NE YİYELİM?

Ekin GÜN 13 Ara 2020

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Ankara başta olmak üzere İstanbul, İzmir ve Kocaeli'de günlük vaka sayıları hemen hemen yarıya düşmüş durumda.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıkladığı verilerden anladığımız kadarıyla olmazsa olmaz sosyal hayatımızı bitiren pandemiyle ilgili umut verici gelişmeler yaşanıyor.

Ankara başta olmak üzere İstanbul, İzmir ve Kocaeli’de günlük vaka sayıları hemen hemen yarıya düşmüş durumda.

Dünyanın varoluşundan itibaren maruz kaldığımız sayısız salgınlar gibi Kovid-19 salgını da bir gün bitecek.

Her ne kadar İspanyol ve domuz gribine sebep olan virüsler gibi Kovid-19 virüsü de hayatımızdan tamamen çıkmasa da günün birinde uygulanması zor olan bu izolasyon tedbirlerini ve maskeyi bırakarak normal hayatımıza geri döneceğiz.

Aşılama çalışmalarının sonucunu da birkaç ay sonra alacağımızı düşünüyorum.

Bilime inanan hiçbir insanın aşıya karşı olabileceğini düşünmüyorum, zira Bill Gates’in dünya nüfusuna elde hiçbir somut kanıt olmadan çip takacağına inanmak da meselenin aslını sulandırıyor.

Öyle ya, aşı salgını kontrol altına almak ve toplum bağışıklığını sağlamak için bir sonuç.

Ben ise “salgın ve sonrası” meselesinden daha çok “hastalık öncesi” konusuna yoğunlaşıyorum.

Çevreme baktığımda her insanın bu süreçte C ve D vitamini, çinko, propolis gibi bağışıklığı kuvvetlendirici takviye gıdaları hayatları boyunca hiç olmadığı kadar düzenli kullandığını görüyorum.

Ben de düzenli olarak D vitaminini kullanıyor, bağışıklığı arttırdığı kanıtlanan kelle paça çorbası içmeyi ihmal etmiyorum.

İngiltere’de koronavirüsle mücadele kapsamında evde kalan ve risk grubunda olan 2,5 milyon kişiye bağışıklığı arttırdığı için ücretsiz olarak D vitamini dağıtılması kararı da geçen günlerde karara bağlandı.

Yakın çevreme baktığımda bu takviye gıdaları alan kişilerin bilimsel makalelere dayanan kendi araştırmaları sonucunda kullandığını gözlemliyorum.

Oysa tıp biliminin bu salgında çıkarması gereken sonuçlardan biri de hastalık sonrası çözümlere değil, hastalık öncesine eğilmesi gerektiği.

Salgınla mücadele eden ve buna çözüm arayan tıp biliminden normal hayatımızı sürdürürken “nasıl beslenmeliyiz, ne gibi ek gıda takviyeleri almalıyız” gibi sorulara cevap bulmasını temenni ediyorum.

Çünkü her salgın gibi bu da bitecek ama virüsler hep olacak.

Bizleri aşı hakkında bilgilendirecek olan Bilim Kurulu üyelerinden de beklentim bu süreçte ve salgın bittiğinde nasıl beslenmemiz gerektiğine ilişkin tavsiyelerine kulak vermek.

Bu tavsiyelerde en az aşı kadar bilimsel değil mi?

Çünkü birçok hekimin aşıyla ilgili ortak fikri, “bulaştırıp bulaştırmayacağını bilmedikleri ama aşının koruma sağlayacağı” yönünde.

Bu açıklama anladığım kadarıyla aşı olanların Kovid-19’u asemptomatik olarak geçireceğini ifade ediyor.

Nitekim toplum sağlığını korumak izolasyon tedbirlerinden haklı olarak sıkılan ama buna azami bir şekilde uymaya çalışan işinde gücünde insanlara bir kez dahi uyarmadan direkt maske takmadığı için ceza kesmekle olmuyor.

Toplum sağlığı biraz da normal hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürürken hastalanmamak ve vücudumuzu çeşitli virüs, bakteri gibi mikroorganizmalardan korumak için kullanacağımız besin değeri yüksek gıdalar ve vitaminlerle de ilgili.

Yanlış mı düşünüyorum?

Yalan algıya reaksiyon göstermek

Geçtiğimiz günlerde elektrik şirketlerinin temsil, ağırlama ve seyahat gibi giderlerinin vatandaşın faturasına eklenmesi yönünde karar alındığına ilişkin iddialar sosyal medyanın gündemindeydi.

EPDK, “Giderlerin tüketiciye yansıtıldığı fakat gelirlerin ise şirkete bırakıldığı iddiası da kesinlikle doğru değildir. Söz konusu giderler, ana faaliyet konusu olan personel, bakım onarım, endeks okuma, kesme bağlama, IT, malzeme, genel yönetim giderleri gibi giderlerden farklı değerlendirilmekte, tavana tabi tutulmaktadır.” açıklamasında bulunarak bu iddiaları yalanladı.

Yalanladı yalanlamasına ama bu yalan algı yaygın bir şekilde çoktan yayılmıştı bile.

Post-truth çağın yaşandığı bir dönemde, iddiaların doğruluğu ya da yanlışlığına bakılmaksızın topluma kendi çıkarları adına yalan algıyı yaymak isteyenler hep oldu ve olacak.

Çünkü hakikatin önemli olmadığı bilgi kirliliğinin zirve yaptığı bir dönemi yaşıyoruz.

Bunun çözümü de bu yalanlar daha sosyal medya ortamından sokağa düşmeden anında toplumu bilgilendirmekten geçiyor.