​MACRON JÜPİTER İSE, ERDOĞAN NEDEN "DİKTATÖR"?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Türkiye'nin gündemi yurtdışında G20 Zirvesi'nde, yurtiçinde de 15 Temmuz'un birinci yıldönümüne odaklanmışken, Avrupa'nın ne zamandır eksikliğini hissettiği "Yeni Lider"i bulmuşçasına heyecan içinde olduğunu gözden kaçırmış olabiliriz

Türkiye’nin gündemi yurtdışında G20 Zirvesi’nde, yurtiçinde de 15 Temmuz’un birinci yıldönümüne odaklanmışken, Avrupa’nın ne zamandır eksikliğini hissettiği “Yeni Lider”i bulmuşçasına heyecan içinde olduğunu gözden kaçırmış olabiliriz. G20 Zirvesi, medya târihine Hamburg’u iç savaş yaşayan Suriye şehirlerine çeviren sokak olaylarıyla geçerken, bu toz dumanın arkasından, kahraman filmlerindeki sahneleri hatırlatan bir isim çıkmışa benziyor. Bu “yeni lider” imajıyla ortaya çıkan isim, Fransa’nın genç cumhurbaşkanı Macron.

Dünya basını, Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Macron’un imaj çalışmalarına odaklanmış durumda. O kadar ki, Fransa’nın Atlantik Okyanusu’nun diğer kıyısındaki süper güç müttefiği ABD’nin en önde gelen gazeteleri Financial Times ve The New York Times, hemen her gün en az bir haberle bu gündemi tâze tutuyor. Fransa’nın önde gelen gazetelerinden Le Monde ve Le Figaro’yu söylememe gerek yok.

Dediğim gibi, G20 Zirvesi sırasında Hamburg, bir Suriye şehri gibiydi, ama bu olaylar Türkiye’de olmadığı için, bunca davul-zurna, duymak istemeyene sivrisinek zıvıltısı gibi geldi. Unutulup gitti. Avrupa’nın “derin demokrasi suları” bu olayları da içine aldı; temizledi.

Fransa’nın 39 yaşındaki cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, seçimi kazanmasıyla milletin ağzına sakız olan âilevî konuları çabuk unutturacağa benziyor.

Belli ki, güçlü bir halkla ilişkiler strateji ekibiyle çalışıyor. Âdeta Fransa, Avrupa gündemin başköşesine oturdu. Öncelikle selefleri Sarkozy ve Hollande’ın tam da dolduramadığı cumhurbaşkanlığı makamının özgül ağırlığını artırma konusunda dikkat çekici adımlar atıyor.

Bir bakıyorsunuz, Fransız deniz kuvvetlerine bağlı bir denizaltında, bir komutan gibi emirler veriyor. Bir bakıyorsunuz G20 Zirvesi’nin ilk gününün gecesinde Beethoven Konseri’ne Trump ile birlikte katılıyor ve salondaki alkışların tamâmına mazhar olup müttefiğini kıskandırıyor. Bir de bakıyorsunuz ki, Putin’i Versailles Sarayı’nda ağırlayıp, 72 yıl (1643-1715) tahta kalan, “Güneş Kral” olarak anılan ve “Devlet benim” (l'État c'est moi) sözüyle tanınan  Kral 14. Louis’nin zamânındaki yayılmacı Fransa’ya gönderme yapıyor. Napolyon Bonapart’ın bozgunla sonuçlanan Rusya savaşının rövanşını alırcasına Rus kamuoyuna Versailles Sarayı’ndan mesaj gönderiyor. 

Birçok yorumcu ve köşe yazarı, Macron’u Napolyon Bonapart ve Charles De Gaulle ile kıyaslarken, o kendini Jüpiter’e benzetiyor. 

Jüpiter: Tanrıların kralı. 

Macron, normal bir cumhurbaşkanı olmayacağı iddiasında bulunurken selefi Hollande’ın “normal bir cumhurbaşkanı” sloganını diline doluyor.

Macron, zaferler kazanmamasına rağmen Napolyon Bonapart’ı bile beğenmiyor, ama onun mirâsını kullanıyor. General De Gaulle gibi, ülkesini 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ayağa kaldıracak kadar büyük işler yapmamış olmasına rağmen De Gaulle ile kıyaslanmayı kabul etmiyor. Kendinden önce cumhurbaşkanları Sarkozy ve Hollande’ı ise âdeta yok farz ediyor. 

Mezun olduğu École Nationale d’Administration’da edindiği târih bilgisiyle, bir eliyle Yunan mitolojisinin sayfalarını açıyorken, diğer eliyle “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözlerinin hâlâ koridorlarında yankılandığı Versailles Sarayı’nın kapılarını mevkidaşlarını ağırlamak için açıyor.

Bütün bunları sâdece otuz dokuz yaşında olmasına bağlayıp, “bu yaşta ne yapsa yakışır” diye açıklayamayız. ABD’de basının ağır eleştirilerine mâruz kalan Trump’ın ve Avrupa’ya tepeden bakan Putin’in karşısına âdeta cevval bir lider çıkartılıyor. Yaşı, bunca yatırımın karşılığını alacak kadar genç. Dünya kamuoyunda unutulan Fransa’yı gündeme taşıyor. 

Bunları Fransa’da Macron yapınca Jüpiter oluyor, ama Türkiye’de “milletimden başka güç tanımam diyen” Erdoğan yapınca “diktatör” oluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası bir zirvede, liderleri Topkapı Sarayı’nın Adâlet Kulesi altındaki Kubbealtı Salonu’nda ağırlasa hemen “Sultan” yakıştırması yapılmaz mıydı! 

Ya da bu zirveye katılan liderlere bir Dede Efendi Konseri verilseydi, bırakın yabancı medyayı, yerli medyamız alkış tufanı koparmak yerine, hakaret ve “dünyâya rezil olduk” kampanyası başlatmaz mıydı!