ORGANLARIMIZIN ORUCU

Ümit G. CEYLAN 28 May 2017

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Mübarek Ramazan ayında oruç tutar, saatlerce aç kalırız.

Günün Hadisi:

Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur. [Buhari, Savm, 8.]

Günün Ayeti:

Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara Suresi 184)

Organlarımızın Orucu

Mübarek Ramazan ayında oruç tutar, saatlerce aç kalırız. Bizi bunu yapmaya iten nedir? İman denen bir güç olmasaydı nefs sahibi bizler hiç oruç tutabilir miydik? Yaptığımız her ibadet aslında Allah’ın bize bir lütfudur. O ibadeti yapmak isteyip de hastalığı, engeli yüzünden ibadetini diğer insanlar gibi yapamayanlar var. Gerçekten de şükrünü bilmek lazım. Ramazan ayının birçok hikmeti ve idrak edilmesi gereken yönleri vardır. Bunlardan en önemlisi de Ramazan orucunun sadece aç kalmak olmadığını anlamamız ve bunun yanı sıra da diğer organlarımızın da oruç tutması gerekir.

Şöyle ki;

GÖZÜN ORUCU; gözü haramdan uzak tutmaktır.

KULAĞIN ORUCU; dedikodu dinlemekten uzak olmaktır.

AYAĞIN ORUCU; Allah’ın istemediği yerlere gitmekten,

ELİN ORUCU; harama el uzatmaktan uzak durmaktır.

DİLİN ORUCU; kötü söz söylemekten, Allah’tan uzaklaştırıcı her türlü sözden insanın dilini korumasıdır.

KALBİN ORUCU; kalbi içine Allah sevgisinden başka bir sevgi sokmamaktır.

SIRRIN ORUCU; Allah’a ait hakikati o kadar ön plana çıkarmalı ki Allah’tan başka hiç bir şey olmadığını idrak etmek demektir.

AKLIN ORUCU; aklın edep sınırları dahilinde kendi haddini bilmesidir.

Dolayısıyla insanın her organının orucu vardır. Bunlar olmadığı takdirde oruç layıkıyla tutulmuş sayılmaz.

HZ. MEVLÂNÂ’YA GÖRE RAMAZAN VE ORUÇ

“Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır” diyen Mevlânâ, orucu çok özlediğinden ve hasretle beklediğinden bahseder. Bazen ise orucu bir “ana” gibi görür. Oruç ayı olan ramazana neşeli olarak girilmeli; ona kavuşulduğu için Cenâb-ı Hakk’a şükredilip sevinilmelidir. Oruç; kişide imanın, Allah’ı sevmenin, O’na bağlanmanın, O’ndan sakınmanın, haramdan kaçınmanın varlığına şahitlik eder. Ramazanda sadece yemek ve içmekten kaçınmak değil, kötü söz söylemek ve kötü iş işlemekten de kaçınmak, bunlara sabır göstermek gerekir. Orucun bazı zorlukları varsa da, yüzlerce çeşit hüneri de vardır. Oruç; şeytanı ve nefsi güçsüz ve etkisiz hâle getirir, maddî ve manevî açıdan temizliği gerçekleştirir, gönlü bedenî isteklerin tahakkümünden kurtarır, nefsi kirlerinden arındırır, ruhu özgürleştirir, gönül gözünü açar, manevî görüşü artırır, sabrı öğretir, bedenî hastalıklardan korunmanın yollarını öğretir, insanın insanlığını olgunlaştırır, manevî rızıklara ulaştırır, Allah’a yakınlaştırır.

MÜNACAAT:

Allah’ım!

Beni de, senden yardım dileyenleri de, kendinden başkasına muhtaç etme. Yalnız sana ve senin rahmetine muhtaç olalım. Yalnız seni zikredelim, yalnız senden yardım dileyelim.

Allah’ım! Bizler, her birimiz seni murad ediyoruz. Seni diliyoruz. Ancak, dünya arzuları, nefis, gaflet, engeller önümüzü kesiyor. Sana gelmemize mani oluyor. Allah’ım! Bizi gaflet uykusundan uyandır. Bizim kimimizi, kimimizden faydalandır. Bizi yalnız kendinle meşgul et. İnşallah nefislerimiz ıslah olsun. Nefislerimize, sana gelen yolu göster, ömrümüzün kalan kısmını Seninle meşk halinde, senin yolunda meşguliyetle geçirelim. Amin!

Kıssadan Hisse:

Hazreti Ali ve Deve

Hazreti Ali hurma bahçesinde akşama kadar çalışmış, akşam da devesinin üzerine bir çuval hurma yükleyerek evinin yolunu tutmuştu.

Devenin yuları yardımcısı Kamber’in elinde kendisi de önde gidiyordu. Medine’nin içine girdiklerinde yolun kenarından bir ses geldi. Yoksulun biri elini açmış sızlanıyordu:

- Ne olur Allah rızası için!... diyordu. 

