SEÇMECE GEÇMECE...(1) 

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Seçim atmosferini bu günlerde yoğun soluyoruz. Önümüzdeki hafta sonu seçim yapılacağı için.

Siyasete fazlaca sıcak bakmadığımı daha önce de belirttim. Geçmişte kıyısından, köşesinden tadına bakan birisi olarak. Lakin, nitelikli siyaset ve nitelikli siyasetçi özlemim bir vatandaş olarak hiç bir zaman ilgi alanımın dışında olmadı. Ülkemize, bizlere dair her hususla her vatandaş gibi bende karınca kararınca ilgilenirim. Merhum A.Erdem Bayazıt'ın aynı zamanda bir şiirinin başlığı da olan; "Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair" cümlesi kapsamındaki tüm hususlarla, diğer bir deyişle…

5-6 yıldır çok siyasileştik. Çok çok alana indi siyaset. Siyasetçilerde ters orantılı olarak biraz yukarı çıktı gibi. Alandan yani. Tahmin edersiniz ki; bunun son yıllarda yaşadığımız birçok olayla ilintisi de var. Azıcık da şartlar, birikmiş sorunlar, bunların çözüm süreci bunu zorunlu kıldı. Son 5 yılda yaşadığımız kimi problemleri T.C. tarihinde hiç bir dönem sanıyorum bu kadar baskın yaşamadık. Organize olmuş, iç ve dış düşmanların saldırısına Devlet olarak bu kadar uzun süre maruz kalmadık. Bu saldırıların debisi kuvvetli şiddet dalgaları hiç bu kadar ve peş peşe ülkemize, hayatımıza vurmadı belki de…

"Global bir kene çetesinin" ekonomik kaynaklarımızla birlikte, yerli ve milli anlayışımızı iyice emmek, duruşumuzu teslim almak için yaptıkları tüm operasyonlara karşı, Türkiye’den yükselen direnişe karşılık üstümüze saldıkları şiddet dalgalarıydı o dalgalar. Çok eski kurgulu ve özel bir projeydi. Bu proje özelde Türkiye'yi, genelde de Ortadoğu coğrafyasını hatta Türk-İslam coğrafyasını kurguladıkları siyasi dizayn üzerinden ele geçirme projesiydi. Bu durum fark edilip, ardından da buna "dur" denilip, müdahale edilince olanlar oldu…

Artı, başka yerlerde (Afrika vb ülkelerde) ekonomik ve siyasi pazarlarına Türkiye tarafından el de atılması da bu savaşı iyice kızıştırdı. Aramızdaki 'Truva atları, işbirlikçileri' de dahil olmak üzere top yekun bize saldırıya geçtiler. Tabir-i cazise; üzerimize çullandılar. Bunlara karşı mücadele ederken gerek ekonomik, gerekse sosyal yönden çok sıkıntılar gördü, yaşadı ülkemiz. Faturası tabii ki hepimize birlikte yansıdı. Vatana, sahip olunan değerlere sahip çıkmanın bedelini belki de bizler, milletçe böyle ödüyoruz. Serpildiğimiz, büyüdüğümüz, yaşadığımız sevdiklerimizin yaşadığı ve öldüğü, hepimizin rızıklandığı bu coğrafya, bu ülke hiç bir zaman umulan kadar rahat olmayacak, bu öngörünün de sahibiyiz. Velakin, yapılması gereken yapılmaz ise çok daha kötü, vahim sonuçlar ortaya çıkar. Bunu da biliyoruz. Sadece bizim için de geçerli olmaz üstelik bu vahim sonuçlar. Türkiye’nin de dahil olduğu tüm Ortadoğu coğrafyasını etkiler. Bu coğrafyada yaşayanların alın yazısının gereği, gerçeğidir belki de bu ortak kader.

Bu coğrafya da bu gerçeği bilerek mücadele veren her siyasi erk rahat etmez, ettirilmez. Bizde de öyle oldu. Kurguladıkları sistem “Türkiye kaynaklı error” verdi. Türkiye’yi yöneten siyasi erk bir gün geldi, kangrenleşmeye yüz tutmuş, özelde Türkiye'yi, genelde de Ortadoğu'yu sarıp sarmalamış o "global kene ve uzantılarına" neşter vurdu. Bu siyasi erk, bir yandan dış düşmanlarına karşı mücadele verirken, diğer yandan da içeride çöreklenmiş olan bu “Global kene çetesinin” uzantılarıyla da savaştı. Bu savaş halen de veriliyor. Aslında bana göre, bizim açımızdan verilen bu kıran kırana mücadelenin adı tam anlamıyla bir ”irin çıkarma” operasyonudur. Çünkü uzun yıllardır sadece ülkemizde değil, tüm Türk-İslam coğrafyası üzerinde/içinde biriktirilmiş olan bir "irin” vardı. Bu irinin içeriğine dair bazı detayları ilerleyen satırlarda sizlerle paylaşacağım.

Yıllardır süren mücadele sonucu bu ‘irin! bir süredir dışarı çıkmaya başladı… Bu halden ötürü ülkemiz de bir nebze aynı vücut gibi rahatladı şimdilik. Lakin henüz bu rahatlığı tam anlamıyla hissedemiyoruz. Daha ileride ihtimalen bu duyguyu daha belirgin hissedeceğiz, umuyorum ki..

Şöyle düşünün tasvir ettiğim bu hali; hani irinin olduğu vücutta ateş olur, arada sırada bu ateş de yükselir ya. İşte tüm bunları yaşadık, kısmen de yaşıyoruz. İrin iyice çıkana kadar da sürecek bu ateş, ağrı, sancı, sızı. Bu işin doğası gereği…

Bizler an itibarı ile bu hali yaşadık ve bir süre daha yaşayacağız belki. Ama yüksek ateş yok artık. Sadece ufak-tefek sızılar, ağrılar var. Haa bu işler, mücadele sonrası etrafta biraz yara-bere, iz de kalır.

