SİYASET VE OLİMPİYAT

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
1994'de Birleşmiş Milletler(BM ) konuyu "spor ve olimpik ideal sayesinde barışcı ve daha iyi bir dünyanın inşa edilmesi için olimpik ateşkese saygı gösterilmesi" şeklinde gündemine almış ve o tarihten beri iki yılda bir, her yaz ve kış olimpiyatlarından önce bu konuda aynı kararını tekrarlamaktadır.

Hemen bütün ülkelerin imzaladığı “Uluslararası Olimpiyat Komitesi Anlaşması” olimpizmin hedefini sporu insanlığın uyumlu gelişimine sunmak, insanlığa saygının korunmasına yönelik barışçıl bir toplumun oluşmasını sağlamak olarak belirlemiş, oyunların sporcular arasında, bireysel veya takımlar halinde yapılmakta olduğunu, ülkeler arasında yarışma olmadığını vurgulamıştır. “Herhangi bir kişi veya ülkeye karşı, ırkı, dini, cinsiyeti veya siyasi ya da başka nedenlerle her türlü ayırımcılık, Olimpik harekete mensubiyet ile bağdaştırılamaz” ifadesi de olimpiyat ruhunu açıklamaktadır.

1994’de Birleşmiş Milletler(BM ) konuyu “spor ve olimpik ideal sayesinde barışcı ve daha iyi bir dünyanın inşa edilmesi için olimpik ateşkese saygı gösterilmesi” şeklinde gündemine almış ve o tarihten beri iki yılda bir, her yaz ve kış olimpiyatlarından önce bu konuda aynı kararını tekrarlamaktadır. Ancak, bu kadar söz ve kararın savaşa ve spor üzerinden siyasetin yürütülmesine engel olamadığını görüyoruz. 2008 Pekin Olimpiyatlarının birinci gününde Rusya ve Gürcistan’ın  silahlı çatışmaya girdikleri gibi. Şimdi ise Çin’de yapılmakta olan Kış Olimpiyatlarında siyaseti konuşuyoruz. Siyaset oyunları gölgede bırakmaya devam ediyor.

DİPLOMATİK BOYKOT

2015 yılında Kış Olimpiyatlarının Çin ev sahipliğinde yapılması kararına ses çıkarmayan Batılı ülkeler olimpiyat yaklaşınca sanki daha önceden bu tür bir ihlal yokmuş gibi birden insan hakları ihlallerini gerekçe göstererek Çin’e boykot çağrısında bulunmaya ve başta ABD olmak üzere diplomatik boykot uygulamaya başladılar. Kış Olimpiyatlarının açılışı günü olan 04 Şubat 2022 günü ise dünyanın gözleri olimpiyatların nasıl açıldığından ziyade açılış törenine katılan Çin ve Rısya Liderlerinin ne konuştukları ve ne yaptıkları üzerine odaklandığını izledik. Olimpiyat, Rusya-Ukrayna gerginliğinin gölgesinde başladı ve devam ediyor. Bu ilk rastlanan durum değildir elbette. 1980 ve 1984 yıllarında olimpiyatlar soğuk savaşın iki bloğu arasında geniş kapsamlı boykota sahne olmuş, 4 yıldır olimpiyatlar için emek veren sprocuların hazırlıkları boşa gitmiştir. Zaman zaman siyaseti olumlu etkilediği yönleri de olmakla birlikte bu durum nadiren gerçekleşmektedir. Japonya’da 1971 yılında düzenlenen Dünya Masa Tenisi Şampiyonası sırasında ve sonrasında ABD ve Çin masa tenisi takımları arasındaki iyi ilişkilerin gelişerek ABD ve Çin arasında ki gerilimi azaltmaya katkı sağlayan ping pong diplomasisi gibi.

Oysa siyasetçiler bıraksalar sporcular “İnsanlığın Geleceğini Spor İle Kurabilecekler” belkide. Bu konuda örnekler az değil.

Kadınlar 200 metre kurbağalamada Güney Afrikalı sporcu Tatjana Schoenmaker, yarış bitiğinde birinci olduğunun farkındadır ve mutludur. 2.18.95'lik derecesiyle dünya rekoru kırdığını daha sonra anlar… O anda gözyaşlarını tutamaz, sevinci katlanır… Onu tebrik etmeye gelen Amerikalı rakipleri ile birlikte gözyaşlarına boğulurlar…

Yüksek atlama yarışmasında Katarlı Barshim ile İtalyan Tamberi 2.37 metreyi birlikte aştılar.

