SEÇİM DÖNEMLERİNDE YÜKSELEN KİMLİK SİYASETİ VE KUTUPLAŞTIRMA

Tuğba PUSA 07 May 2023

Tuğba PUSA
Tüm Yazıları
Sınırlar iktidar mücadelesinde meşruiyeti belirler.

Türkiye’de seçimler yaklaştıkça siyaset dili gittikçe sertleşiyor. Siyaset, en temel amacıyla iktidarı elde etme aracıdır. Dolayısıyla tabiatı gereği iktidar mücadelesinin her zaman ılımlı geçmesini beklemek anlamlı değil. Ancak bu mücadelenin sınırları olması gerektiği herkesin ortak kanısıdır. Sınırlar iktidar mücadelesinde meşruiyeti belirler. Günümüzde demokratik rejimlerin sınırları kurallar ile belirlenmektedir. Demokrasinin en önemli özelliği oyunun kurallarının net sınırlarla belirlenmesidir. Maalesef seçim dönemlerinde bu sınırlar sıklıkla aşılabilmektedir. Özellikle seçim dönemlerinde siyasetçiler ideoloji ve politika tercihlerini güçlendirmek amacıyla kutuplaşmayı üretici söylemler seçmektedirler. Bu dönemlerde oy toplamak için siyasetçilerin toplumda gerilim yaratan konuları gündeme getirerek toplumsal kutuplaştırmayı artırması Türkiye siyasetinde sıradanlaşan bir hadisedir. Kimliklerimizi, kültürümüzü iktidar mücadelesine alet ederek farklılıklar arasında mesafe açan söylemlerle yaratılan kutuplaştırma siyaseti meşru bir siyaset olabilir mi? 

Kimlik siyaseti

Kimlik siyaseti, bireylerin sosyal, kültürel, dini ve etnik kimliklerine dayalı taleplerinin siyaset arenasında öne çıktığı bir yaklaşımdır. Kimlik siyasetinin toplumsal kutuplaşma üretmesi kaçınılmazdır. Kimlik siyasetinin toplumsal kutuplaşmaya yol açmasının nedeni, toplumsal hayatta farklı kimlik gruplarının bazıları öne çıkartılırken bazılarının göz ardı edilmesidir. Bu durumda, farklı kimlik grupları arasında kutuplaşma ortamı oluştuğu için toplumsal barış tehlikeye girer. Demokratik sistemler, toplumda var olan değerlerin yaşam alanını daraltmadan birbirlerinin varlığına tahammül ederek saygı içinde yaşamayı sağlamaktadır. Kimlik siyaseti sebebiyle yaratılan kutuplaşma her geçen gün birbirinden uzaklaşan bölünmüş bir toplum yaratır. Bu siyasetinin en önemli özelliği bir kitleyi kendine çekme diğer kitleyi başka yere itmektir. Kutuplaşma her dönemde karşımıza çıkan bir olgudur. Kutuplaşma keskinleştiği zaman sosyal kesimler arasında mesafe açılır ve birlikte yaşamanın gerektirdiği iş birliği ve uzlaşma zayıflar. Bu durum demokrasiler için riskler barındırmaktadır. Kutuplaşma arasındaki mesafe açıldıkça farklılıklar biz ve onlar çatışmasına dönüşür. Kutuplaşmayı tanımak ve sebeplerini anlamak demokratik siyasette tahrip edici etkilerin farkında varmak önemlidir.

Kutuplaşmayı tanımak

Kutuplaşmanın klasikleşmiş bir tanımı Giovanni Sartori’ye aittir. Sartori, kutuplaşmayı siyasi partiler arasında ideolojik mesafenin artması, radikal görüşlerin merkezi işgal etmesi, merkezî siyaseti ve rekabeti caydırması, sistemin meşruiyetinin sorgulanması ve ortak uzlaşılan alanın kalmaması ile oluşan bir tür parti sistemi olarak tanımlamaktadır (1). Günümüzde demokratik siyasetteki kutuplaşma ise oldukça değişmiştir. İdeolojik kutuplaşma çağdaş dünyadaki kutuplaşmayı anlamakta yetersiz kalmıştır. Güncel çalışmalar, Sartori’nin ideolojik kutuplaşma yaklaşımından ayrılarak sosyal- siyasal psikoloji alanlarındaki çalışmalardan beslenen “sosyal kutuplaşma” yaklaşımını öne çıkmaktadır. Bu kutuplaşma yaklaşımı çerçevesinde kutuplaşmanın duygusal düzeyde ortaya çıktığını gösteren “duygusal kutuplaşma” ve değerlerdeki farklılıkları algılama ve bu farklılıklar arasındaki mesafeden ortaya çıkan “algılanan kutuplaşma” kavramlarıyla kutuplaşma anlaşılmaya çalışılmıştır.

Kimlik üzerinden kutuplaşma

Kimliklerin iktidar mücadelesinde araçsallaştırıldığı ayrıştırıcı siyaset, partilerin ve liderlerin oy almak için kullandığı bir yöntemdir. Muhalefetin son günlere mesele olmaktan çıkmış kimlikler üzerinden yapılan siyasetle suni bir tartışma gündemi yaratmaya çalışılması ve buradan bir mağdurluk üretmesi kısa vadede oy kazandırsa da uzun vadede toplumsal fay hatlarında gerilimlere yol açabilir. Artık sorun olmaktan çıkmış Alevi ve Kürt kavramlarının oy kazanmak için dile getirilmesi mezhepsel ve dinî kimliğin öne çıkarıldığı kimlik siyaseti toplumu ayrıştırır. 

Şüphesiz, farklılıklar, alternatif düşünce sistemleri ve fikirsel düzeyde çatışmalar buna bağlı olarak farklı hayat tarzları demokratik toplumlara özgü unsurlardır. Gelişmişliğin günümüzdeki karşılığı farklılıklara karşı hoşgörü içinde yaşamaktır. Bu alanlarda kutuplaşma ve ayrışma içeren söylemler, bu seçimi Türkiye’ye demokrasi getirme seçimi olarak gören siyasetçinin söylemleri olması tutarlı değildir.

Bazen toplum olma duygusu yerle yeksan olduğunda tek kaybettiğimiz demokrasi olmayabilir, bu yüzden oy kazanmak uğruna kutuplaşma yaratan söylemlerden kaçınılmalı. Toplumsal birliktelik ve çoğulcu yaşam, üzerine titrememiz gereken kavramlar olmalıdır. 

(1) SARTORI, Giovanni. (2005 [1976]) Parties and Party Systems. Cambridge University Press.