Bu sıralar iyice rahatlama konusunda tam bir “dönüm noktasına" geldiğimizi de düşünüyorum. An itibarıyla soluduğumuz yoğun seçim atmosferi de bu işin bir parçası... O konuya, içeriğine dair yarın yayınlanacak olan bu yazımın devamı niteliğindeki ikinci bölümde açıklık getireceğim. Fakat öncesinde, bu kısmen rahatlama işine bariz bir iki örnek vermek istiyorum.

İstanbul'da bulunduğum ve İstanbul Türkiye'nin en büyük metropol şehri, dünyanın da sayılı cazibe merkezlerinden biri olduğu için buraya dair fiili bir örnek olacak bu. 3-4 yıl öncesine kadar etrafımıza, çoluğa-çocuğa, eşe, dosta, arkadaşlara ürkerek; "aman ha, dikkat edin, kalabalık yerlerde gezmeyin, şuralara-buralara fazlaca gitmeyin! Patlama, çatlama olur alim Allah zarar görebilirsiniz ..." gibisinden bazı tembihlerde bulunuyorduk.

Burada onlarca, ölünün, yüzlerce yaralının olduğu bazı büyük ve küçük terör olaylarını, patlamaları hep birlikte yaşayıp, görmedik mi? Maalesef üzülerek, içimiz yanarak yaşadık, gördük değil mi?. Peki, ya şimdi, yani 3-4 sene sonrası… Ben aynı yerdeki benim. An itibarıyla dönüp, aynı İstanbul'a baktığımda; daha huzurlu bir İstanbul olduğunu ve halk nezdinde de bahsi geçen konulara dair daha huzurlu olunduğunu, yaşandığını hem hissediyor hem de bizzat görüyorum. Artı, Türkiye geneline şöyle bir baktığımda da daha iyi bir tablo olduğunu gözlemliyorum. Üstelik bazı imkansızlıklara rağmen. Neden, çünkü devletin içindeki paralel yapı mensupları ayıklandı. Haliyle, bu işlerle mücadele eden polis sayısı da biraz azaldı. Yerine yenilerinin gelmesi belki epeyce bir süreç aldı. Orasını bilmiyorum. Evet, bunlara rağmen ortaya çıkan bir huzur tablosu var ortada. Türkiye nüfusunun neredeyse 1/5'nin yaşadığı metropol bir şehirde bu işler zor olsa gerek. Ve, bu anlamda (Terör vb.) çok çeken bir şehirdi İstanbul. “Etme bulma dünyası” derler ya, kaderine bakın ki şimdilerde çektirenlere, ‘çektiren’ bir şehir oldu İstanbul... Nazar değmesin de...

Buradan yola çıkarak, görünene göre terörün neredeyse bitme noktasına geldiğini söylemem de abartı olmaz herhalde. Bu tür endişeler olmadan çoluğu-çocuğu İstanbul’a salmak, gezmek tozmak hakikaten güzel duygu.

Kötü günlerdi, ülkenin başka yerlerinde de feci durumlar vardı. umarım bir daha milletçe karşımıza çıkmaz. Belki unutanlar olmuştur bu bahsi açmışken onlardan da bahsedelim biraz. Ki, kolay unutmayalım. 6-7 yıl öncesine kadar teröristler bu ülkede her gün -Güneydoğu'da veya başka büyük şehirlerde- neredeyse her hafta askerlerimizi, polislerimizi, öğretmenlerimizi şehit ediyorlardı? O dönemlerde şehit cenazesi kalkmayan hiç bir ilimiz kaldı mı; hatta ilçelerimiz tam olarak onu da bilmiyorum. O kadar çoktu. İş adamlarının şantiye araçları, arabaları yakılırdı. Yatırım yapmalarına müsaade edilmezdi. Güneydoğu'ya ve Doğu’ya memurlar görev için gitmekten korkarlardı? Tayini çıkanların içinden oraya gitmemek için istifa edip, mesleğini bırakanlar bile olurdu. Çarşıda, pazarda, izinde askeri, polisi, öğretmenleri şehit ederlerdi? Yolculuk bile yapılamıyordu iç rahatlığıyla. Terör örgütleri yol kesip, kimlik kontrolü yapar, adam alır dağa kaçırırlardı.

Düşünüyorum da nerelerden nereye gelmişiz. Bu kazanımları kaybetmemek için her zaman dikkat etmeliyiz millet olarak. Bunun siyasi bir tarafı da yok. Herkesin vatanı, canı, malı, huzuru önemli. O dönem kabustu oralarda yaşanılanlar. Şükür, dediğim gibi bitme noktasında bu işler. Türkiye bu konuda eksiden belki de sıfıra oradan da artıya çıkma arefesinde. Aslında sıfıra geldik. Fakat mücadele kıyı da, köşede, yurt dışında, sınır ötelerinde halen devam ediyor. Etmelidir de. Bu mücadeleci irade bu ülkede her daim diri ve canlı olmalıdır. Beslenmelidir. Olmaz ise, onlar tekrar kan kustururlar bu memlekete, insanına…

Yarın yayınlanacak ve bu yazının devamı niteliğindeki bir başka köşe yazımda yukarıda bahsini ettiğim bazı konuları biraz daha detaylandıracağım. Artı, seçim atmosferi, içeriğine, seçileceklere, geçileceklere dair bir-iki de kelam edeceğim. Tekrar, hayırlı bir ‘Ramazan Bayramı’ geçirmenizi temenni ediyorum.

DEVAMI YARIN...