​REKABETİN TEMELLERİ

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Sosyal bir olgu olarak ele aldığımızda; sportif rekabetin toplumdaki karşılığı olarak ilginç sonuçlarla karşılaşıyoruz.

Sosyal bir olgu olarak ele aldığımızda; sportif rekabetin toplumdaki karşılığı olarak ilginç sonuçlarla karşılaşıyoruz. Bazı coğrafyalarda dini ve mezhepsel kökenli, bazı coğrafyalarda sınıfsal-kast kökenli, bazı coğrafyalarda etnik kökenli olarak cereyan edebildiği gibi bizim gibi bazı ülkelerde bunların hepsi geçerli olabileceği gibi hiçbirinin geçerli olmadığı çok özel durumlar bulunabilmektedir.

Yarın (20 Kasım 2016-Pazar), Kadıköy Ülker Stadında gerçekleşecek olan Fenerbahçe-Galatasaray maçı ile gündemde olan rekabet olgusuna baktığımızda ise bize özgü ve yukarıda bahsedilen hiçbir unsurdan beslenmeyen, değişik bir duruşu ve anlamı bulunan, baskın motifi ancak “kıtalar arası rekabet” olarak tanımlanabilecek bir renk aşkı ile karşılaşıyoruz. Bu sebepledir ki uzun yıllar boyunca “Dünyanın En Büyük 3. Derbisi” olarak kendi kendimizi kandırsak bile, enternasyonal olarak bir karşılığı olmadığı için, bu maçları ne canlı ne de banttan Türkiye dışında yayınlayacak bir televizyon platformu çıkmadı.

Galatasaray

Galata ve Pera’nın seçkinci/elitist ortamına inat, Mekteb-i Sultani uzun yıllar bu ülkenin alt-orta gelir grubuna yaslanarak öğrencilerini oralardan devşirdi. Ülkenin Batı’ya ve Batılı değerlere açık penceresi olma vasfını kazanmasında liberal ve özgürlükçü eğitim kadrosu önemli yer tutar. Basketbol’u Türkiye’ye getiren okul/ekol Francofon olarak bilinen Mekteb-i Sultani yani Galatasaray Lisesi’dir. (Bilenler bilir, Hasnun Galip Sokaktaki Galatasaray Futbol Kulübü ile Galatasaray Lisesi arasında bir,iki sokak vardı.) Lise aynı zamanda kulüpte de dominant etkiye sahiptir. Avrupa kıtasının her yönden temsilcisi olma vasfını Beşiktaş JK ile paylaşsa bile kökenleri itibariyle ağırlık Galatasaray’dan yanadır.

Fenerbahçe

Ayetullah Bey ve Arkadaşları da İstanbul’un işgali ile sonuçlanacak sürece, Osmanlı’nın son zamanlarındaki karışıklık ve büzülmeye inat ve isyanla karşılık vermişler, Türk Gençlerini bir arada tutmak ve vatan sevgisi ile onları bilinçlendirmek için Anadolu yakasının en büyük semti Kadıköyü’nde ve en güzel mahallelerinin birinde Kuşdili’nde Kuşdili Deresi (Kurbağalıdere) yanında Fenerbahçe’nin temellerini atmışlardır. General Harrington Kupası vb. birçok başarı ile Anadolu Kurtuluş Hareketi ve Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki merkezi haline gelmişlerdir. Silah sevkiyatı sırasında yaşanan kahramanlıklar destansı bir hüviyet taşımakta ve dilden dile anlatılagelmektedir. “En Büyük Anadolu Takımı” sözü aslında şaka değil bir gerçeğin ifadesidir.

Küresel rekabet

Öncelikle ve ilk olarak tabii ki El Clasico; Real Madrid-Barcelona maçı tüm dünyanın izlediği ve kökenleri İspanya İç Savaşı’na kadar dayanan, İspanya’nın hakim iki etnik grubunun (Katalanlar ve İspanyollar) rekabeti olarak başlamış, günümüzde spor endüstrisinin bir pazarlama başarısı olarak tüm dünyada takip edilir olmuştur. İskoçya’nın; Protestan ve Katolik Mezheplerinin ağır bastığı Glasgow Rangers-Celtic arasındaki zaman zaman kıyıcı sonuçları da olan ve son yıllarda ivme kaybeden yerel rekabetiyken gene mezhepsel bir sunumla Hıristiyan Dünyası’nın yakından takip ettiği hale dönüşen İskoç- Kelt (İrlandalı) rekabeti. Güney Amerika Arjantin’den dünyaya hediye edilen meşhur River Plate-Boca Juniors rekabetinin temelinde ise zengin-fakir ayrımı başat öge olarak öne çıkar. Boca gariban mahallelerinin ve rıhtımın takımı iken, River üst sosyo ekonomik grupların desteklediği takımdır. Aynı şekilde milliyetçi Partizan- komünist Kızılyıldız, Ordu takımı Steau Bükreş- Polis takımı Dynamo Bükreş, Sosyalist Roma- Faşist Lazio gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Güzel futbol ve centilmence bir rekabet olması dileklerimle, iyi bir hafta sonu dilerim.