​SOFYA EKSPRESİ

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
İstanbul'dan Halkalı İstasyonu'ndan bir tren yola çıktı Sofya'ya doğru.

İstanbul’dan Halkalı İstasyonu’ndan bir tren yola çıktı Sofya’ya doğru. Uçağın olduğu devirde, herkesin bir arabasının olduğu dönemde tren de iş mi canım diye burun kıvırmayın. Tren yolları çok şey anlatır, geçmişe götürür. Benim bilmediğim, yaşamadığım zamanlarda 1950’de Bulgaristan’dan Türkiye’ye bir göç dalgası yaşanmış. Sebep malum: Türk nüfusunu Bulgaristan’dan atmak ve mümkünse silmek. Hani şimdilerde Trump, Müslümanların Amerika’ya girmesine karşı çıkıyor ve bazı Müslüman ülkelere terör adı altında kısıtlamalar getiriyor ya... Türk demek büyük ölçüde İslam demek olduğu için Bulgaristan Türkleri de bu muamelelere maruz kalmışlardı. 

Türkiye dışındaki Türk varlığının acı hikayeleri bu örnekle sınırlı değil. Tek parti döneminde de Yugoslavya Türklerinden, Yücelcilerden bazı talepler olmuş Türklere sahip çıkılması için ama o zamanki yönetim Edirne’den ötedekileri Türk kabul etmemiş. Hatırladıkça can sıkan mevzular ama konumuz bu değil. 

1950 yılındaki göçte kürk mantolu bazı nineler görülmüş Edirne Garı’nda. “Hali vakti yerindeymiş ninelerin ne kadar iyi işte” derseniz pek öyle değil. Yanlarına alabilecekleri sınırlı eşyalar için yükte hafif pahada ağır olanları tercih etmişler. Diğer bir deyişle varını yoğunu satıp bir kürke yatırmışlar. Geldiklerinde o kürkü satıp yeni bir hayata başlayacaklar. Life dergisinin fotoğrafçısı da onları görüp fotoğraflarını çekmiş. Kürk mantolu nineleri yani. Buraya bir parantez daha açsak yeridir. Edirne’nin eski garını da, Bulgaristan’daki Filibe yani şimdiki ismiyle Plovdiv şehrinin garını da tasarlayan kişi aynıdır. Mimar Kemalettin’dir. Edirne ne kadar vatan toprağı ise Filibe de öyleymiş ve gönüllerde yeri ayrıdır. Filibe Garı’nı tasarlayan Mimar Kemalettin’e daha sonra Selanik ve Edirne garlarının tasarım görevleri verilmiş. Elde sadece Edirne kalmış. Parantezi kapatıp muhaceret tarihine dönelim.  

Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçün bir diğer tarihi 1989. Türk kimliği yine arttığı için asimilasyon çabaları başlamış. Türkler Bulgarlaştırılacak. Buna isyan edenler soluğu Türkiye’de almış. Bazıları yine trenlere doluşmuş ve birçok şeylerini geride bırakmışlar. Hatta bazıları ailelerinin bir kısmını geride bırakmış. İçlerinde Türkiye’de başarıya ulaşmış, sevdiğimiz bir çok isim bulunan muhacirler işte trenlerle gelmişlerdi. 

Ailece yaptığımız Van seyahatinde bunlardan bazılarıyla yine bir trende karşılaşmıştık. Denizli’den Van’a gitmek üzere Afyon aktarmalı olarak Ankara üzerinden geçiyordu rotamız. Afyon Ankara arasında altı kişilik ailemizin yanına gelen Bulgaristan muhacirleriyle konuşmuştuk. İçlerinden biri İbrahim Gürses’ti. İbrahim Tatlıses’le Yıldırım Gürses’in birleşimi demişti yanlış hatırlamıyorsam. Kendisi Sofya radyosunda ses sanatçısıymış. Şimdi düşününce kendisini şanslı buluyorum çünkü en değerli şeyi olan sesi yanındaydı. Onlar Ankara’da indi ve sonrasını bilmediğim maceralarına devam ettiler. 

Aradan 28 yıl geçti ve şimdi Halkalı’dan Bulgaristan’a her gece tren kalkıyor. Dünyanın kötü gidişatı içinde yeniden umutlu olmak için bir sebep daha. Geçmişin acılarını silemeyiz ama güzel bir gelecek için gayret göstermek elimizde. Bu fırsatı kaçırmayalım.