımıza “fasulyeden oynamak” için girmişler. Ne yazık ki böyle düşünenler kurucu iradeyi Türk Silahlı Kuvvetleri olarak görmüşler ve milletin üstünde egemen olarak canları istediklerinde “darbe”lerle duruma vaziyet etmişlerdir.

Ta ki 15 Temmuz’a kadar. Devletin varlık sebebi “millet”, iradenin her zaman ve her şartta kendisine ait olduğunu, tankların namlusuna düğüm atarak ispatlamıştır. Hem ispatlamış hem de iradesine artık sahip çıkmıştır. Sancılı ve zor bir durum yaşanması kadar, yeni ve doğru olan durumu kabullenemeyenlerin bağırması da gayet normal.

Diğer taraftan sınır dışı harekât yapıyoruz.  İçeride dört ayrı terör grubuyla mücadele ediyoruz. Ve devletin kanserli hücrelerini temizlemeye çalışıyoruz. Ama paşam “sivil vesayet”ten sızlanıyor. Orduyu daha okullarında yönetememişsiniz. Hala irade ve vesayet peşindesiniz. Cumhuriyeti ve demokrasiyi sevmek lafla olmaz. Evet paşam, sivil vesayet olacak. Baştan beri olmalıydı zaten.