MHP, AK PARTİ İÇİNDE ERİR

Alican DEĞER 25 Eki 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları

Belki de eridi bile. Devlet Bahçeli, bizim hafızamızdaki MHP genel başkanları gibi değil. “Başkanlar” dediğime bakmayın. Zaten bir tek, “Başbuğ” Alpaslan Türkeş’i biliriz. Ama onun zamanları farklıydı. Zaten oğlu bile bu durumu tasdik etti.

Bana göre durum şu. Vatandaşlar, siyasi tavırlarını geçmiş bıkkınlıkların da etkisiyle ya travmatik olaylar karşısında kesin tepkiler ile değiştiriyor, ‘2001 ekonomik krizi’ gibi ya da çok yavaş bir şekilde yıllar içinde. Ak Parti’yi iktidara taşıyan süreç ilk duruma uygundu. Türkiye’nin tüm kaderi 6 aylık süreçte değişiverdi. Yeni bir lider, yeni bir parti ve yeni bir ‘düzen’ ortaya çıkıverdi. 

Ak Parti kitlesinin, hareketin ilk filizlendiği Milli Görüş koridorlarındaki kitlenin kat be kat üzerinde olduğu çok açık. Yani Ak Parti, o zamana kadar var olan tüm siyasi görüşlerden pay aldı. Hepsinden katılımlar oldu. Başarı ‘güçlü bir liderlik’ ile bu hamurun içinde topak oluşmadan karılmasıydı. Bugün artık bu durumu tartışmıyoruz bile. Ak Parti içinde “Şu kökenden, bu kökenden” diye konuşulabilecek hiç bir kişi veya odak yok. Monoblok bir yapı oluşturuldu. 

MHP ise geçmişindeki güçlü geleneklere dayalı bir parti. Ne derseniz diyin, toplumsal tabanı var (Veya var dı...). Tanıdığımız, bildiğimiz MHP kitlesinin yapı itibariyle başkanlığa yakın olduğu da ortada. Hal böyle iken Devlet Bahçeli’nin, dolaylı olarak da partinin diğer yetkilerinin açıkladığı, “Mecliste evet deriz, referandumda hayır” şeklindeki ikili tavırın kitlesinin nezdinde bir anlamı yok. Eğer önüne gelirse MHP tabanının ne oy vereceği belli. 

Neden böyle düşündüğümü açıklayayım. MHP’nin savunup da aslında Ak Parti tarafından yapılmayan ne var? MHP son 30 yıldır, PKK ile mücadeleyi savunuyor. Ak Parti zaten kıran kırana bir kavga içinde. HDP’den hiç hoşlanmıyor, Ak Parti Mecliste’ki fezlekeleri savcılara yolluyor. MHP, Suriye ve Irak’da çok daha etkin bir tavır alınmasını istiyor. Bu zaten yapılıyor. MHP, FETÖ’den şikayetçi. Eh, bu kavga kendisinin de veremeyeceği bir şekilde yürütülüyor. Geriye, klasik muhalefet eleştirileri ve “Bunu daha fazla yapabilirsiniz” türü yakınmalardan başka birşey kalmıyor. Belli ki kitlenin iktidar özlemini gidermenin yolu da mevcut MHP’den geçmiyor.

Mevcut siyasi iklim, MHP’ye çekirdek, yani atadan, babadan gelen partililer dışında bir taban bırakmıyor (Baraj üstüne taşımaya yetmeyebilir).

Burada Ak Parti’nin tavrı önemli. Çünkü HDP’nin bugünlerde yapılacak olası bir şeçimde barajı geçip geçmeyeceği çok şüpheli. Muhtemelen baraj altı. (Bu başka sorunlar doğurabilir. Ama başka bir yazı konusu.) MHP mevcut oyunu korusa bile (ki, bu da çok şüpheli) Ak Parti kritik rakam 330’u aşıyor görünüyor. 

Böylesi bir durumda. Mevcut fiili durum da zaten başkanlığa evrilmişken niye bir referandum stresine hem kendi girsin, hem ülkeyi soksun?

TACİZ TERMİNATÖRÜ

Donald Trump. Ya gerçekten bir taciz terminatörü ki, Amerika’da göz önünde bulunan hemen her kadını ‘rahatsız’ etmiş. Ya da bazılarını gerçekten taciz etmiş, diğerleri kendi reklamları için bu durumu kullanıyor. Gördüğünüz gibi anlatımım içinde ‘hiç kimseyi taciz etmemiştir canım’ gibi bir ibare yok.


Son olarak da bir porno yıldızına geceyi geçirmek için 10 bin dolar teklif ettiği ortaya çıktı. Porno yıldızı, bir golf turnuvasında tanıştıklarını, Trump’ın kendisini taciz ettiğini açıkladı.  Asıl sorun bu adam, bu kadar kişiyi taciz ettiğine göre, ortaya çıkan onlarca kadın niye şimdiye kadar susmuşlar. Sakın yanlış anlamayın. Kadınları suçlamak gibi bir şey yaptığım yok. Sadece keşke daha önce ortaya çıksalardı da Amerikan seçmeninin yarısının tercih ettiği böyle bir kişi aday bile olamasaydı diyorum.


Doğan Grubu’nun biliyorsunuz, İstanbul Mecidiyeköy’de dev bir binası var. Adı Trump Tower. Önemli bir bina. İçinde grubun gazeteleri falan da var. Trump’un Müslümanlar ve Meksikalılarla ilgili saçmalamaları gündeme geldiğinde Doğan Grubu’ndan bir heyet “Acaba bu isim değişebilir mi?” diye araştırmak için Amerika’ya gitmişti. İsim hakkı artık aralarındaki nasıl güçlü bir sözleşme ile korunuyorsa başaramadılar.


Aslında bu binanın yapılışı da başlı başına bir sorundu. Aydın bey, yıllarca bu bina için inşaat izni alamadı. Bina arsasının ön kısmı İstanbul’un en merkezi yerlerinden birine bakarken arkası ‘çok renkli’ bir mahallenin içindeydi. O mahalle o kadar renkli ki, yıllardır, mosikletli kuryeler bile oraya yemek götürmüyor. Soyulacağız endişesiyle.


Aydın Bey buraya inşaat izni alamamıştı. Uzun yıllar önce çok tesadüf eseri bir ortamda bir araya geldiğimiz dönemin Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e sormuştum: “Aydın Bey, bu inşaatı yapabilecek mi?” diye. Onun verdiği cevabı hatırlıyorum: “Bu haliyle zor. Zaten kendisi de bu durumu gördüğü için arsayı damadına devretti. Böylece izin alabileceğini düşünüyor” demişti. 


Benim önerim, Aydın Bey, Amerika’daki milyonlarca kişi gibi Trump’un  bu derece çılgın olduğunu bilemeyeceğine, aradaki anlaşma yüzünden binanın adını da değiştiremeyeceğine göre başka bir çözüm bulalım. Hani kimi semtler vardır, resmi adı başka halk arasındaki adı başka. Merter buna bir örnektir. Aslında Merter diye bir mahalle yoktur. Gerçek adı Abdurrahman Nafiz Gürman Mahallesidir. İşte onun gibi yapalım. Bu binaya için resmi adı başka olsada da başka bir isim kullanalım. “Doğan binası” bile olabilir. Ki gerçek durumu da bu zaten.