​SİNEMA CEPHEMİZDE DİRENİŞÇİ BİR KAHRAMAN: MESUT UÇAKAN

Mahmut BIYIKLI 31 Ara 2017

Mahmut BIYIKLI
Tüm Yazıları
Geçtiğimiz akşam Anadolu Ajansı Kültür Müdürü Bünyamin Yılmaz ile Mesut Uçakan için düzenlenen 40. Yıl programına katıldık. İkimiz de düzenlenen bir programa katılma hevesiyle değil de sanki orada mutlaka bulunmamız, saygımızı usta yönetmene sunmamız gerekiyor duygusuyla yola çıktık.

Geçtiğimiz akşam Anadolu Ajansı Kültür Müdürü Bünyamin Yılmaz ile Mesut Uçakan için düzenlenen 40. Yıl programına katıldık. İkimiz de düzenlenen bir programa katılma hevesiyle değil de sanki orada mutlaka bulunmamız, saygımızı usta yönetmene sunmamız gerekiyor duygusuyla yola çıktık. Mutlaka orada olmalıydık. Orada olmak, bir İstanbul akşamını kültür faaliyetiyle doldurmak anlamı taşımıyordu. Gün içindeki yoğun programlardan, uzun görüşmelerden sonra yağan yağmura aldanmadan ıslanmayı göze alarak yollara düştük. Orada olmalıydık evet; çünkü orada olmak, 40 yılını bizim bizi biz yapan değerler için harcayan bir kahramana göstermemiz gereken vefanın ve dostluğun işareti olacaktı. Öyle de yaptık. 

Uçakan bizim değerlilerimizden birisi. Çünkü o, ülkenin en zor dönemlerinde sesi kıstırılmaya çalışılanların, sistemin zulmüne maruz kalanların, haksız yere ötekileştirilenlerin hikâyelerini beyazperdeye taşıdı. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin olmadığı zamanlarda meydan yerine çıkarak sanat alanında soylu bir mücadele verdi. Çetin  kavgalara girdi. Bir yandan sektörün içinde var olma savaşı verirken diğer yandan da içinden çıktığı kesimin sinemaya olan mesafesini kapatmaya çalıştı. Sinema caiz mi, diye soranlara yılmadan yorulmadan sinemada neden olmamız gerektiğini anlattı. 

Sinema haram, diyenlerin çoğu da sponsorluk istendiğinde kaçış olarak harama sığınan sorumluluktan sıvışan Müslüman iş adamlarıydı. Devir öyle bir devirdi. Mütedeyyin zenginler, Kuran kursunu öğrenci yurdunu sınırsız destekler, ama sanata destek olunca cennete girileceğine inanmadıkları için yardımlarını kültürden ve sanattan uzak tutarlardı. Mesut Uçakan ve arkadaşları bu anlamsız direnci kırmak için “Müslüman halkımızı sinemada cihada davet ediyoruz” diye bildiri bile yayınladı. Buna rağmen bekledikleri karşılığı bulamadılar. Vejetaryenlerin mahallesinde kasap dükkanı açmak gibi bir durumla karşı karşıya kaldılar. Et yemeyen insanlara etin faydalarını anlatmaya çalıştılar.Her şeye rağmen  zorluklar karşısında yorulmadılar. Zaten o kuşağı kahramanlaştıran en önemli hususiyetlerden biri, her türlü zorluğa rağmen üretmeleri ve direnmeleridir. 

Şiiri Kamera ile Yazmak

Uçakan’ın ilginç bir  sinemaya başlama hikâyesi var. Zahirde üniversite tahsili için hayallerinin şehrine, İstanbul’a gelir. Ama kafasında sanat ortamına girmek, büyük bir sanatçı olmak vardır.

Şiir ve romanda ustalaşarak bu çerçevede yürümeyi hedefler. Ancak, MTTB Sinema Kulübü’nde sanatsever bir grup ve Yücel Çakmaklı ile karşılaşır. Bu karşılaşma yeni bir yolun açılmasına yeni bir yönün çizilmesine vesile olur Türk sinemasındaki çarpıklığı gidermek görevini omuzlarında hisseden bir avuç idealist, inancımızı ve millî değerlerimizi beyaz perdeye aktarmak için yola koyulur. Bu hedef değişikliği sonrası Uçakan, kendi ifadesiyle  şiirini kalemle değil kamera ile yazmaya karar  verir . 

Asil Bir Başkaldırı

Bu ülkenin çocukları Batı’dan gelen ve kendi milletine yabancılaşmış sanatçıların ortaya koyduğu değersizlik yayan nice filmlerin bombardımanı altında kaldı. Bu toplumun dönüşmesinde sinema silahını en etkili şekilde kullanarak bütün geleneğimize, kültürümüze, inancımıza, örfümüze, âdetimize, âdeta her şeyimize savaş açıldı. Bugün toplumsal sancılarımızın temelinde bu sanatsal saldırıların büyük payı var. Bırakınız bu milletin ruh köküne uygun filmler üretmeyi, köküne dinamit dökecek yanlı, planlı, ahlaksız bir kuşatma içine sokuldu mazlum milletimiz. İşte böyle bir atmosferde ve süreçte Uçakan’ın çıkışı, “durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” çıkışıdır. Asil bir isyan yürekli başkaldırıdır.