Birinciyi belirlemek için onlara birer hak daha verdiler…“Yarışmasak, altını birlikte alsak olur mu?” dediler… Ve altın madalyayı paylaştılar. Gözyaşları içinde ve birbirlerine sarılarak, kutladılar…

1968 yılı ekim ayında yapılan Meksika Olimpiyatları, olimpiyat tarihinin en mühim protestolarından birine sahne oldu. Olimpiyatlar Amerika’daki polislerin zencilere uyguladığı şiddetin gölgesinde başladı. 200 metrede biri altın diğeri bronz madalya kazanan Amerika Birleşik Devleri vatandaşı olan atletler Tommie Smith ve John Carlos, Amerika’daki ırkçılığı protesto için bir eylem yapmaya karar verdiler. İkinci olan Avusturyalı Peter Norman'dan da destek istediler. Norman, tereddüt etmeden destek sözü verdi. Ayrıca, eylemin şeklini de planladı. Tommie Smith sağ eline, John Carlos sol eline, siyah eldiven geçirip, kürsüye, ayakkabısız çıkartı. Norman ise yakasına "İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi’ kokartı taktı. Amerika Birleşik Devletleri Marşı çalınırken, iki siyahi atlet başlarını öne eğip, eldivenli ellerini yumruk yaparak havaya kaldırdılar. Bu eylem tarihe ‘black power selamı’ olarak geçti.   

Tommie Smith, John Carlos ve Peter Norman, eylemin bedelini ağır ödediler. Kariyerleri bitti ama spor ve insanlık tarihine altın harflerle kazındılar. Üç sporcunun dostlukları, ömür boyu sürdü. 38 yıl sonra 2006 yılında Peter Norman öldüğünde tabutu, Smith ve Carlos'un omuzlarındaydı.

SPORA SİYASETİN KARIŞMASI

Spora siyasetin karıştırılması artık günümüzde yumuşak gücün unsuru olan kamu diplomasisi uygulaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Çin, ABD ile yarışını spora taşımış ve ciddi başarılar elde etmeye başlamıştır. 2008 Yaz Olimpiyatlarını düzenleyen Çin, hem sporcularını uluslararası arenada tanıtmış hem de ABD’yi geride bırakarak kazandığı 51 altın madalya ile başarılı sporcular yetiştirecek yeterli ekonomik ve sosyal güce sahip olduğunu kanıtlamıştır. Ayrıca toplamda 40 milyar dolarlık bir harcamayla olimpiyatları düzenleyecek ekonomik güce sahip bir ülke olduğunu da göstermiştir. Çin, Pekin Yaz Olimpiyatlarında 51 altın madalya ile ilk sırada yer alırken 36 altın madalya ile ikinci sırada yer alan ABD’yi ilk kez geçmiş, başarısının tesadüf olmadığını 2021 Tokyo Yaz Olimpiyatları ile de belgelemiş, ABD’nin toplam 39 altın madalyasına karşılık Çin 38 madalya elde etmiştir.

Bu gelişmeler, ABD ve Batı’nın niçin endişelendiğinin göstergeleridir. Birçok alanda batıyı geçmekte olan Çin’in bu alanda tekeli elinde tutan batının çemberini kırmakta olduğunu gördükleri için endişelenmektedirler. Böyle olmasaydı 2015 yılında Kış Olimpiyatları Çin’e verilirken itiraz ederler ve o zaman tepkilerini koyarlardı. Ancak, onlar böyle harekete etmediler. ABD -Çin gerginliğini arttımayı yani spora siyaseti karıştırmayı tercih ettiler ve insan hakları ihllalerini ön plan çıkarmaya başladılar. Kamu diplomasisi uygulamaya çabaladılar. Aynı yöntemi Soçi’de düzenlenen 2014 yılı Kış Olimpiyatlarında Rusya’ya karşı da uygulamışlardı. Bunları yaparaken altına imza attıkları olimpizm anlaşmasının içeriği ile hiç ilgilenmemişlerdir. Spora siyeseti karıştırmışlardı ve halende karıştırmaya devam etmektedirler.

KENDİSİNE BENZEMEYEN MEDENİYETLER

İnsani haklara ilişkin anlayış, Batılı devletlerce şekillendirilmiştir. Ancak bütün bu düzenlemeler, devletlerin insan haklarını ihlal etmelerine ve kötüye kullanmalarına engel olamamaktadır. Aksine, bu düzenlemeler adeta, demokrasi ve insan haklarına ilişkin mülkiyetçi bir inanç geliştirmelerinin ve kendileri dışındaki diğer uygarlıkları küçümseyerek görmezden gelmelerinin önünü açmıştır.

Batı kendinden olmayan ve kendisine benzemeyen medeniyetlere demokrasi(!) getirebilme iddiasında bulunabilmekte, bunu hak olarak görmektedirler. Kısacası, yüzyıllardan beri bencilce çıkarları uğruna kendileri dışındakileri ötekileştiren ve bütün dünyaya egemen olmaya çalışan bu devletler, bir yandan demokrasi ve insan hakları teamüllerinin modern versiyonlarının geliştirilmesine ön ayak olurken, demokrasi ve insan haklarının hamisi rolünü üstlenmekten bir an olsun geri durmazken, bir yandan da bu teamüllerin ruhuna uygun olmayan tutumlar sergilemekten kaçınmamaktadırlar. Batı merkezli norm ve değerleri sürekli bir şekilde evrenselleştirme çabasına karşılık Avrupalı olmayanları inkar etmek, şeytanlaştırmak ve ötekileştirmek temelinde işleyen stratejisi en önemli sorundur.

