​SAYGIYI MI UNUTTUK, NİYETLER Mİ BOZULDU?

Fehmi KETENCİ 24 Ara 2017

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Çok iddialı bir başlık gibi ama; her konuda, özellikle iş töreleri, yaşamın etik kuralları, olmazsa olmazımız.

      Çok iddialı bir başlık gibi ama; her konuda, özellikle iş töreleri, yaşamın etik kuralları, olmazsa olmazımız. İş ahlakı konusunda, tüm yaşam felsefemizi onlara endeksleyecek kadar saygı duyduklarımız, örnek aldıklarımız şimdi neredeler.

      Bu başlığa şöyle bir anlam vermemiz de mümkün; Yıllardır saygı duyduklarımızın, örnek aldıklarımızın dayatma gibi bize kabul ettirdikleri standartlara ve o standartların yerleştirdiği geleneklere kesinlikle uymuş, yaşam biçimimizi onlara göre kurgulamıştık. Gelişen dünya standartlarındaki değişime ayak uydurarak, bizler de değiştik ama, bize yaşam biçimi olarak sunulan örnek aldıklarımız şimdi neredeler. O standartlara ne oldu, gelenekselleşen o standartları unuttuk mu, ne.

      İnsanlar yaşamlarını biçimlendiren standartları zamanla unuturlar ve kendileri yeni standartlar oluşturmaya başlarlar. Standartlar aslında doğruların denetimidir. Yeni standartları oluştururken de o doğruları göz ardı etmemek gerekir.

      Niçin bazıları; etik kurallara aykırılıkları, iş ahlakına uymayan davranışlarını yalnızca birer “masum hata” olarak gösterip her zaman hoşgörü beklerler. Veya “masum hata”dır deyip affedilmelerini beklerler veya affedilmeleri gerektiğine inanırlar. 

      Kısa yanıtı: ; Kişilik çatışmasının oluşturduğu karmaşada yaşam felsefesinin tanımlayamamak ve düzene ayak uyduramamak. Hepimiz genel kurallara özen göstermeye çalışırız ama unutmamalıyız ki hepimiz farklı düşünen ve bu farklılığı yaşam biçimimize egemen kılma konusunda tavizsiz olmanın peşinde koşarız.

      Her birimizin; korkuları ve kuşkuları, umutları, hayalleri, endişeleri ve kaygıları var. Birbirimizden çok ama çok farklıyız. Aklımıza eseni yapmayı özgürlük sanırız. 

      Örnek aldığımız yaşam standartlarının doğru veya yanlış uygulanması döneminde yapayalnızız. Her birimiz böylesi bir ortamda her şeyi korkusuzca yapabilecek, kendini sınırsız özgür hisseden birer roman kahramanı gibi davranmaktan hoşlanırız genellikle.

      Toplumdaki yaşam görüntümüzün yüzeyini kazıyın, biraz hayal gücü ile göreceksiniz ki, zaaflarımızın, arzularımızın ve yaptıklarımızın her birinin roman karakterine tıpatıp uyduğunu göreceksiniz. O romandır, onlar da “roman kahramanları”dır deyip geçmeyin, aslında hemen hemen hepimiz kendi yaşamımızdaki bir “roman kahramanı”na benzemeye can atarız.

      Hepimiz, genlerimizin, yaşamda örneklediğimiz çevremizin, sosyal yaşamımıza, yaşam biçimlerimize etkileri ile; yetenek, beceri ve deneyimlerimizin katkılarıyla oluşturduğumuz özel prototipleriz, androidlerizdir. Bu özel prototipleri özgün kişiliklere dönüştürebilmek elimizde, yeter ki; bu özgün kişiliği içtenlikle isteyelim ve benimseyelim.

      Okula başlarken, evlenirken, nasıl ki bu özelliklerimizi beraberimizde götürüyorsak, iş yaşamımıza da aynı kararlılık, aynı güçlü ve zayıf yanlarımızı, yeteneklerimizi, alışkanlıklarımızı taşıdığımız valizimizle geliriz. İhtiyaçlarımızı, yaşam standartlarımızı, öz değerlerimizi, duygularımızı ve etik değerlerimizi de oraya taşırız. Biliyoruz ki; İş yaşamı yaşam standartlarımız içinde en özen göstereceğimiz, kimlik olgunlaşmasına ulaşabileceğimiz, yönetim ve gözetim denetiminde olacağımız, özgürlüklerimizi kısıtlamak zorunda kalacağımız çok önemli bir dönemdir.

      Eğitim düzeylerimiz tamamen değişiktir. İlk derslerimizi ana kucağında öğütler dinleyerek veya azarlar işiterek öğrendik. Ama bir çok öğrendiklerimizi, yaşamımızı biçimlendireceğimiz derslerimizi ise; sosyal yaşamımızda kendi başımıza yaşamaya alıştığımız dönemlerde öğrendik. 

      Her yeni dönem öğretileri, geriye dönük olarak öğrendiklerimizin bir çoğunu oldukça fazla, bazen de tümünü değişime uğratır.

      Bu dönemlerde, yaşam standartlarına yapabileceğimiz katkılar ve yeni düzenlemelerle önümüzü görebilmeyi netleştirebilir, kendimizi gerektiği gibi yönetebilir, örnek bir kişiliğe sahip olabilen bir insan olarak sosyal yaşamdaki doğru kimlikli yerimizi alabiliriz.

      İşte bu dönemlerde kendi başınasınızdır. Yıllardır size örnek  olmuşların, koydukları standartlara göre yaşam felsefenizi belirleyenler artık yanınızda yoklardır. İşte o zaman iş başa düşmüştür ve çevre kurallarının egemenliğindeki acımasız bir sosyal yaşamda yapayalnızsınızdır.

      Artık her şey; iyiyi, kötüyü yaşamak ve sağlam bir kimlik oluşturmak, size bağlı.