İşte bu sırada sesi duyan Hazreti Ali (ra) ile arkadan deveyi getiren Kamber arasında şu konuşma geçiyor. Hazreti İmam soruyor:

Kamber ne istiyor bu yoksul?

Hurma istiyor Efendim!

Ver öyleyse!..

Hurma çuvalda Efendim!

Çuvalla ver öyle ise!...

Çuval da devenin üzerinde!...

 Deveyle ver öyle ise!...

Emri yerine getiren Kamber der ki:

Devenin ipi de benim elimde, demekten korktum. Çünkü beni de deveyle birlikte yoksula vermekte tereddüt etmeyebilirdi.

Osmanlı’da  ramazana hazırlık Enes Demir

Ramazan yaklaşırken hepimizin içinde tatlı bir telaş ve heves duygusu belirir. Bayanlar, ramazan öncesi hazırlığa başlarken, erkekler ise ramazan alışverişlerine çıkarlar. Bu alışkanlığımız bize Osmanlı döneminden miras kalmıştır. 

Osmanlı devrinde, başta padişahlar olmak üzere devlet adamları, saray halkı ve Osmanlı reayası, ramazan ayının yaklaştığı dönemde büyük bir heyecana bürünürdü. Esasında, 3 ayların başlangıcı ile Recep ve Şaban aylarında idrak edilen kandil geceleri de, insanları manevi olarak ramazana hazırlayan özel gecelerdi.

Bu aylarda, herkes ramazan için kendi alanında son hazırlıklarını yapardı. Bu kapsamda başta Osmanlı Saray’ı olmak üzere sadrazam konakları ve diğer üst düzey devlet görevlilerinin sahurluk ve iftariyelik gıda malzemeleri temin edilirdi. Ahali ise, çarşıya ve pazara çıkar, ramazan öncesi ihtiyaç duyacağı maddeleri ve gıdaları alırdı. 

Dolayısıyla gerek ramazan öncesi ve gerekse ramazan ayı boyunca Osmanlı ekonomisinin daha fazla canlılık gösterdiğini ve çarşı pazarın çok hareketli olduğunu ifade edebiliriz.

Ramazana hazırlık özel hayatta olduğu gibi kamusal hayatta da olurdu. Devlet, kendi içerisinde ramazana dair hazırlık yaparken bir yandan da padişah ve sadrazam, ramazan ayında halkın gıda sıkıntı çekmemesi ve huzur içinde ramazanı idrak etmesi için kadılara ve diğer görevlilere emirler gönderirdi. 

Konuya dair bir örnek olması hasebiyle; 1781 tarihli arşiv belgesinde, Sadrazam İzzet Mehmed Paşa tarafından İstanbul kadısına gönderilen emirde, İstanbul halkının refahının sağlanması için Mısır pirinci, kahve, şeker, yağ, bal, tuz, nohut, soğan, zeytinyağı, beziryağı, üzüm, kuşüzümü, sirke gibi yiyecek maddelerinin fiyatlarının tespit edilmesi ve duyurulması istenmişti. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, (BOA).C. BLD. 5436). Bunun üzerine İstanbul Kadısı, listede bahsedilen fiyatları kıyye ölçü cinsinden fiyatlarını belirleyerek halka ilan etmiştir.

Konuya dair bir başka arşiv belgesi örneği ise Mayıs 1789 tarihlidir. İlgili belgede, yaklaşan ramazan ayı dolayısıyla, İstanbul halkının daha fazla ihtiyaç duyacağı zeytinyağı konusunda sıkıntı çekmemesi için; Midilli Adası, Kemer-i Edremid [Burhaniye], Ayvalık ve Yunda Adası [Ayvalık’a bağlı Alibey Adası] yöneticilerinin, bölgelerinde üretilen zeytinyağının tamamını İstanbul’a gönderilmesi konusunda Sadrazam Koca Yusuf Paşa tarafından bölgedeki yöneticilere emir gönderilmiştir. (BOA. C. BLD. 7326)

 Sadrazamın, yaklaşan ramazan dolayısı ile gıda maddelerin temin edilmesi ve fiyatlarının çıkartılmasına dair İstanbul Kadısına gönderdiği buyruldu ve altına listede bahsedilen fiyatların kıyye ölçüsünden belirlenen fiyatları - BOA).C. BLD. 5436

Sadrazamın, yaklaşan ramazan dolayısı ile gıda maddelerin temin edilmesi ve fiyatlarının çıkartılmasına dair İstanbul Kadısına gönderdiği buyruldu ve altına listede bahsedilen fiyatların kıyye ölçüsünden belirlenen fiyatları - BOA).C. BLD. 5436

Konuk yazar Mehmet Akyıl

Ramazan Şuuru

Ramazan Maddi manevi bütün kazanımları, toplumla paylaşabilmek, onlarla 
hemhal olabilmektir.