“Üslup sanatçının kişiliğidir.”

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda izlediğim, hâlâ etkisini bütünüyle hissettiğim filmlerin çoğunda onun imzası var. Reis Bey, Kelebekler Sonsuza Uçar, Ölümsüz Karanfiller, Kavanozdaki Adam, Yalnız Değilsiniz filmlerinin, aradan geçen onlarca yıla rağmen daha dün izlemişim gibi tesiri üzerimdedir. Bütün bu filmler o dönemde ancak bir dava delisinin çekeceği, idealist bir ruhun altından kalkacağı eserlerdir. 

Sanatın savrulmaya açık bir alan olmasına rağmen Uçakan, kırk yıl boyunca istikametinden zerrece taviz vermeden Müslüman sanatçı kimliğini ve beyefendi kişiliğini korumuştur. Sinema pratiğinin yanında çıkardığı dergi ve kitaplarla da sinemasını teorik olarak derinleştirmiştir.

Uçakan için sanat başlı başına bir amaç değildir.  Asıl gaye Allah’a ulaşıcı ve ulaştırıcı olmaktır. Bunun da yolunun arı-duru bir niyetten geçtiğini bilir. Estetik ve yorum/içerik olarak doğruların peşinde giderken samimiyetten hiç ayrılmaz. Hedefe dünyayı, dünyalıkları, parayı, şöhreti koymaz. Doğallığı büyük sermaye olarak görür.

Ona göre; “Nefsin dayatmaları ağır yüklerdir. Bu yüklerden arınan doğallığı yakalamış demektir. Doğallık da sanatın ruhudur, özüdür, çerçevesidir. Başarının hemen hemen tek şartıdır doğallık. Anlatım dilinde doğallığı yakalayabiliyorsanız tamamdır. Büyüksün demektir.”

Francis Bacon “Üslup sanatçının kişiliğidir.” der. Uçakan, üslubunu yakalamış bir sanatçıdır.

Yazar Olarak Uçakan

Uçakan yönetmenliğinin yanı sıkı bir sinema yazarıdır da. Yazılarında kendine has bir üslubu, farklı bir bakış açısı vardır. Halit Refiğ, Türk Sinemasında İdeoloji adlı eserinden,  “Türk sinemasını teorik olarak en cesur şekilde betimleyen kitap” diye övgüyle bahseder. Bir dönem müstear isimle gazetede sinema sayfaları hazırlamıştır. Burada da ilk yazısı, iki tutkusu olarak göreceğimiz sinema-edebiyat ilişkisi üzerinedir. Sonraki zamanlarda da sinema üzerine esaslı yazılar kaleme alır. Yazıları sinema çevrelerince ilgiyle takip edilip dikkate alınır. Yine Mutlak Fikir Estetiği ve Sinema Sonsuzkare isimli dergiler çıkararak teorik sinema yazılarını sürdürür ve bu alanda yazmaya gayret edenlere kapı aralar. Bu dergilerde, Türk sineması denilince ilk anda aklan gelen birçok usta isim yazar. Ömer Lütfi Akad, Halit Refiğ, Ayşe Şasa, Yücel Çakmaklı ve daha birçok usta isim. Şüphesiz bu hizmetler daima fedakârlık isteyen, ancak kahramanlıkla tarif edebileceğimiz destansı hizmetlerdir.

Her cephede direniş

Uçakan’ın direnişi sadece kendi camiasının duyarsızlığı ya da her dönem acı bir hakikat olarak önüne çıkan maddi imkânsızlığa karşı değil aynı zamanda hâkim sanat çevrelerinin sırf inançlarından dolayı uyguladıkları insafsızlığa karşı da olmuştur. Seküler kesim görmezden gelerek, yok sayarak Uçakan’a karşı bir sansür uygulamış, iletişim araçlarını bu direnişçi, inançlı yönetmene kapatmıştır. Fakat usta yönetmen her cepheden gelen tavırlara karşı kutsal inadından vazgeçmemiştir.

Duruş Sahibi

Açıkçası Uçakan’ı benim gözümde kahraman kılan en önemli yanı, zor zamanlarında yokluk ve yoksulluk günlerinde dahi çizgisine uymayan film ve dizi tekliflerine hayır diyebilmesidir. İdeal adamı olmak da iddialı olmak da, beraberinde imtihanlar getirir. İktidar imtihanlarından nice kahramanların savrulduğu dönemde Uçakan’ın bu duruşu örnek ve kendine özgü bir duruştur. Sadece bu yönüyle bile kendisini ayakta alkışlamak için 40. Yıl programı bize bir vesile oldu. 

Ustaya bereketli bir ömür diliyorum. Değerlerimizin, derdimizin, davamızın sinemada sesi soluğu olan Yücel Çakmaklı, Mesut Uçakan, Salih Diriklik, İsmail Güneş ve daha nicesine her zaman minnettarız. Allah onlardan razı olsun…