İnsan hakları rejiminin sömürgecilik sonrası dünyada Batı’nın, Batı-dışına müdahalesinde temel strateji olarak işlev görmektedir. Hegemonik emperyalizm bir taraftan Batı dışı dünyayı silahlı gücüyle kontrol altına alırken, diğer taraftan bu kontrolünü insan hakları, kadının özgürlüğü, ekonomik gelişme ve demokrasi gibi söylemler üzerinden normalleştirmekte ve bu kontrole insani bir yüz giydirmektedir.

Bu ülkelerin Dışişleri Bakanlıkları tarafından yayımlanan yıllık insan hakları raporlarının çoğunluğu, insan hakları raporu yayınlayan devletin siyasi gündemine uyarlanması nedeniyle siyasallaşmaktadır. Bu raporlar, belirli amaçlar için kullanılmaktadır ve aynı zamanda raporun propagandası yapılarak arzu edilen amaca ulaşmak adına hedef alınan ülkeye dikte edilmektedir. Batı kaynaklı ihlaller  “tali hasar” (collateral damage) kategorisinde gösterilmektedir.

“ULUSLARARASI BİR UTANÇ”

Kendi iç  kamuoyu ve dış ülkelerdeki uygulamalarını gündem dışı tutmaya çabalayan ABD’nin sadece, Irak ve Afganistan’daki insan hakları ihlalerinin hesabını vermekten nasıl kaçındığını, savcıları ABD topraklarına sokmamak için nasıl çaba gösterdiğini, ihlal kararlarının mahkemelerde kesinleşmesi ile Nikragua örneğinde olduğu para cezasını ödemediğini bütün dünya izlemektedir. ABD, cezaevlerinde tuttuğu yaklaşık 2,37 milyon kişi ile dünyanın en kalabalık mahkûm nüfusunu oluşturmuştur. Amerikan cezaevlerine yıl içerinde yaklaşık 12 milyon kişi girip çıkmaktadır. 31 eyalette idam cezası bulunmaktadır. Utah Eyaletinde kurşuna dizme uygulaması mevcuttur. 100 bin mahkum hücre hapsindedir. Akıl sağlığı yerinde olmayan mahkumlara yapılan işlemler, 5 bin cezaevinde aşırı şiddet kullanımı raporlarda yer almaktadır.

Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre ise gözaltına alınma sırasında polis tarafından öldürülen vatandaşların sayısı yıllık olarak 35-50 bandında seyretmektedir. Her gün 360 kişinin vurulduğu ve 106'sının öldüğü bir ülke ABD.

Biden yaptığı bir açıklamada, “Ülkemizde silahlı şiddet, bir salgın. Bu, uluslararası bir utanç” ifadesi Kral Çıplak’ın ilanıdır adeta. 2017 yılında silahlı saldırılar rekor düzeye ulaşmış,yıl boyunca yaşanan 60 bin silahlı saldırıda 15 bin kişi hayatını kaybetmiştir. 2020 yılında yaklaşık 20 milyon silah satışı yapılmıştır.

İngiltere’nin, Avrupa İnsan hakları sözleşmesini askıya alma çabaları ibretle izlenmiştir. Yaşları 12 ile 16 arasında değişen Suriyeli beş mülteci çocuğun, Yunan polisi tarafından oyuncak silahları gerekçe gösterilerek “silahlı örgüt üyesi olma şüphesi” üzerine tutuklanmaları ve nezarette çırılçıplak soyulmalarını, Uluslararası Af Örgütü “rahatsız edici” olarak nitelendirmiştir. ABD, Kuzey Dakota’da petrol boru hattı projesi karşıtı gösteriler hakkında yayın yapan ve özel korumaların göstericilere köpeklerle saldırmasını kayda alan Amerikalı gazeteci Amy Goodman’a Kuzey Dakota Savcısı Ladd R. Erickson, ayaklanmaya katılma suçlaması ile dava açmıştır.

“GÜÇ DENGESİ BATIDAN DOĞUYA KAYIYOR”

ABD, birkaç yıl önce Çin’e karşı ticaret savaşı başlattı. Başaramadı.

ABD sermayesinin Çin’deki yatırımlarını ABD’ye taşımasını istedi. Olmadı.

ABD’de okuyan Çinli üniversite öğrencilerine her türlü yasal ve fiili engeli çıkardı. Bizzat ABD üniversitelerinin tepkisini çekti. Umduğunu bulamadı.

Çin’in ekonomik adımlarını, ticari hamlelerini engellemek istedi. Gücü yetmedi.

ABD, üstün olduğu spor alanında da hakimiyetini Çin’e kaptırmaya başladığını görüyor. Gördükçe aklına insan hakları ihlalleri geliyor.

ABD emperyalizmine ve onun yalanlarına rağmen dünya dönüyor. Güç dengesi batıdan doğuya kayıyor.