​SON İTTİHATÇİNİN ARDINDAN

Tarık ÇELENK 25 Ağu 2017

Tarık ÇELENK
Tüm Yazıları
Yıl 1977 Ekim.

Yıl 1977 Ekim. Yeni kazandığım İ.T.Ü’nün açıldığını mahallemizdeki Aydınlık’çı bir arkadaşım, biraz himayeci biraz da istihzarı bir tavırla hatırlattı. Haydarpaşa Lisesinden dayak yemeden çıkabilen bir sağcı için faşistlerin girmesi yasaklanan İ.T.Ü Gümüşsuyu’nda okumam benim için tedirginlik yaratıyordu. Ama gene de ben sempatizandım, pek de tanınmıyordum diye kendimi teselli ediyordum. Bu arada mahalledeki devrimcilerin de beni pek gammazlamayacaklarını var sayıyordum.

Mavi parkamla İ.T.Ü Gümüşsuyu koridoruna girerken tedirgindim. Kasvetli koridorlarda Dev-yol, Halkın Kurtuluşu, İGD vs tezgahı kurmuşlar, bizim gibi  acemileri bekliyorlardı.

Ancak itiraf edeyim buradakiler Haydarpaşa Lisesindeki şiddeti kullanan taşralı sol gruplara nazaran daha medeniydiler. Kısa zamanda burada güvenli olacağım duygusu ve  özgüvenim yerine gelmişti. Tabi bizden önceki dönem milliyetçi gençlerin polis nezaretinde sınavlara getirilmesi ve tanıdık arkadaşlarla göz teması kurmak dışında bir iletişime geçmeme mahrumiyetimi de hatırlatmak isterim.

Aslında insanların hepsini seviyordum. İçinde bulunduğum sağ grup diğerlerine göre biraz farklıydı. Bize Atilla İlhan ve Kemal Tahir okumamızı tavsiye ediyorlar, Mahir Çayan ve Harun Karadeniz’in de kişiliklerini övüyorlardı.

İ.T.Ü’de her forumda, her ajitasyonda tedirginlikler yaşadım. Devrimci grupları iyi tanıdım. Bülent Uluer’in efsane ismini biraz da tedirginlikle o yıllarda kendisini görmeden (görmekte istemezdim) hafızama/belleğime yerleştirmiştim.

Zannedersem yıl 2017 Ocak’tı . Türk Sağının Düşünce Atlası kitabıma 68 kuşağından bir sol pencere açmak istediğimi yayınevi sahibi dostuma söyledim.

Kendisi bana Bülent Uluer ağabeyi deyince, ben kısa olarak irkildim. 1977 Sendromunu kısa da olsa yaşadım. Sevindim de. Bülent Uluer ile Kadıköy’de yayın evinde buluştuk. Eskilerden başladık bugünleri konuştuksa da eskileri deşmek daha cazip geldi bana.

Biraz muzipçe dini inancını ve ölümden sonrası gibi sorular sordum. Babacan tavırla cevaplamaya çalıştı, zamanla güven kazandıkça bayağı açıldı. Dakikalar ilerledikçe karşımda 1977’lerden hatırladığım Dev-Genç’in Bülent Uluer’i değil de 1900’ların idealleri yüzünden Makedonya dağlarına çıkan İttihatçılarından Resneli Niyazi veya arkadaşlarından biri duruyordu.

Bülent ağabeyin hikayesi adeta Osmanlı’nın gençliklerini feda edercesine idealist belki de biraz ütopik olan aydın arayışlarından farklı değildi. Dedesi Yemen gazisi bir ittihatçı subay, babası 27 Mayısçı bir subay ve anne tarafı dedesi ise Nakşibendi Şeyhi.

İslami alt yapısı sağlam Arapça ve Farsçayı öğrenmiş, Kuran’ı da tartışılmaz görüyordu. Türk Müslümanlığının en büyük sorununun kendi El Ehzeri’ni yaratamamak olarak düşünüyordu. Hayatı ideallerinin kavgasıyla geçmiş ve benzerleri gibi evliliğini geç yapabilmişti. Kendisini İttihatçı olarak tanımlardı.

Filistinlilerle beraber (aralarında İslamcılar da varmış) İsrail ordusuna savaşmış. 3 yıl İsrail hapishanelerinde zor koşullarda kalmış. Lübnan çatışmasında kaçabilmiş. Fas’ta boyacılık yapmış.

Bizim muhafazakar camianın dertsiz-tasasız  gençlerinin tesettürlü hanımefendi kızlarımızın sırtında İsrail kurşunuyla yaşayıp, ölen bu son ittihatçıdan alacağımız çok ibretlik dersler var. 

Bülent Uluer’in aziz hatırasına ve mücadelesine saygı duyuyorum.