Onbir ayın sultanı olan ramazan ayı mağfiret, rahmet ve bereket ayıdır. Ramazan ayına boşuna  onbir ayın sultanı denmemiştir. Bu ayda günahlardan arınmamız, kendimizi yenilememiz biz kullar için bulunmaz bir  nimet, bir lütuf ve büyük bir fırsattır. Senede bir ay, ramazan ayında oruç tutmakla mükellefiz. Oruç sayesinde nefsimizi terbiye eder; yeniden diriliriz. Yüce Kitabımız bu ayda indirilmeye başlamıştır. Kuran’la insanlık muhatap oldukça insanlık gerçek değerlerini bulmuştur. Kuran’la insanlık kendi fıtratını tanımıştır.  Bize düşen Kuran’ın ilk emrine uyup önce içinde bulunduğumuz cehaletten ve karanlıktan kurtulmalıyız. Bunun için; Allah’ın yap dediklerini severek ve ihlasla  yapmak, yapma dediklerinden de kaçınmaktır.

En başta Kuran’la muhatap olmak müminin vazifesidir. Kuran’ı okumak demek, onu anlamak ve bulunduğu zamanın, mekanın, olayların ruhuna inmek gerekir.  İtikat, ibadet, ahlak anlamında bir müminin inancını yaşaması ve kültür haline getirmesi gerekir. Kur’an bütün insanlığı muhatap kabul eden evrensel  yegane büyük bir kurtuluş kitabıdır. Kur’an bütün kainata hükmeder.  Onunla biz kendimizi, evreni ve ötesini idrak ederiz. Kuran’ı hakkıyla okuyarak ve onu doğru anlamak için gayret sarfetmek gerekir. Kur’an ilimleriyle donanırsak Kuran’ı hakkıyla okuyabilir ve anlayabiliriz. İnancımız ve yaşantımız Kur’an merkezli olmalıdır. Sadece kendimizi ve bulunduğumuz toplumumuzu değil, dünyanın neresinde olursa olsun bütün insanlığın kurtuluşu için çaba gösteririz. Hepimiz insanlık ailesindeniz. Hepimiz en başta insan olduğumuz için değerliyiz. Onun için yeryüzünde fitne durduluncaya ve ortadan kalkana dek mücadele etmek, adaleti temin etmek ve insanlık onurunu korumak zorundayız.

İşte içinde bulunduğumuz ramazan ayı, işte tuttuğumuz oruç ve nefsi mürakebe için büyük bir fırsat!.. Bu dünya bizim için bir misafirhanedir. Biliyoruz ki bu dünyada rahatlık yoktur. Hepimiz imtihandayız. Önemli olan bu imtihanı başarıyla sonuçlandırabilemizdir.  Aç da kalabiliriz, açıkta da kalabiliriz. Nice savaşlar, nice ayrılıklar, nice hastalıklar, açlık, susuzluk, kıtlık, savaşlardan ölen, yaralanan, evinden yurdundan uzak kalıp mülteci duruma düşen milyonlarca insan. Hepimizin başına gelebilecek kazalar, belalar, musibetler. Elimizde olmayan istemediğimiz tüm gelişmeler... İşte bu durumda payımıza düşen gücümüz yettiği kadar Hakkı yüceltmek ve zulme karşı durmaktır. 

Ramazanda oruç tutmak, sadece günün belli bir vakti içinde yemeden, içmeden kesilmek, cinsel ilişkiye girmemekle sınırlı değildir. Bundan maksat orucun ruhunu içimize sindirebilmektir. En başta hak yememek, kalp kırmamaktır. Sürekli iyilik yapma düşüncesiyle fırsatları değerlendirmek, küçük büyük bütün günahlardan uzak durmaya çalışmaktır. Maddi manevi bütün kazanımları, toplumla paylaşabilmek, onlarla hemhal olabilmektir. Ramazanın rahmetinin de, bereketinin de, ancak paylaştıkça çoğaldığını farkedebilmektir. Ramazanın mağfireti de, beşer olduğumuzu, hata edebileceğimizi, günah işleyebildiğimizi bilip, bir kul olarak da ancak Allah’a sığınabileceğimizi idrak edebilmemizdir.

İslam büyük bir medeniyet inşa etmiştir. İslam medeniyeti ve İslam kültürünün korunması, tekamülü için bu yolda hizmetlerimizi  kesintisiz sürdürmemiz gerekir. İslam sadece insanlara değil, bütün yaratıklara karşı bir sorumluluk getirmiştir. İnsan hakkı önce insanlık onurunu korumakla başlar. Onun için İslamiyet, din, dil, ırk ayırmaz. Zengin fakir ayırmaz. Bize düşen Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek ve onları korumaktır.