​PSİKOLOJİK DİNDARLIK

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Hayatımız boyunca topluyoruz.

Hayatımız boyunca topluyoruz. Doğduğumuz zamanki ilk ağlama sesimizden cenazemize katılan kalabalığa kadar çevremizdekilerin dikkatini toplamaya çalışıyoruz. Böylece dünyadaki toplama yarışımız, hayat boyunca devam ediyor. 

Önceleri annemize bağımlıyız ve ondan gelecek maddi ve manevi kazanımları toplamanın derdiyle iç içeyiz. Sonra okul sıralarında yıllar sürecek bir öğrenme maratonu ile insanlığın ortak bilgi ve beceri birikimini toplamaya başlarız. Aldığımız diplomalarla bunu kanıtlarız. Sonra bir meslek edinir çalışmaya ve para kazanmaya başlarız. Dünyanın tapularını biriktiririz hırsla. 

Eş edinir, yeni bir yuva olur dünyanın nimetlerini toplamanın keyfini yaşarız. En önemli kıymetlerimiz, çocuklarımızla buluşur daha da büyürüz. Bu defa onları zengin etmek için daha çok toplamaya koyuluruz. Yaş ilerledikçe bankadaki hesapların sıfırlarını artırma telaşı ile daha bir toplarız. Sonra güzel güzel toplarken bu dünyanın zenginliklerini, hastane günleri başlar durup dururken.  Ameliyat ve yoğun bakım derken hayatın kaçınılmaz gerçeği kapımızı çalar. Hak vaki olur. Cenazemiz için bir araya gelen insanlar, son toplamamız olur. Böylece ölüm durdurur toplama faaliyetimizi ve bitirir dünya hırsımızı. Maalesef yaşam boyunca toplamaktan mana ile aramız giderek açılıyor ve inancımızı içselleştirmekten hızla uzaklaşıyoruz.

Metafizikten Uzak Ahlakın Durumu

Hayat boyunca topladığımız ve art arda eklediğimiz sayıları, ölüm kat sayısıyla çarpınca tüm kazanımlarımız sıfırlanıyor. Dünyaya bir olarak geliyor, hayat boyunca birçok sıfırları bu birin arkasına ekliyor, sonra sıfırları atıp tekrar bir olup düşüyoruz dünya sahnesinden. Yani ki Bir’den gelip Bir’e doğru yol alıyoruz. Yol alırken topladığımız maddi kazanımlar bir yükten ibaret. 

Modern psikoloji, Ali Şeriati’nin “İnsan nedir?” sorusuna daha çok odaklandı. Zira gelişmiş toplumların; insanı kuşatan koyu kuralları, madde odaklı hayâsız uğraşları ve durmadan toplamaya, edinmeye, harcamaya, tüketmeye odaklanan yaşam modelinin, insanı ve toplumu mutlu etmediği anlaşılmıştır. Sadece bireyin maddi tatminine odaklanan hayat; anlık mutluluklar verse de hızla değersizliğe, yabancılaşmaya, toplumdan geri çekilen bir bireyselliğe ve nihayet ruh sağlığında örselenmelere neden olmaktadır. Maddi zenginliği toplamaya yönelmiş bir hayat, duygusal ve manevi tatmini ihmal ettiğinden insan, ruhsal doyuma ulaşamaz. Oysaki Muhyiddin’i Arabi’nin ifadesiyle “asıl cevher ve merkez olan insanın” gerçek mutluluğu, ahlak ve erdem sahibi olması, mana ile iç içe olmasındadır. Modernitenin zorladığı metafizikten uzak ahlakın, esasen insanı ahlaksızlık boyutlarına ulaştırdığı bir gerçektir. 

Sosyolojik Dindarlık, Psikolojik Dindarlık

Psikolojisi ve ruh sağlığı yerinde bir insan ve toplumun inşasında öncelikle hayatın madde ve mana dengesinin sağlanması elzemdir. İnsanı adeta kötürüm hale getiren teknolojinin arka planına, temel ahlakı ve kültürü barındıran bir değerler sistemini yerleştirmek zorundayız. Bu ise aktif bir çabayı gerektirir. Bedenimiz ve içgüdülerimiz için giriştiğimiz toplama etkinliğini; zihnimiz, duygularımız ve özellikle ruh dünyamızı da kapsayacak şekilde genişletmemiz gereklidir. Bunu niçin maddi hırsımızı ve dolayısıyla maddi kazanımlarımızı yönetmek zorundayız. Aksi halde toplama hırsı ve mallarımız bizi yönetmeye başlar. 

İnanç sistemleri ve dinler, insanın manevi derinliğini, dolayısıyla ruh dengesini sağlamada belirleyicidir. Ancak son dönemde yapılan bazı araştırmalar mutsuz, huzursuz ve uyumsuz dindarların da çoğaldığını ortaya koymaktadır. Araştırmaların dikkat çektiği diğer bir gerçek ise manadan uzak, topluma uyum amaçlı sosyolojik dindarlığın giderek yayıldığı yönündedir. Oysaki asıl olan inancın, bireyin psikolojik ihtiyacına yönelik olmasıdır. Şu halde salt görerek edinilen ve sonuçta topluma uyum amaçlı sosyolojik dindarlık yerine bireyin kişisel ihtiyaçlarına yönelen mana odaklı psikolojik dindarlığın gelişmesi önemlidir. 

Din, toplumsallaşma sürecinde öğrenilir. Ancak dindarlık, bireyin psikolojik ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde içselleştirilemez ise gruba uyma ve toplumla ters düşmeme amacından öteye gidemez. 

Sonuç olarak, yeryüzündeki toplama telaşımız ölümle sıfırlanmadan hırslarımızı yönetmemiz, çeşitli gruplara ya da topluma ters düşmemek için değil gerçek kişisel psikolojik tatminimiz ve ruh dengemiz için inanmamız ve bunun gereklerini yerine getirmemiz önemlidir. İnancımızın gösterişten uzak olarak içselleştirilmesi, ruh dünyamızın inanç değerlerimizle hemhal olması,  yaşam dengemizin olmazsa olmazıdır.