Vakıf Katılım web

MARKA DEĞERİ

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Premier Lig adını aldığı 1992 yılından bu yana her sene markasına değer katan bu ürüne bu sene yaz aylarında KPMG isimli bağımsız denetim/değerleme kuruluşunun verilerine göre Sekiz Milyar 520 Milyon €uro değer biçiliyordu. Sadece naklen yayın havuzu bile Bir Milyar 580 Milyon €uro'ya ihale edildi.

Ahmet Bülend Göksel Hocamız, Pazarlama Derslerinde sıklıkla ürün-mal ve hizmetlerde “Marka Değeri ve Bileşenleri”nden bahseder o tatlı üslubu ile konunun önemini bizlere iyice belletmeye çalışırdı. Coca Cola, IBM, WV gibi global markalardan ve Eczacıbaşı, Arçelik, BMC gibi yerel örneklerinden analizler yapardı.

İlerleyen yıllarda global markalara eklenen birçok örnek gördük dünyanın birçok noktasında. Kimi otomotiv, kimi elektronik, kimi kişisel bakım sektörlerinde hayatımıza onlarca yeni “marka” girdi. Spor dünyası içinde ise Adidas, Nike, NBA, Şampiyonlar Ligi, Premier League, La Liga, FIFA Dünya Kupası, Michael Jordan,  Ronaldo (hem El Fenomeno olanı hem de Cristiano olanı), Messi gibi markalarla tanıştık.

Geçen Hafta bir röportaj sırasında İBFK/Başakşehir’in başarılı hocası Okan Buruk: “Premier Lig’i izledikten, Liverpool’un oyununu gördükten sonra elimiz kumandaya gitmiyor Süper Lig’i izlemek için” diye samimi düşüncelerini paylaşmıştı. Şu anda Futbol Markaları içinde en değerli ilk iki-üç markadan bir tanesi hiç şüphesiz ki İngiliz Premier Lig’i. Daha sonra Şampiyonlar Ligi ve Dünya Kupası gelir galiba.

Premier Lig adını aldığı 1992 yılından bu yana her sene markasına değer katan bu ürüne bu sene yaz aylarında KPMG isimli bağımsız denetim/değerleme kuruluşunun verilerine göre Sekiz Milyar 520 Milyon €uro değer biçiliyordu. Sadece naklen yayın havuzu bile Bir Milyar 580 Milyon €uro’ya ihale edildi.

Ama elbette bu marka bir günde, bir sezonda bu değere ulaşmadı. Profesyonel bir yaklaşımla ürün-hizmet-mal (ne derseniz deyin) bir proses çerçevesinde sürekli geliştiriliyor, pozitif yönleri doğru yöntemlerle pazarlanıyor ve aynı zamanda İngiltere’ye yabancı sermaye transferi için bile bir imkan sağlıyor Premier Lig.

Her kafasına esen takım, her kafasına estiği futbolcuya parayı bastırıp transfer edemiyor mesela. Hedef futbolcu ülkesinin milli takımında son iki senede kaç maça çıktı?, şu anda kaç yaşında?, vatandaşı olduğu ülke FIFA sıralamasında kaçıncı sırada? gibi kriterlerle dolu bir listeyi ilgili komisyon önünde savunup ikna etmek zorunda İngiliz Kulüpleri. Yani yabancı çöplüğü olmadı, olmayacak hiçbir zaman Premier Lig.

VAR protokolleri bile IFAB tarafından yüzde 100 kabul ettirilemedi Premier Lig Hakem Komitesine. Dünyanın VAR’a en az müracaat eden ve VAR’dan en hızlı sonuçla oyuna dönen ligi Premier Lig. Tribünlerin ve stadyumların mimarisinden, izzet-ikram standartlarına kadar dünyanın kalanından farklılar. Seyir zevki, oyuna katılım ve ortak bilinçli tepki konusunda da fersah-fersah ötedeler.

Bu seviyeye nasıl geldikleri konusunda da çok açıklar. Soran eden olursa Federasyonları ve Lig Yönetimi üşenmiyor her şeyi anlatıyor yeter ki siz öğrenmek isteyin.

Hal böyle olunca, ister istemez; Okan Hoca gibi bizlerin elleri de Premier Lig’i izledikten sonra kendi ligimize dönerken pek bi isteksiz gidiyor kumandanın tuşlarına ama neylersin ki – el mecbur.

Futbol Federasyonumuz koyduğu mali disiplin kuralını bir hafta içinde önce yüzde 30’dan yüzde 40’a çıkardı sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar yüzde 30’a indirdi ve önümüzdeki sene Süper Lig naklen yayın havuzu ihalesi olacak. Şimdi mevcut veya aday yayıncı kuruluşlar sormaz mı adama – hangi yaptığınız doğruydu? diye. Bu mu Süper Lig markasına hizmet?

“Bir kararda durmayalım. Gel gidelim dosta gönül” türküsünde bahsedilen bir kararda durmamak, dosta gidilecekse anlamlı yoksa Süper Lig yönetimi için maalesef pek anlamlı değil.

Yılın son haftasında ve 2020 yılında her şey gönlünüzce olsun. Hayırlı seneler.